İçeri girdikten sonra kendime gelebilmek için doğruca odama girip eşyalarımı alarak duşa girmiştim. Duştan çıktıktan sonra kendimi daha iyi hissediyordum. Ortalığın ne halde olduğunu anlamak için şöyle bir göz gezdirmiştim. Sezi tüm listeleri hazırlamış duvarlara asmıştı. İşini bitirmesinin rahatlığıyla yeniden bilgisayarının başına geçmişti. Kurt ve Minik fi tarihinden kalma bir konsol oyunu bulmuş onu çalıştırmaya çalışıyorlardı.
Salona inen merdivenleri inmeden geyiğin odasına bakmak istemiştim. Aralık kapıdan kafamı uzattığımda Yekta'nın çoktan odayı temizlemiş, temiz içecek ve yiyecek getirmiş olduğunu fark etmiştim. Özgürlüğünden alıkonulan geyik her ne kadar günden güne iyileşse de mutsuzdu. Bizden daha az ürküyor hatta ufak ufak temas etmeye bile başlamıştı. Avcumun içini koklaması için elimi uzatmıştım. Ne kadar güzel bir canlıydı...
Ceylanı daha fazla ürkütmeden odadan çıkıp mutfağa Damat ve Pençe'ye bakmaya gitmiştim. İki adam keyifli bir sohbet eşliğinde yemek hazırlıyordu.
"Ne yaptınız beyler?"
"Valla ben tek bildiğim şeyi yaptım." Pençe hafiften mahcup bir gülümsemeyle konuşmuştu.
"Dur sen söylemeden ben söyleyim. Makarna." Pençe söylemimle ensesindeki saçları çekiştirmeye başlamıştı.
"Ne yapayım? Ben bazıları gibi kızları etkilemek için aşçılık eğitimi almadım." Damat, kendi kendine yan tarafta blenderla bir şeyler yaparken Pençe'nin söylemi üzerine tezgahtaki tahta kaşığı alıp şakadan kafasına geçirmişti.
Küt diye gelen bir sesin ardından Pençe'nin "Ah!" nidası gelmiş ve iki adam küçük çocuklar gibi ellerindeki havluları birbirine vurmaya başlamışlardı.
"Aaa! Yeter! Çocuk musunuz siz? Millet açlıktan öldü hele şunların haline bak."
"Hele hele!" Damat yine zevzeklik peşindeydi.
"Zevzek seni, sen bir de benimle dalga mı geçiyorsun?" Pençe'nin elindeki havluyu almış Damat'a karşı savaş açmıştım.
Gözlerim bir saniyeliğine Damat'ın arkasındaki silüete kaymıştı. Elimdeki havluyla dona kaldığımda Pençe ve Damat da durmuş kimin geldiğine bakıyorlardı.
"Ne var?" Tam Volkan Konak şarkılarındaki aksi ve lanet tanımlamasına uyuyordum. Umurumda mıydı? Hiç de değildi... Ya da umursamasam o gece karası gözleri gördüğüm an yine avuçlarım terler miydi?
"Ben... Sadece yardıma ihtiyaç var mı diye gelmiştim. Senin burada olduğunu bilmiyordum." Yekta gayet sakin bir şekilde açıklamıştı. Sanki merak etme seni takip etmiyordum, der gibiydi ama biraz önce bizi izlerken yüzüne yayılmış tebessümü yok olmadan hemen önce fark etmiştim. Bu tebessüm aksini kanıtlar gibiydi. Ya da kalbim sancısını dindirmek için hala Yekta için bir gram da olsam özel olduğumu hissetmek istiyordu.
Pençe hemen öne atılıp "Abi şunun ucundan bir tutsan da hemen bitirsek ya Damat'la zor oluyor biliyor musun?" diye söylenince Damat, Pençe'yle kovalamaca oynamaya başlamıştı.
"Beni beğenmiyor bir de sıpa! Buraya gel!" Geniş mutfak masasının etrafında dönüp duruyorlardı.
"Beyler! Bir durun artık ya iyice zıvanadan çıktınız."
"Bırak boşver bari bazılarımız mutlu olsun ben hallederim geri kalanını." Yekta cümlesini bitirmesiyle birlikte çocukların yarım bıraktığı işlere göz gezdirmeye başlamıştı bile.
"Hayır! Yekta bu onların göre..." Cümlem Pençe ve Damat'ın mutfaktan koşturarak çıkmasıyla yarım kalmıştı.
Yekta'nın hafiften arkası dönük olsa da güldüğünü anlayabiliyordum. "Sen bozuyorsun bunların ayarını! Ben bir görevi kime verdiysem o yapacak!" Burnumdan soluyordum. Kollarımı göğsümde birleştirmiş mızmız çocuklar gibi söyleniyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MASKE - Pistlerin Sahibi (TAMAMLANDI)
Adventure"On dakikaya oradayım." "Ben temiz demeden gelme. Kendini riske atma. Duydun mu beni? Lilya?" Cevap vermeden kulaklığıma basarak görüşmeyi sonlandırmıştım. Kanım kaynıyor, direksiyonu kavrayan avuçlarım kaşınıyordu. Ağzım kulaklarımda, keyfime ise d...