KISKANÇLIK

32 5 3
                                    

Belli ki, Semih ve Timuçin, bizimkilere tamirhanenin önüne gelmeden yaklaştığımızı haber vermişti. Hiç bekleme yapmadan içeri girdiğimizde Minik ve Ceren'in sevinci görülmeye değerdi.

"Hala anlatmadın Ceren ne yapacağını?" Minik ve Ceren arabayı incelerken onlara takılmıştım.

"Aaa! Olmaz, olmaz... Sürpriz."

"Herkes bir sürpriz tuttumuş! Kızıyorum ama!" Keyfime diyecek yoktu. Ben dışındaki herkes fikrini bulmuştu. En azından onlar için endişelenmek zorunda kalmamıştım. Fikir bulmam için de yarın son gündü. Umuyordum ki, ilham perilerim yarın yanımda olacaktı. Ama şimdi, sorunsuz sıkıntısız işleri halletmiş ve tamirhaneye geri dönmüştük.

"Cengiz'le yeniden konuştum." Yekta'nın soğuk sesini işittiğimizde hepimiz ona dönmüştük. "Yarın gelişmeleri aktaracak. Kaçak'a burada olduğumuzu söylemiş. Kaçak, bir işim var bahanesiyle de yanından ayrılmış. Muhtemelen Turan'a yetiştirmeye gitmiştir." 

"Cengiz'e söyle tetikte olsun. Turan herhangi bir aksiyon verdiğinde bize anında bildirsin." Yekta kafasını sallamakla yetinmişti.

"Semih, hadi şu videoların izini sürmeye devam edelim biz." Sezi, neşeyle Semih'in koluna girmiş merdivenlere yönlendirmişti. Kurt arkalarından bir süre sessizce bakmışsa da daha sonra o da tamirhanenin yolunu tutmuştu.

"Lilya, bana görseli çıkardılar, manevraları da hesapladılar. Ben daha fazla yorgunluğa dayanamıyorum. Gidip yatacağım. Yarın erken kalkıp çalışırım."

"Tamam canım. İyi geceler." Pençe bana sarılıp herkesi selamlayıp yukarı çıkmıştı.

Daha oturmaya bile fırsat bulamadığımız Timuçin ve ben ayakta, Ceren ve Minik ellerinde metreyle arabada bir şeyler yapıyor, Damat telefonla uğraşıyor, Yekta da somurtarak koltukta oturuyordu.

"Ben de gideyim artık. Yarın sabah görüşürüz. Size erzak getiririm yine."

"Her şey için teşekkür ederiz Timuçin. Kalsaydın bu gece." Timuçin'in sözlerimle yüzüne büyük bir gülümseme yayılmıştı. Yanlış anlaşılmaya açık bir cümle sarf ettiğimi de o an anlamıştım. Ben halbuki nezaketen söylemiştim. Sonuçta burası onun yeriydi.

"Başka bir zaman, daha güzel bir evrende belki..." Timuçin de son gaz hatamı değerlendirmişti. Ne yalan söyleyelim Timuçin'in tavırları bir yanımı okşarken bir yanımı da tedirgin ediyordu. Sınırsız ve ayarsız biriydi. Gereksiz bir anlık samimiyeti insanı dumura uğratıyordu.

Kafasıyla herkesle vedalaştıktan sonra motoruna atlayıp tamirhaneden çıkmıştı. Yüzümde çarpık bir gülümseme ile arkamı döndüğümde Yekta'nın çatık kaşlarıyla karşılaşmıştım. Öyle ki, havadaki gerginliği Minik ve Ceren de sezmiş, kendi aralarındaki konuşmayı kesmiş bize bakıyorlardı.

Yekta hiçbir şey demeden arkasını dönüp merdivenlerden çıkarken ben de Minik ve Ceren'e artık yatacağımı söylemiş ve odamın yolunu tutmuştum.

Merdivenlerin başına geldiğimde Yekta'nın merdivenlerin başında beni beklediğini fark etmiştim. "Neydi o tavırlar?"

"Ne?"

Yekta, yanıma sokulmuştu. "Anlaşmazlıktan gelme bana. Sana ben giderim dedim, neden ısrar ettin?"

"Bana hesap mı soruyorsun Yekta?" Yekta bir an için kendini kaybettiğini sorumla birlikte anlamış ve bir adım geri çekilmişti.

Parmaklarını saçlarının arasından geçirmiş, gözlerini kırpıştırıyordu. "Ben... Sadece senin için..." derin bir nefes vermişti. "Endişelendim."

"Benim için endişelendin?"

"Evet."

"Timuçin senin dostun değil mi? Ona güvenmiyor musun?" Tek kaşımı kaldırmış ellerimi göğsüme bağlamıştım.

"Güveniyorum... Güveniyorum da..."

"Da? Çıkar ağzındaki baklayı."

"Timuçin çapkın biridir, Lilya. Gördün kadınlara olan tavrını. Seni üzmesinden korkuyorum."

"Ne?" İstemsizce boğazımdan bir kahkaha kopmuştu. "Beni üzmesinden mi?"

