BIÇAK

20 3 2
                                    

Kafamı çeviremiyordum. Gözyaşlarımı silemiyordum. Mutfağın kapısında şarkıyı söylemeye devam eden adamın sesi beni eski güzel anlara götürmüştü. Bana ilk kez şarkı söylediği, gitar çaldığı, daha ikimizde de onlarca yara açılmamış ana...

Şarkı bitip de yeni bir çarkıya geçerken Yekta usulca yanıma yaklaşmış ve tezgaha bırakmış olduğum telefonumdan radyoyu sonlandırmıştı.

"Hey!"

Bir şey diyemezdim. Tamam, Yekta'yla bu kadar süre sonra nasıl yüzleşeceğimi de planlamamıştım ama bu şekilde olmazdı. Issız Adam filminden fırlamışçasına bir sahneyle olmazdı.

"Lilya?" Yekta benden cevap alamayınca daha da yanıma sokulmuş yüzümü görmek için oturduğum yere eğilmişti.

Masadan birden kalkıp lavaboda ellerimi yıkamıştım. Yüzünü görmek, gözlerinin içine bakmak istemiyordum. Daha doğrusu istemiyordum değil, korkuyordum hele de o şarkıdan sonra en savunmasız anımda...

Ellerimi yıkadıktan sonra Yekta'dan uzak mutfağın bir diğer köşesine gitmiş ona sırtımı dönmüştüm.

"Lilya?" Yekta'nın bu sefer sesi sertleşmiş, sabırsızca soruyordu. Ses tonunu fark ettim an gözlerim tüm öfkemi kusarcasına ona bakmıştım.

Gözlerimiz buluştuğu anda afallamıştı. Ya gözaltlarımdaki morluklar yüzünden ya da gözlerimdeki kin ve nefret yüzünden bilemiyordum. Ama şu an fazlasıyla şaşkındı.

"Ne olduğunu açıklayacak mısın?" Yekta'nın kaşları çatılmıştı.

"Bu nasıl bir yüzsüzlük? Daha ne açıklaması bekliyorsun benden lan?"

Yekta'nın yüzünde çarpık bir gülümseme oluştmuştu. "Lan?"

"Buna mı takıldın? Pardon efendimiz, paşamız, padişahımız... Kusura bakmayın efendim, kuklanız isyan ediyor!" Sesim Yükselmiş, sinirden titremeye başlamıştım.

Yekta'nın iyice kaşları çatılmış, ne olduğunu anlayabilecekmişçesine hiçbir detayı kaçırmadan beni inceliyordu. "Lilya! Ne diyorsun sen? Yine ne oldu?" Sessizliğim arttıkça Yekta da sinirlenmeye başlamıştı. "Dengesizliklerinden iyice sıkıldım artık! Tamirhanede gözlerimin içine bakıyorsun. Değişik bir şekilde. Aklımı karıştırıyorsun. Sonra da on beş gündür yüzünü göremiyorum, odandan çıkmıyorsun. Çıktığında da... Şu haline bak!"

Şaşkınlıkla bakıyordum yüzüne. Eğer beni delirtmek istiyorsa çok güzel başarıyordu. Bir de daha hesap mı soruyordu gerçekten? Bir de daha aptal yerine koymaya mı çalışıyordu beni?

O kadar alaycı, o kadar aşağılayıcı bir kahkaha çıkmıştı ki boğazımdan, Yekta da sinirden titremeye başlamış, alnından bir damar atmıştı.

Artık mantığıma yer yoktu. Saniyelik bir refleksle biraz önce mutlu mesut(!) sarmanın iç harcını hazırladığım soğanlı bıçağı kaptığım gibi Yekta'nın boğazına dayamıştım.

Yekta'nın gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Eminim ki, beni göz açıp kapayıncaya kadar tuş edebilirdi ama öyle şaşkındı ki nefes alıp verirken hareket eden göğsü dışında hareketsizdi.

"Ne yapıyorsun sen?" Sesi fısıltıyı andırıyordu.

"Yetmedi mi Yekta? Beni parçalara böldüğün, kalbime hançeri sapladığın yetmedi mi? İhanetinle beni ateşlere attığın, duygularımla oynadığın yetmedi mi?" Gözyaşlarım sel olmuştu. Sesim de en az ellerim kadar titriyordu. "Ben yeterli gelmedim mi? Minik'ten ne istediniz?" Son sorumla birlikte Yekta'nın boğazına dayadığım bıçağın baskısını arttırmıştım. Bıçağa bakmıyordum ama renginin hafiften kırmızıya çaldığını fark edebiliyordum.

MASKE - Pistlerin Sahibi (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin