"Ben de doğruluk diyeyim madem." Yekta'nın tedirginliği sesine yansımıştı.
Minik gerçekten zeki bir adamdı. Soracağı soruların nereye gideceğini, ne anlama geleceğini iyi kestirirdi. Dikkatli bir şekilde ortamı da Yekta'yı da ölçüp tarttığını hissedebiliyordum. Açıkçası Yekta'nın ne cevap vereceğinden ziyade Minik'in ne soracağını daha çok merak ediyordum.
Minik, kollarını göğsünde birleştirmiş sanki daha sormadan istediği cevapları Yekta'ya daha dikkatli bakabilirse öğrenebilirmişçesine inceliyordu.
"Bizim Maske olduğumuzu öğrendiğin gün neler hissettin?"
Minik, beni yanıltmamıştı. Aslında benim Domino olduğumu öğrendiği gün nasıl hissettiğini soruyordu. Yekta da bunu gayet iyi biliyordu.
Yekta, sanki o günlere dönmüşçesine yüzünü ekşitmişti. "Yani... Tabii ki hoş şeyler değil."
"Detaylandır." Minik, daha fazla detay istiyordu. Ne yalan söyleyeyim benim de tüm dikkatim Yekta'nın söyleyeceği şeylerdeydi.
"Detaylandırayım... Peki..." Yekta derin bir nefes almıştı. "Kandırıldığımı düşündüm. İhanete uğradığımı... Delirdiğimi ve sanrılar görmeye başladığımı düşündüm. Daha doğrusu öğrendiklerimin gerçek olmadığını ve delirdiğimi umdum. Öylesi daha kolay olurdu." Yekta kaçamak bir bakış atmıştı bana. Alnında oluşan boncuk boncuk terler bu cevabı verirken ne kadar zorlandığını kanıtlıyordu.
Yekta elindeki şişeyi daha fazla detaya girmeden döndürmüştü. Soran taraf Kurt, cevaplayan ise Pençe'ydi.
"Doğruluk mu cesaret mi?" Kurt'un sorusu belli ki hazırdı. Sinsi bir gülümsemeyle Pençe'ye bakıyordu.
"Üf! İstemeye istemeye doğruluk diyeceğim."
"Lilya'dan bir sır saklıyor musun?"
Pençe'nin gözleri Kurt'un sorusuyla fal taşı gibi açılmıştı. "Kurt!" Biraz endişeli, baya korkmuş ve kızgındı.
"Hadi cevapla!"
Kaşlarım çatılmış doğrudan Pençe'ye bakmaya başlamıştım. "Ne sırrı?"
"Lilya ya! Üf! Ben bunu mezara kadar saklayacaktın ama ya!" Pençe utanmasa çocuk gibi ayaklarını yere vura vura tepinecekti neredeyse. Bizim pes etmeyeceğimizi anlayınca utana sıkıla devam etmişti. "Lilya sana bir çiçek gelmişti hatırlıyor musun?"
"Ne çiçeği?"
Kurt daha Pençe bir cevap vermeden söze atılmıştı. "Şu çelenge benzeyen. Sene başında gelmişti hani, Bora'dan."
Aklım hala Yekta'nın biraz önce verdiği cevaptaydı. Bora, ismi geçtiği anda gözlerim istemsiz bir şekilde Yekta'yı bulmuştu. Vücudu yay gibi gerilmişti.
Uzun uzun düşünmeme gerek yoktu. Çiçeği de Bora'yı da net bir şekilde hatırlıyordım. "Ee, nolmuş ona?"
Pençe utancından yüzüme bakamıyordu. "Onu ben gönderdim sana."
Gözlerim şaşkınlıkla açılmıştı. "Ne?"
"Bora kim?" Ceren, Yekta'nın sormak isteyip de sormaya çekindiği soruyu sormuştu.
Pençe utançla yutkunup Ceren'in sorusunu yanıtlamıştı. "Bora, bir aralar Lilya'ya aşık bir adamdı."
Sezi, belli ki Yekta'nın meraklandığını, hafiften de kıskandığını anlamış ortalığı alevlendirmek istiyordu. "Ama Ceren, Bora deyip geçersen Allah bizi taş eder. Öyle bir adamdı ki hani Kıvanç Tatlıtuğ ile Kenan İmirzalıoğlu karşımı falan."
Damat da Sezi'ye çanak tutmuştu. "Cerenciğim kesinlikle Sezi abartmıyor. Adam var ya... Bir de centilmendi yani. İdolüm ya idolüm..."
Minik, Yekta'yla empati kurmuş olacak ki konuşmayı toparlama ihtiyacı hissetmişti. "Abartmasanız mı? Hiç de bahsettiğiniz kadar yakışıklı veya centilmen değildi."
"Ya abicim sen nereden bileceksin? Lilya için yaptıklarını biz bizzat gördük." Sezi, daha da ileri gitmeye kararlı gibi görünüyordu.
"Valla ben de gördüm. Ben yüz yıllık çapkınım bir kadını etkilemek için Bora'nın yaptıklarının çeyreğini yapmadım." Damat'ın son söyledikleri de durumun tuzu biberi olmuştu.
Ceren, her şeyden habersiz heyecanla sormaya devam etmişti. "Ee, anlatsanıza neler yaptı bu beyaz atlı prens?"
Sezi, daha çok kadın kadına dedikodu yapıyorlarmış edasıyla dümeni devralmıştı. "Ya Ceren, neler yapmadı ki? Şu kızı kendine aşık edebilmek için bir ağzıyla kuş tutmadı. Hoş, ağzıyla kuş tutsa Lilya'nın ona aşık olacağını bilse onu da yapardı. Ağzıyla kuş da tutardı balık da..."
"Yılan bile..." Damat, Sezi'nin abartmalarına ek yapmıştı.
Kaşlarım iyice çatılmıştı. Tamam, beni Yekta'nın kıskanması çok hoşuma gitmişti ama daha fazla Bora güzellemesi de duymak istemiyordum. "Tamam, yeter. Konumuz Bora değil." Gözlerim Pençe'nin üzerinde odaklanmıştı. "Anlat bakalım, o çiçeği neden gönderdin?"
Pençe, bir anlık yaptığı hatanın arada kaynadığını düşünmüşse de yeniden okların ona dönmesiyle tedirgin olmuştu. Pençe, özellikle olayları bilmeyen Ceren'e dönüp açıklamaya başlamıştı. "Biz o zamanlar Lilya'yı sürekli garajda kaldığı, hiç sosyalleşmediği için çok darlamaya başlamıştık. Öyle ki, sabah bir başlıyorduk akşam yatıncaya kadar dışarıda bir hayat olduğunu, hayatın liderliğinden ve yarışlardan ibaret olmadığını sürekli söylemeye başlamıştık. Lilya o kadar darlandı ki, sırf çenemizi biraz kapatırız umuduyla kendini bir resim atölyesine kaydettirdi..."
Ceren, heyecanla Pençe'nin sözünü kesip bana dönmüştü. "Resim yapabiliyor musun?"
Resim denince aklıma tek gelen şey Yekta'nın ben uyurken portremi yapmış olmasıydı. İçim istemsiz bir şekilde heyecanla dolarken kimseye bir şey çaktırmamaya çalışarak omuzlarımı silkmiştim. "Pek değil. Pençe'nin de dediği gibi sadece çenelerini kapamak için gittim. Bulduğum ilk kursa yazıldım işte."
Cümlemi bitirir bitirmez Ceren, devam etmesi için Pençe'ye dönmüştü. Pençe, gülmesini bastırmaya çalışarak devam etmişti.
"Lilya birkaç gün öylesine gitti geldi. Sonra bir gün garajın önüne bir araba yanaştı içinden Lilya indi."
Sezi, Pençe'nin sözünü kesmişti. "Ya biz tabii şaşkınlıktan küçük dilimizi yuttuk. Bir Lilya kimsenin arabasına binmez, iki Lilya tanımadığı birinin arabasına binmez, üç Lilya tanımadığı birini garajın önüne getirmez. Hele de bu tanımadığı kişi bir erkekse..."
Ceren, sorgular gözlerle bakıyordu. "Nasıl yani erkekse?"
"Yani görülmüş şey değil Ceren. Lilya'dan bahsediyoruz. Öyle flörtle, aşkla meşkle işi olan biri hiç olmadı. Varsa yoksa bizdik onun hayatında. Bak ben Lilya'yı yedi senedir tanıyorum. Şu ana kadar ki en uzun ilişkimsi şeyi iki hafta falan sürdü."
Dostlarım, beni ne kadar utandırdıklarının farkına bile değillerdi. O an yer yarılsın da içine gireyim diye dua ediyordum. Resmen ismimi müzmin bekara çıkarmışlardı. Hoş, beni tanımayan biri bu anlatılanlarla burnumu Kafdağı'nda da sanabilirdi ama...
Benim sessizliğim arttıkça dostlarım vites arttırmıştı. Gözlerim Yekta'yı bulduğunda merakla konuşulanları dinliyordu ama biraz daha rahatlamış olduğunu da fark etmiştim. Şu anki hissiyatı kıskançlıktan ziyade meraktı. En azından şu ana kadar hiçbir ilişkimin, pardon ilişkimsi şeyimin iki haftadan uzun sürmediğini öğrenmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MASKE - Pistlerin Sahibi (TAMAMLANDI)
Adventure"On dakikaya oradayım." "Ben temiz demeden gelme. Kendini riske atma. Duydun mu beni? Lilya?" Cevap vermeden kulaklığıma basarak görüşmeyi sonlandırmıştım. Kanım kaynıyor, direksiyonu kavrayan avuçlarım kaşınıyordu. Ağzım kulaklarımda, keyfime ise d...