Sabah uyandığımda telefonumda bir hatırlatma vardı. Zamanında Sezi bu hatırlatmayı kurduğunda onunla dalga geçmiş, unutmamın imkanının olmadığını söylemiştim. Nitekim, böyle bir şeyi unutarak, Sezi beni benden daha iyi tanıdığını bir kez daha kanıtlamıştı.
İçimdeki kaygı büyümüştü. Yarın Yekta'nın uzaklaştırması bitiyordu. Elimizde koz olsun diye çıktığımız bu yolda liseliler gibi fingirdeşmek dışında bir bok yapmamıştım. Yarından sonra pistler tamamıyla Yekta'nın olacaktı. Hoş, artık Maske de dağılmıştı ya...
Ne Yekta'nın peşimizi bırakması için bir çözüm bulabilmiştim ne de en son karşılaşmamızdan beri Cengiz'in ne karıştırdığını öğrenebilmiştim. Hayatım yokuş aşağı freni patlak bir kamyon misali son sürat uçuruma doğru gidiyor gibiydi.
Telefonum çaldığında ve arayanın Minik olduğunu gördüğümde yataktan bir hışım kalkmıştım.
"Günaydın güzelim."
"Günaydın."
"Muzo'yla konuştum."
"Ee?"
"Bireysel yarış bu gece. Bizden birilerinin kayıt yaptırıp yaptırmadığını öğrenemedim. Kötü haber şu ki, ödül ekip yarışlarındaki kadar büyük değil. Ayrıca bir de iyi haberim var."
"Ne?"
"Cengiz bu yarışa katılmayacakmış. Muzo'dan veto yemiş. İki gün önce bir yarışta Cengiz, yarış birincisinden gelen komutu beklemeden gazlamış."
"Bu iyi haber." Amacımız para kazanmak ve eğer şanslıysak da ekiptekilerle yeniden yol yapmaktı. Bu sırada o aşağılığın yüzünü görmeyecek olmak Tanrı'nın bize bir lütfuydu.
"Kaçta?"
"Gece ikide. Ben garajdayım. Arabanın biraz bakıma ihtiyacı var. Kaçak kadar güzel yapamam ama merak etme, elden geçiririm." Minik'e teşekkür edip telefonu kapattıktan sonra diğerlerinin de bu geceki yarışa gelmesi için dua ediyordum.
Bizim nefes alma amacımız yollardı. Yıllarımızı birlikte o virajlardan dönerek geçirmiştik. Her bir hareketimizi ezbere biliyorduk. Yüz yüze gelip konuşmama kimse müsaade etmezdi fakat biz de zaten en iyi, çıkardığımız toz toprakla, manevralarımızla, yanık lastik kokumuz ve egzoz sesimizle anlaşabilirdik. Konuşmaktan daha faydalıydı bizim için yol yapmak. Onlar da eminim ki çok özlemişti pistleri ve pistlerde birlikte olduğumuz zamanları.
Yekta işine gelirsek, en azından bugün değil de yarın uzaklaştırmasının bittiğine şükrediyordum. Eğer bu akşam Yekta'nın orada olma ihtimali olsaydı topuklarım kıçıma vura vura kaçma isteğime kimse engel olamazdı. Eskiden Yekta'dan yalnızca dostlarımdan ayrı kalacağım ya da dostlarıma zarar gelir düşüncesiyle korkarken şimdi söylediğim yalanların ortaya çıkma düşüncesinden de ödüm kopuyordu.
Yine kendimi Yekta'yı düşünürken bulmuştum. Bu yeni Lilya, artık fazlasıyla sinirimi bozuyordu. Onu düşündüğüm her an midemde gaz sıkışmasına benzer bir yumru oturuyordu. Kötü haber şuydu ki bu his ne osurunca geçecek cinstendi ne de başka bir şey...
Kahvaltı hazırlamaya mecalim yoktu. Mısır gevreği koymuştum yine kendime. İşimi riske atmak istemiyordum. Minik'e Muzo'dan ekipteki diğerlerine de haber uçurmasını söylemesini istediğim bir mesaj çekmiştim.
Yarış için fazlasıyla heyecanlıydım. Dostlarım ve ödül bir yana gerçekten arabamdan uzak kaldığım her saniye içimdeki özlem beni kasıp kavuruyordu.
Mısır gevreğimi alıp televizyonun başına geçtiğimde içimdeki Yekta'yı izleme dürtüsünü bastıramıyordum. Kalkıp dip odadaki monitörün başına geçmiştim bile. Yekta'yı kendi başına balkonda kitabını okurken veya ortalığı toplarken bulacağımı sanıyordum. Fakat yalnız değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MASKE - Pistlerin Sahibi (TAMAMLANDI)
Aventura"On dakikaya oradayım." "Ben temiz demeden gelme. Kendini riske atma. Duydun mu beni? Lilya?" Cevap vermeden kulaklığıma basarak görüşmeyi sonlandırmıştım. Kanım kaynıyor, direksiyonu kavrayan avuçlarım kaşınıyordu. Ağzım kulaklarımda, keyfime ise d...