Yekta'nın gözleri şaşkınlıkla açılmıştı. Kafasını evet anlamında salladığında devam etmiştim. "Merak etme, Yekta Demir! Beni kimse senin kadar üzemez!" Öyle normal bir şeymiş gibi çıkmıştı ki ağzımdan, Yekta birkaç saniye ne dediğimi anlamlandıramamıştı. Anladığında ise omzuma çarparak dama çıkan kapıdan çıkıp gözden kaybolmuştu.

Bunca şeyin ardından hala beni merak etmesini, daha da önemlisi kıskanmasını anlayamıyordum. Hani biz yoktuk artık? Hani yalnızca iş konuşacaktık? Hani yalnızca zorunlu ortaklığımızı asgari müştereklerde buluşarak tamamlayacaktık? Neydi bu tavır şimdi? Kendi tanıştırdığı, bizzat kefil olduğu dostunu mu kıskanıyordu? Madem bu kadar güveniyorduysa gidip Timuçin'e neden anlatmıyordu yaşadıklarımızı? Neden benden uzak durmasını söylemiyordu dostuna?

Odama girdiğimde Sezi ve Semih'in kikirdeşerek bilgisayar başında çalıştıklarını görmüştüm. Onları rahatsız etmemek adına Pençe'nin odasına girmiştim. Pençe bilmem kaçıncı rüyasındayken bir süre şişme yatağın ucunda oturmuş, yine kendimi Yekta'yı düşünürken bulmuştum. Ne yapıp ediyordu, şirazemi kaydırmayı başarıyordu. Lanet olsun! Yine, başa sarmaktan korkuyordum, yine arafta kalmaktan korkuyordum.

Yekta, şu hayatta tanıdığım en korkusuz korkaktı. Gözü kapalı kurşun yağmurunun içine dalardı, nabzı bile hızlanmazdı ama iş bize geldiğinde... Biz mi? Yine mi biz umudunu yeşertiyordum yoksa içimde? Odanın duvarları üstüme üstüme gelmeye başlamıştı. Sanki biraz önce gözümün önünde Yekta, dama çıkmamış gibi, aklımdan tamamen uçup gitmiş halde kendimi dama çıkarken bulmuştum.

Damın kapısından çıktığım anda Yekta'yla göz göze gelmiştik. Sanki mıknatıstık ve bilinçsizce birbirimize çekiliyorduk. "Siktir... Ben... Ben, sen gittin sandım..." damın kapısından yeniden merdivenlere yönelmişken Yekta'nın sesiyle yerime çivilenmiştim.

"Özür dilerim."

Arkamı döndüğümde Yekta'nın çaresizlikle düşmüş omuzlarını görmüştüm. Saatler önce Damat'la benim oturduğum yerde ayaklarını aşağı sarkıtmış, bir noktaya kitlenmiş duruyordu.

İstemsizce geri dönüp birkaç adım Yekta'ya yanaştığımda Yekta devam etmişti. "Daha aylar önce seninle iskelede ayaklarımızı uzatmış oturuyorduk..." Sesi neredeyse fısıltıyı andırıyordu. Sanki benimle değil de kendiyle konuşuyormuş gibiydi.

"Ne?"

"Özür dilerim, Lilya. Hayatına burnumu sokmak istememiştim." Yekta'nın sesinden çaresizlik akıyordu. Kalbimin sızısı yeniden bedenimi ele geçirmişti. Yekta'nın oturduğu duvara oturup ben de ayaklarımı sarkıtmıştım.

"İkimiz için de zor bir süreç, Yekta. Bunu görebiliyorum." Sesim yumuşak ve şefkat doluydu. Yekta'nın şaşkın yüzü bana çevrilmişti. "Bir süre aramızdaki süreci rafa kaldırmak ikimiz için de en iyisi. Aklımı sürekli kurcalayıp durma. Dengemi şaşırtma. Şu ana kadar Turan'ın bizim burada yarışacağımızı duyduğunda nasıl bir tepki verebileceği aklımın ucundan bile geçmemişti. Ne zaman ki, seninle ilgili herhangi bir şeyi düşünmeme kararı aldıysam, o zaman aklımı önümüzdeki sürece odaklayabildim. O zaman geldi aklıma Cengiz'e burada olduğumuzu bildirmesini istemek..."

Yekta ne demek istediğimi anlamıştı. Yüzünde buruk ama umutlu bir gülümsemeyle kafasını sallamıştı. Belki de ilk kez onu adam yerine koyup aramızda olanlar hakkında laf çarpmak dışında insan gibi konuşmam şaşırtmıştı onu. Belki de gözlerindeki umut bu yüzdendi.

Yekta'nın yanından kalkıp yeniden kapıya yöneldiğimde durmuş ve arkamı dönmeden devam etmiştim. "Ve haklısın, hayatıma burnunu sokamazsın." Timuçin ya da bir başkası hakkında veya verdiğim herhangi bir kararı kimsenin sorgulamasına, hayatıma karışılmasına tahammülüm yoktu. Cengiz'le iplerin kopma noktasına gelmesinin sebebi de bu yüzden değil miydi zaten? Bu benim hayatımdı. Kimseye söz hakkı tanımazdım. Ben babamın kızıydım, babam beni bu şekilde yetiştirmişti. Ayakları yere sağlam basan, kendi kararlarını kendi alan, başarılı, hırslı, inatçı, gözü kara bir kadın...

MASKE - Pistlerin Sahibi (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin