HIZLI VE ÖFKELİ

41 9 2
                                    

Bu sefer nereye gideceğimizi, ne yapacağımızı zerre bilmiyordum. En azından yemeğe çıkarmayacağını söylemişti. Karnıma giren krampların açlıktan olduğunu düşündüğüm için ufak tefek bir şeyler atıştırmıştım. Fakat krampların açlıktan değil de heyecandan olduğunu anlamam çok sürmemişti.

Üzerime içinde kendimi rahat hissedeceğim, kot pantolonla bir tshirt geçirmiş, giydiğim kıyafetlerin gideceğimiz yere uygun olmasını umarak Yekta'dan gelecek konumu beklemeye başlamıştım.

Mesaj geldiğinde haritaları açarak gideceğimiz yeri anlamaya çalıştıysam da nafile. Konum şehrin çıkışında bir yerde bir araziyi gösteriyordu.

Yekta'nın kötü biri olmadığını, Turan Tamer'in yediği bokları bilmediğini, iyi bir adam olduğunu düşünmek istiyordum. Zira arabamı çalıştırarak çıktığım yol gerçekten ıssız bir yere benziyordu.

Resmen bir saate yakın yol gitmiştim. Haritalarda görünmese de çevrem sağlı sollu lüks villalarla kaplıydı. En azından başıma bir şey gelirse...

Ne demek başıma bir şey gelirse? Yekta böyle kötü biri miydi? Özünü görmemiş miydim onun? Görmüş müydüm? Ama tenine dokunmuştum, ben hissederdim. Hissederdim değil mi?

Düşüncelerimi haritadan gelen bildirim bölmüştü. Diğer villalarla hemen hemen aynı olan bir villanın önünde konum sonlanıyordu. Kontağımı kapatmış çevrede ne olduğunu görmeye çalışıyordum.

"Bööö!" Arabamın camına bir şeyin çarpmasıyla çığlığı basmam bir olmuştu.

Kendime geldiğimde Yekta'nın karnını tutarak kahkaha attığını görmüştüm.

"Çocuk musun sen?"

"Surat ifadeni görmeliydin. Sence ben seni tehlikeli olsa böyle bir yere çağırır mıyım?"

"Ne bileyim ben? Çağırmaz mısın? Şu haline bak." Yekta, gerçekten korktuğumu anlamış bir anda gülmesini susturarak yanıma yaklaşmıştı.

"Tabii ki çağırmam." Bahçeyi aydınlatan cılız ışığın aydınlattığı yüzü değişik bir ifadeye bürünmüştü. Sanki karanlıkta kalan yanı şeytanı, cılız da olsa ışıkla aydınlanan yanı meleği andırıyordu.

Hala tedirgin bir şekilde baktığımı görünce devam etmişti. "Burası gizli bir yer. İçeri girinceye kadar niçin geldiğimizi söyleyemem. Fakat buna pişman olmayacaksın."

Kapıyı çaldığımızda içeriden bir adamın sesi duyulmuştu. "Parola?"

"Çikolatalı sufle" Yekta'nın söylediğini duyduktan sonra gülmemi bastırmaya çalışıyordum.

"Şşşt" Yekta gayet ciddi bir edayla beni susturup elimi tutmuştu.

Elim, Yekta'nın kocaman avcunun içindeyken ne saçma sapan parola ne bulunduğumuz konum şu an gerçekçi geliyordu.

Kapı ağır ağır açıldıktan sonra simsiyah giyinimli iri yarı bir adam konuşmadan onu takip etmemiz için beklemişti.

Dar bir koridora kadar yürümüş daha sonra merdivenlerden aşağı inmiştik. İndikçe inmiştik. Şu an fazlasıyla tedirgin olmam gerekirken Yekta'nın avucunun içindeki elimden içime güven yayılıyordu. Sanki kimse bana o varken zarar veremeyecekmiş gibi...

Demir bir kapının ardında durduğumuzda aynı kapıdan bir düzine daha olduğunu fark etmiştim.

Bizi yönlendiren adam demir kapıyı açıp içeri girmemiz için eliyle işaret etmişti. İçerisi fazlasıyla karanlıktı. Zar zor seçebildiğim bir L koltuk dışında odada bir buzdolabı ve kocaman bir masa vardı.

MASKE - Pistlerin Sahibi (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin