KASK

31 5 2
                                    

İkinci kadehlerimize geçtiğimizde sohbet havamız daha çok yarış üzerine dönmeye başlamıştı.

"Eveeet, gelelim Kaptan'la ilgili kısma..." Timuçin'in lafa girmesiyle hepimşz pür dikkat kesilmiştik.

"Sizin camiayı çok detaylı bilmemekle birlikte Umut Korkmaz'ı biliyorum. Fakat Kaptan'ın durumu Umut'tan biraz farklı. Yanlış bilmiyorsam, Umut zaten sokakta doğup büyümüş biri. Sizden biri yani..." Timuçin tepkimizi ölçmüş devam etmişti.

"Kaptan, çok zengin bir ailenin tek varisiymiş. Kaptan'ın emniyette ismi ilk duyulmaya başladığında dolandırıcılıktan aranıyordu. Bu camiada ilk önce yarışlarla var olmadı anlayacağınız. Kaptan daha çocukken babası vefat ediyor. Tüm miras Kaptan'a kalıyor. Gel zaman git zaman bu kadar para tabii yönetmek zor, muhasebecileri aynı zamanda da babasının çok yakın arkadaşı bunun tüm parasını alıp kaçıyor. Beş parasız kalıyor. Kaptan'ı o zamanın dolandırıcıları yanına alıyor, bir ekmek parasına çalıştırıyorlar. Kaptan, zamanla işin inceliklerini kavrıyor, çok da başarılı oluyor. On sekizlerine geldiğinde artık bu camiada fazlasıyla tanınan biri oluyor. Varlıktan, öyle büyük bir açlığı yaşıyor ki, ahdediyor kimse kendisi gibi zorda kalmayacak, diye. Elinde avucunda ne varsa dağıtıyor. Kaptan'ı en son 2002 senesinde görmüşler. Kayıp. Ardında hiçbir iz bırakmadan kaybolmuş. Emniyette efsanedir hatta, her yeni göreve gelene Kaptan'ı bulmak sana nasip olsun, derler burada. Adam sırra kadem bastı. Zaten, Kaptan gittikten sonra da bu camiada da düzen tutmadı."

"Nasıl yani? Bir anda ortadan yok mu oldu?" Damat şaşkınlıkla soruyordu.

"Aynen öyle. Kaptan, hiç evlenmemiş, manevi çocukları dışında biyolojik bir çocuğu da bildiğimiz kadarıyla yok. Kaptan'ı öyle çok seven vardı ki, bizim üstatlar anlatıyor, Kaptan'ın olmadığını anladıklarında emniyetin önü ana baba günüymüş. Aylarca ayrılmamışlar önünden bir iz bulunsun diye."

"Ölmüş olamaz mı?" Minik kaşları çatık bir halde soruyordu.

"Cesedi nerede o zaman? Kim kaldırdı cesedini yok etti? Öyle bir sevgi duyuyorlardı ki, adına türbe falan yaptırırlardı herhalde ölmüş olsaydı. Birinin öldürmüş olma ihtimali üzerinde de çok durulmuş ama hiçbir ize rastlanmamış."

"Peki ya Osman ne alaka?" diye sormuştu Minik.

"Osman, genç bir çocuk. Ve fazlasıyla aptal bir çocuk. Birçok kez karşı karşıya geldik. Yetenekli olmasına rağmen asla zeki biri değil. Ayrıca hiç de iyi bir insan sayılmaz. Osman camiada görünmeye başladığından bu yana sayısız iyilik yaptı. Hepsini de halkın gözüne soka soka yaptı. Uzun süredir Osman'ı ve iş adamı babasını inceliyoruz. Babası Sabri'nin işleri Osman'ın bu piyasada sevilmeye başlamasından beri ne hikmetse baya iyiye gitmeye başladı. Osman'ın piyasaya çıkması da, küçük Kaptan, yeni Kaptan denmesi de tamamen babasının PR çalışmasından ibaret olduğunu düşünüyoruz. Zira Osman'ın özellikle itibar yarışlarındaki orijinal fikirleri bulabilecek kadar aklı yok. Daha önce de dediğim gibi, söylentilere göre Osman işinin ehli hocalarla çalışıyor. 

"Peki babasının bundan çıkarı ne? Osman'ın bu camiada parlamasıyla babasının işlerinin artması arasındaki ilişki ne?" Bu sefer Yekta sormuştu.

"Dostum, açıkçası bunların hepsi teoride kalıyor. Hiçbir iz bulamadık ama benim güzel bir teorim var. Bu semte çok fazla polis uğramaz, uğrasa da herkesin her şeyden haberi olur, bu semt üzerinden kaçakçılık yaptığından şüpheleniyoruz. Liman var mı, var. Karadan ulaşım var mı, var. Polisin kontrolünde mi, değil."

"Kaçakçılık?"

"Uyuşturucu ve insan. Bazen kadın... Ama dediğim gibi birçok baskın oldu, fakat Sabri'yle bağdaştırabileceğimiz tek bir delil bulamadık. Artık insanların nasıl gözünü boyadılarsa içlerinden biri daima kendini feda edip suçu üstleniyor." Timuçin bir süre sessiz kaldıktan sonra gözleri hepimizin üzerinde dolaşmaya başlamıştı. "Şimdi asıl bombaya geliyorum... Osman'ın babası Sabri, Kaptan'ın manevi oğullarından biri."

"Ne?" Ceren şaşkınlıkla sormuştu.

"Aynen öyle. İşin daha garip olan bir yanı varsa, o da, Sabri'nin Kaptan'ın kaybolduğu 2002 senesine kadar tek bir malvarlığı yokmuş. Nasıl oldu, nasıl etti, nasıl bu kadar hızlı bir şekilde zenginleşti hala muamma..."

"Desene biz asıl yarışı Osman'a karşı değil de babasına karşı vereceğiz..." Resmen gözle görülür bir şekilde omuzlarım düşmüştü.

Timuçin de benimle aynı umutsuzlukla yanıtlamıştı. "Aynen öyle. Benim buradaki savaşım da bu işte. Hoş, Turan'a karşı savaş vermediğime şükrediyorum ya, neyse..." Timuçin kadehinin son yudumunu da dikleyip masadan bir hışımla kalkmıştı. "Haydi, sizin şu arkadaşın büyük araba işini çözelim." Bir elini Minik'in omzuna atmıştı. "Dostum, ismin yok mu? Sana Minik demek, ne bileyim bir garip geliyor bana."

Minik gür sesiyle kahkahayı patlatmıştı. "Çetin de diyebilirsin, dostum. Sıkıntı yok." Minik ve Timuçin konuşurken ben de Damat'a Semih'i çağırmasını söylemiştim.

Timuçin kepenge doğru yürürken Ceren'e dönmüştü. "Cerenciğim, şimdilik motorun bize lazım, arabayı aldığımızda geri getireceğim söz."

"Bir dakika bekleyin. Gerekli malzemeleri alayım." Tamirhaneye dönüp lazım olabileceğini düşündüğüm üç beş alet edevat alıp yanlarına dönmüştüm. Timuçin, motorunun arka tarafına bağlamış olduğu kaskı çözmüştü. Ben bana uzatır ben takarım, diye beklerken hızla aramızdaki mesafeyi adımlamış ve dibime kadar gelmişti.

"İzin verin küçük hanım." Uzaktan bizi gören herhangi biri her an öpüşeceğimizi sanabilirdi. Benden bir kafa boyu kadar uzun olan adam gözlerimin içine bakmak için boynunu eğmişti. Burnuma dolan kokusu, içimi gıdıklıyordu. Sanki yağmur sonrası toprak kokusu kadar dingin, yeni kesilmiş bir çam ağacının kokusu kadar keskin ve taze, bir o kadar da cayır cayır yanan bir orman kadar iç yakıcıydı.

Herhangi bir cevap vermemi beklemeden önüme düşen bir tutam saçı kulaklarımın arkasına atmış ve kaskı kafama geçirmişti. Kaskın vizörünü açıp yan tarafındaki cihazı açmıştı. "İnterkomun açık şu an değil mi? Ses geliyor mu?" Boğazıma dizilen sözcülerle uğraşmak yerine kafamı sallamıştım.

Biraz önce herkesin önünde daha yeni tanıdığım bir adamla olan yakınlaşmamızı herkes gibi ağzı açık bir şekilde izleyen Minik'le göz göze gelmiştik. Gözlerimi kaçırdığım yer maalesef Yekta'nın bulunduğu yerdi. Gözlerinde sinir hareleri dolanıyor, ellerini yumruk yapmış neredeyse gözle görülür bir şekilde titriyordu. Her şeyden habersiz olan Timuçin ise Semih'in de aramıza katılmasıyla birlikte motoruna yerleşmiş arkasına oturmam için elini uzatmıştı.

Biraz önceki olayın şaşkınlığıyla ne yapacağımı bilemez halde Timuçin'in bana uzattığı elini tutmadan motora binmiştim.

Semih ve Sezi son ayarları yapmış, interkomlarımıza Sezi de uzaktan bağlanmıştı. Yekta'nın sinir krizlerini fark eden Minik, Timuçinlere çaktırmadan Damat'a el etmiş ve kepenkleri açmışlardı. Hala ne olduğunu anlamlandırmakta güçlük çekerken tamirhaneden serin hava hafiften içimi titretirken çıkmıştık.

İçimdeki ses, Timuçin böyle biri, görmedin mi Ceren'e de Sezi'ye de yakın davranıyor, altında bir bit yeniği arama, diyordu. Timuçin, cilveli biriydi. Davranışları bana özel değildi... Öyleydi değil mi?

X O X

Timuçin de az yere bakan yürek yakan değil hı?

Sizce, Lilya'nın dikkatini bu yakışıklı adamın ilgisi çekebilecek mi?

Çivi çiviyi söker mi aaa dostlar?

Peki Genç Osman ve babası Sabri hakkında ne düşünüyorsunuz?

MASKE - Pistlerin Sahibi (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin