KEL ADAM

24 5 2
                                    

Sezi'nin arabamın ekranına yansıttığı konum tamirhaneye on, bilemedin on beş dakika uzaklıktaydı. Son sürat benzinliğe doğru giderken aklımda en ufak bir fikir yoktu fakat elim kolum bağlı da oturamazdım.

Benzinliğe girdikten sonra kasadaki görevliye doğru yanaşmıştım. "Merhaba." Sesim ağlaktı. Aklıma son saniye bir fikir gelmiş ve rolüme girmiştim.

"Hoşgeldiniz hanımefendi. İyi misiniz?"

"Pek değilim."

"Size nasıl yardımcı olabilirim?"

"Erkek arkadaşımın beni aldattığını öğrendim. Daha doğrusu ortak bir tanıdığımız dün sabaha karşı onu burada bir kadınla gördüğünü söyledi. Doğru olup olmadığını teyit etmeden onunla yüzleşemem. Beni anlıyor musunuz?" Bu sabahın tüm gerginliği gözlerimden yaş olup akıyordu. İstesem bu kadar güzel ağlayamazdım sanırım.

"Ben... Ben sizi anladım. Anladım. Kamera görüntülerini izlemek istiyorsunuz, değil mi?" Kafamı evet, anlamında salladığımda görevlinin yüzü burulmuştu. "Bu mümkün değil. İşimden olurum. Size yardımcı olamam maalesef..."

"Lütfen, kimseye söylemem..." Çocuk belli belirsiz bir şekilde kasaya doğru koyduğu elinin işaret parmağını yukarı kaldırmıştı. Parmağının işaret ettiği yer hemen üstümüzde duran kameraydı. Birini hele de yalanla işsiz bırakmayı göze alamazdım. Omuzlarımı düşürmüş, ne yapacağımı bilemez halde arabama doğru ilerlemeye başlamıştım.

"Bir baksana!" Arkamdan bir kadının sesini işittiğimde durmuştum. "Bunu düşürmüşsünüz." Kadının üniformasından anladığım üzere benzinlikte çalışıyordu.

Kadının elindeki karta bakmıştım. "Ama benim..." Kadının kaşları çatıldığında bir şeyler olduğunu anlamıştım. Cümlemi devam ettirmeden elindeki kartı almıştım. "Evet, benim. Teşekkür ederim."

Kadın hiçbir şey söylemeden geri döndüğünde ben de arabaya binmiştim. Kartın üstünde bir yazı vardı.

Arka kapıya gel. Sessiz.

Kontağımı çalıştırıp benzinlikten çıkmıştım. Fazla ilerlemeden arabamı kuytu bir yere çekmiş kimseye görünmeden benzinliğin arka tarafından dolanmıştım.

Arka taraftaki küçük kapı ben yaklaşırken aralanmış kadınla göz göze gelmiştim. "Acele et!"

Kadının yönlendirmesiyle birlikte adımlarımı hızlandırmış ve kapıdan girmiştim. Girdiğim oda minicik bir kamera odasıydı. Küçük bir ısıtıcı dışında yalnızca masanın üzerindeki ekran ve bilgisayar vardı.

"Ben de kadınım, sen de. Sana yardımcı olacağım. Ama biri yakalarsa seni ben yardım etmedim tamam mı?"

"Teşekkür ederim."

Kadın eğilip ekranda birkaç yere tıklamıştı. "Dünden beri çekilen kamera kayıtları bu. Ben şimdi çıkıyorum. Beş dakikaya burayı terk etmiş ol."

Kafamı olumlu anlamda salladıktan sonra kadın hızlıca odayı terk etmişti. Hiç tanımadığım bu kadına minnettardım. Banka dökümlerinde gördüğüm alışveriş yaptığı saati açmış ve izlemeye başlamıştım.

Timuçin'in arabası gerçekten de geliyordu. Önce benzin alıyor sonra içeri gidip ödemesini yapıyordu. İlk izleyişte herhangi bir sıkıntı fark etmemiştim. Tekrar başa sarmıştım. Timuçin'in arabası geliyor, benzinliğe giriyor, ödemeyi yapıp çıkıyordu. Yine herhangi bir sıkıntı görmemiştim. Muhtemelen yanlış yerde Timuçin'den bir iz arıyordum ama son kez yeniden başa sarmıştım.

Timuçin geliyor, benzin alırken kameranın tam görüş açısının olmadığı köşede siyah bir araç duruyordu. Timuçin, ödemeyi yaparken arabadan biri iniyor, Timuçin'i gözlüyor, daha sonra Timuçin'le ardı ardına benzinlikten çıkış yapıyorlardı. İlk bakışta fark etmeme sebebim ne kameranın görüş açısı tamdı ne de arabadan inen adam Timuçin' izliyormuş gibi görünmüyordu.

Klavyedeki tuşlara ve ekrandaki butonlara bakınıyordum. Sonunda istediğim tuşu bulduğumda görüntüyü yaklaştırmıştım. Görüntü fazlasıyla bulanıktı. Fakat belki de Sezi bunu net bir hale getirebilirdi. Arabanın yandan görülen bulanık plakası ve adamın fotoğraflarını alıp ekranı kapatmış ve kimseye görünmeden oradan ayrılmıştım.

Arabama girmeden hemen önce Sezi'ye fotoğrafları atmıştım. Çok geçmeden Sezi beni aramıştı. "Ben Semih. Sana netleştirilmiş fotoğrafları atıyorum. Kim olduğuna inanamayacaksın. Aslında net halinde bile kim olduğu belli değil ama gördüğünde tanıyacaksın." Telefonumu kapamadan arkadan gelen mesaja tıklamıştım.

"Bu kel adam..."

"Aynen o."

"Bana acilen bunların yerini bulun Semih." Telefonu kapadığımda yeniden fotoğrafa bakmıştım. Hala yüzü çok bulanıktı ama iri vücudu, kel kafası, kalın simsiyah çatık kaşları... Bu adam, Minik'in aracını kiraladığımız adamlardan biriydi. Issız toprak yolda arabayı teslim alırken görmüştüm bu adamı.

Çok geçmeden telefonuma bir mesaj daha gelmişti. Konumu açtığımda on dakika kadar uzağımda olduğunu fark etmiştim. Telefonum yeniden çalıyordu. "Efendim Sezi."

"Lilya tek başına sakın gitme. Semih bu adamların tehlikeli olduğunu söyledi. Ben bizimkilere haber verdim. Bekle birlikte gidin." Vaktimiz yoktu. Sezi'nin suratına telefonu kapatır kapatmaz konuma doğru yola çıkmıştım bile.

Son sürat konuma doğru ilerlerken Yekta'nın beni aradığını fark etmiştim. "Efendim?"

"Lilya neredesin? Bizim Ceren'le varmamıza on dakika var. Bekle bizi." Onun da telefonu suratına kapamıştım. On dakika çok fazlaydı. Timuçin yaralı mıydı bilmiyorduk. Eğer tek başıma elimden bir şey gelecekse dostlarımın hiçbirini riske atmadan halletmek istiyordum. Konuma varmadan önce kuytu bir yere aracımı park etmiş ve torpidomdaki silahımı alarak arabamdan inmiştim.

Neredeyse dağ başı sayılacak bir yerde yarım kalmış bir inşaata gelmiştim. Yarım kalan inşaatın üst katları tamamlanmış gibi duruyordu. Yarım insan boyundaki çalılıkların arkalarına saklanarak inşaata doğru yaklaşmıştım. İnşaatın şu an görebildiğim arka tarafında çeşit çeşit arabayı gördüğümde doğru yere geldiğimi anlamıştım.

İnşaatın arka tarafına doğru sorunsuz sıkıntısız ilerlemeyi başarmıştım. Ortalıkta kimse görünmüyordu. Araçlardan birinin arkasından dolanacaktım ki iki adamın sesini duymuştum. Aracın yan tarafına çökmüştüm. Adamlar şakalaşarak yaklaşmış, bir süre yanına saklandığım aracın yakınında sohbetlerine devam etmiş ve ilerlemeye devam etmişlerdi. Belki de devriye atıyorlardı bilemiyordum. Kafamı biraz çıkarıp etrafı kolaçan etmiştim. Kimse görünmüyordu.

Yukarı çıkan merdivenler karşımda duruyordu. Burdan kimseye görünmeden merdivenlere ulaşabilsem dahi yukarıda beni neyin beklediğini bilmiyordum. Fakat gözlerimi karartmıştım. Bir şekilde Timuçin'in burada olup olmadığını anlamam gerekiyordu.

Son kez çevreyi tarayıp kimseyi göremeyince koşar adım merdivenlere yönelmiştim. Silahı kavrayan parmaklarım kaskatı kesilmişti. Tedirgin adımlarla ilk katı tırmandığımda etrafta hala kimse yoktu. Adımlarımı yavaşlatmış üst katı tırmanırken sesleri dinliyordum.

Sesler uzaktan da gelse boş duvarlara çarpıp yankılanıyordu. Üst katlarda birileri olduğu kesindi. İkinci katı da temkinli kontrol ettikten sonra üçüncü kata yönelmiştim. Kafamı temkinli bir şekilde merdivenlerin bittiği noktadan çıkardığım anda kapalı bir kapının önünde uyuklamakta olan bir adamı fark etmiştim. Adamı gördüğüm bir iki saniyede, adamın Timuçin'i takip eden kel adam olduğunu anlamıştım. Adamın önünde durduğu kapının arkasında her ne varsa içimdeki ses Timuçin, deyip duruyordu.

MASKE - Pistlerin Sahibi (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin