Dostlarım tek tek masaya otururken Ceren de çekine çekine masa da yerini almıştı. Merakla boş tabaklarına bakıyorlardı.
"Yediğiniz yemekleri puanlayacaksınız. Kimin hangi yemeği yaptığını bilmeden. Kalkmış şu adam bana benden daha iyi yemek yaptığını iddia ediyor." Herkesin tabaklarına yemekleri dağıtırken göz ucuyla Yekta'nın tepkisini ölçüyordum. Özgüvenliydi. Ama ben zeki bir kadındım.
Sürekli yaptığım ve dostlarımın bayıla bayıla tükettiği tatlıyı yapmıştım. Dostlarım tatlıyı gördükleri an benim yaptığımı anlayacaklardı. Ve hiçbiri bu adama karşı beni mahcup etmeyecekti.
Yemeğimden ilk çatalı aldığım anda bayılmıştım. Çaktırmamaya çalışıyordum fakat dostlarımın da olumlu yorum yapmamak için kendilerini zor tuttuğunu anlayabiliyordum. Yekta kimseye bakmadan yüzündeki tebessümle yemeğini yemeye devam etmişti.
"Hadi tatlıyı da salonda yiyelim!" Pençe ah canım saf Pençem... İçimdeki şeytana uysam boğazına yapışırdım. Altı üst yemek yeme düzeni otursun diye hep birlikte masaya oturma kararı almıştım. Şimdi Ceren'le Yekta'nın salonda bizimle işi neydi?
"Tatlılarımızı yiyelim Pençeciğim, zaten Ceren'le Yekta odalarına çekilir."
"Neden uykun mu var abi?" Şu Pençe'nin lanet olasıca insan sevgisi... Sezi hemen yanında oturan Pençe'yi dürtmüş olacak ki, Pençe'nin köşeli jetonu daha düşmemiş "Ah!" deyivermişti.
"Onu bilmem ama benim uykum yok." Hah buyur... Ceren hanım da nerede duracağını bilemediğine göre buyurun bayram namazına. Dostlarımı yalnız kaldığımızda ki kalabilirsek eğer, bir güzel haşlamayı kafama koymuştum.
Ceren kendi tabağını kaldırıp makineye koyduktan sonra tatlısını alıp mutfaktan çıkmıştı. Kabağın kendi başına patlayacağını bilen Pençe kalkmaya yeltenirken, "Sen! Pençe Bey madem her şeyi çok biliyorsunuz. Yemek diye önümüze koymayı düşündüğünüz şey neydi? Sen masayı topluyorsun ceza sana." Hemen yanı başında Damat'ın gülmemek için yanaklarının içini ısırdığını fark etmiştim. "Damat Bey siz de Pençe Beye eşlik edersiniz artık. Biz de salona geçelim o zaman ne yapalım?" İki adam da omuzları düşmüş bir şekilde biz tatlı tabaklarımızla salona geçerken masayı toplamaya başlamışlardı.
Salona girdiğimde dostlarım keyifli bir sohbete dalmışlardı bile. Ceren herkesten uzak bir köşede tatlısını yerken dostlarımın konuşmalarıyla ilgilenmiyor gibi dursa da dikkatlice dinliyordu. Yekta'nın ise kafası bir milyondu. Elindeki çatal dolu olmasına rağmen eli havada bir yerde kalmış gözlerini bir noktaya dikmiş put gibi duruyordu.
"Hadi oylama zamanı." Pençe ve Damat da salona girer girmez cümlemle herkes bana dönmüştü.
Cümleye ilk başlayan Sezi'ydi. "Tabii ki tatlı harikaydı. Benim oyum tatlıya."
"Ne yalan söyleyim yemek de çok güzeldi ama tatlı enfes." diye eklemişti Pençe.
Minik, Kurt ve Damat da oylarını tatlıdan yana kullanırken Ceren şaşkınlıkla oylamayı takip ediyordu. Ceren zeki biriydi. Yekta'yla aralarındaki problem neydi bilmiyorum ama yemeğin müthiş olmasına rağmen Maske'nin komple tatlıya oy vermesindeki sebebi çakmıştı. Bir tarafta Yekta, bir tarafta ben vardım. Belli ki iki ucu boklu değnek olarak görüyordu.
Sıra Ceren'e geldiğinde istemeyerek de olsa tatlıya oy vererek beni şaşırtmıştı. Sevinçle Yekta'ya dönmüştüm. Yüzünde buruk bir gülümseme vardı. "Yediye karşı bir oy kaybettin Yekta!" Salak mıydım neydim? Kendi gönlümü eyliyordum işte. Neden buna bu kadar sevinmiştim bilmiyorum. Ağzım kulaklarımdaydı. İçimdeki çocuk Yekta'ya karşı kapak işareti yapmamak için kendini zor tutuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MASKE - Pistlerin Sahibi (TAMAMLANDI)
Pertualangan"On dakikaya oradayım." "Ben temiz demeden gelme. Kendini riske atma. Duydun mu beni? Lilya?" Cevap vermeden kulaklığıma basarak görüşmeyi sonlandırmıştım. Kanım kaynıyor, direksiyonu kavrayan avuçlarım kaşınıyordu. Ağzım kulaklarımda, keyfime ise d...