Neredeyse bir aydır daireme gitmiyordum. Maske'yle işleri yoluna sokmuş olmam üzerimden çok büyük bir yük kaldırmıştı. Fakat Yekta'yla olan son kavgamızdan beri aklım sürekli Yekta'ya kayıyor kendimi Sezi'nin bilgisayarından Yekta'yı izlerken buluyordum. Hala ona karşı çok sinirli ve bir o kadar da kırgındım. Hem de buna hakkım olmadığını bilmeme rağmen... Tek içimi rahatlatan şey ise, Yekta'nın o günden beri Ceren'le görüşmemiş oluşuydu. Yani en azından kendi evinde...
Üstüne üstlük bir de sürekli baskın haberleri geliyor, yarışçıların tutuklandığını duyuyorduk. İlk baskınlarda tutuklanan yarışçılardan bazıları salıverilmişti. Polislerle işbirliği yapma ihtimallerine karşı Sezi bir liste oluşturmuş, bu isimlere dikkat etmemiz gerektiğini söylemişti.
Yine beyin fırtınası yaptığımız, Cengiz'in neler yapabileceğini, Black'in neden son yarışta canıma kastettiğini, muhbirin kim olduğunu düşündüğümüz bir akşamdı. Ellerimizde biralarla garajın salonundaki rahat koltuklara yayılmıştık.
"Black'i defalarca araştırdım. Hayalet gibi. En ufak bir bilgi yok hakkında." demişti Sezi.
"Ben de Muzo'nun ve Oflaz'ın ağzını aradım. Onlar da kimliğini bilmiyorlar. Yarışlara katılabilmek için yüklü bir para ödemiş." Oflaz, Muzo'nun en boşboğaz adamlarından biriydi.
"Muhbir sizce Black olabilir mi?"
"Neden olsun ki? Ne çıkarı var bundan?"
"Neden olmasın ki? O yarışlara dahil olduğundan beri işlerimiz rast gitmiyor. Ve belli ki nedenini bilmediğimiz bir şekilde bize de garezi var." Kaçak fikrini dile getiriyordu.
"Tamam ama nasıl yarıştığını gördünüz. Buralara yabancı biri değil. Belki de bildiğimiz bir yarışçıdır, yeniden kimlik yaratmıştır." diye yanıtlamıştı Pençe.
"Bu kadar iyi yarışan biri var mı ki tanıdığımız?" diye sormuştu Kurt.
"Hadi ama Kurt, haksızlık etme. Çingene, Fukara, Kasırga, Yakışıklı... Hepsi iyi yarışçılar..."
"Onlar olamaz."
"Tamam, sadece örnek veriyordum." Sezi, Kurt'a gözlerini devirmişti.
"Ya onu bunu bırakın da, Lilya sen Yekta işini devam ettirmeyi düşünmüyor musun?" Minik, tepkimi ölçmek için beni süzüyordu.
"Minik!" Sitemkar bir seslenişti benimkisi.
"Evet, Lilya. Şu an en çok ihtiyacımız olan zamanda oyunu bitirmek istiyorsun."
"Hey, bir sıkıntı yok değil mi? Canını sıkmadı o herif senin?" Kurt yine celallenmişti.
"Hayır yok. Yani var. Bilemiyorum." Kesinlikle üzerine konuşmayı tercih edeceğim bir konu değildi.
"Yine mi bir şeyler saklıyorsun acaba sen?" Sezi, bir kaşını kaldırmış ağzımdan laf almaya çalışıyordu. Onlardan artık bir şey saklamayacağımı söz vermiştim.
Bir çırpıda olanları Minik'in de yardımıyla anlattıktan sonra dostlarımın vereceği tepkiden korkarak kafamı kaldırmıştım.
"Nasıl yani ya? Ben anlamadım."
"Lilya sen kafayı mı yedin? Aşık mı oldun lan adama? Yekta Demir'e?"
"Ne aşkı Kurt! Saçma saçma konuşma!" Kesinlikle inkar aşamasındaydım.
"Ya bence çok yakışıklı adam. Kim olsa aşık olurdu zaten. Baksana yaralarını falan sarmaya çalışmış, ona gitar çalmış." Sezi'nin Pollyanna tarafı tutmuştu.
"Adam iki tele bastı diye tav olmak ne demek? Neresi yakışıklı ayrıca?" Kurt, Sezi'nin yorumuna daha çok sinirlenmişti.
"Ne anlarsın be sen romantizmden, odun geldin odun gideceksin!" Sezi'yle Kurt birbirine girmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MASKE - Pistlerin Sahibi (TAMAMLANDI)
Adventure"On dakikaya oradayım." "Ben temiz demeden gelme. Kendini riske atma. Duydun mu beni? Lilya?" Cevap vermeden kulaklığıma basarak görüşmeyi sonlandırmıştım. Kanım kaynıyor, direksiyonu kavrayan avuçlarım kaşınıyordu. Ağzım kulaklarımda, keyfime ise d...