Dostlarımın beni Black'in gazabından kurtarmasından sonra en azından benimle yüz yüze gelmek isteyebileceklerini düşünmüştüm fakat bitiş çizgisine vardığımız anda geldikleri hızla yanımdan yok olmuşlardı.
Ne olduğunu anlayamayan Black de kendisine oklar çevrilmeden hemen önce kargaşada gözden kaybolmuştu. Ödül Muzo tarafından benim adıma verilmek üzere Minik'e takdim edildiğinde, Minik'e hepimize dağıtması hususunda talimat verip ben de önce araba değiştirmek için garaja geçip daha sonra da daireme doğru yola çıkmıştım.
Dostlarımın kalbini bireysel yarışla yumuşatabileceğim umudum da yerle bir olunca yine gece huzursuz ve mutsuz bir şekilde uykuya dalmıştım.
Ertesi sabah uyandığımda Ceren'le olan meydan muharebesi için psikolojik olarak kendimi hiç de hazır hissetmiyordum. Hatta gitmemeyi dahi düşünüyordum.
Ufak tefek bir şeyler atıştırıp kendime gelebilmek için duşa girmiştim. Üzerimden akan suyla birlikte enerjimin tazelenmesini umuyordum ama nafile. Dünkü yarışla birlikte dostlarımla aramdaki buzları eritebileceğime öyle çok inanmıştım ki... Tüm umutlarım kıçımda patladığında Black denen psikopat herifin beni uçurumdan atmış olmasını dilemiştim.
Duştan çıktığımda üzerimdeki kara bulutlar dağılmamış, aksine dayak yemiş gibiydim. Üzerimi giyinmek için yatakodama ilerlerken kapım çalmıştı.
Kapının deliğinden baktığımda, kapıyı çalanın Yekta olduğunu görmüştüm. Sikik! Ceren'in koynundan çıkıp benim kapıma hangi cürretle geliyordu?
"Ne var?"
"Sana da günaydın Lilya!" Yekta biraz mahçup biraz sinirli bir sitem etmişti.
"Günaydın. Ne var?" Yekta anlamsız gözlerle beni inceliyordu. Silkelenip kendime gelmem saniyelerimi almıştı. Ona trip atmaya veya kızmaya hakkım yoktu, hele ki ona yakınlaşmam tamamıyla bir oyunken...
"Kusura bakma, yatağın ters tarafından kalktım."
"Önemli değil. Pek müsait değilsin galiba. Ben... Birazdan geleyim." Yekta, göz teması kurmamaya çalışıyor, ensesindeki saçları çekiştiriyordu.
"Ne? Yoo, ne alaka?" Yekta'nın karşımda yeni gelin gibi süzülmesine anlam verememiştim.
Yekta, başını kaldırıp eliyle baştan aşağı beni işaret ettiğinde ben de kendime bakmıştım. Ya bu aralar ben çok geri zekalıydım ya da merkür venüse falan giriyor, dolunay marsa açı falan yapıyordu. Üzerimdeki düşmekle düşmemek arasındaki havlu neredeyse açılmak üzereydi. Yekta'ya olan sinirimden üzerimdeki havlunun farkında bile değildim. Kendimi gördüğüm gibi kapının arkasına saklanmıştım.
Bak işte! Yine o aklımı başımdan alan kahkahalarından birini atmıştı. Sonra Lilya neden akılsızlıklar yapıyor?
"Tamam, tamam ben sonra geleyim."
"Dur, tamam. Ben kapının arkasına girdim. Sen bana bakmadan salona geç, ben üzerime bir şeyler giyip geleyim. Bana bakma ama!" Yekta hala gülerken salona geçmişti. Ben de tamamıyla görüş açısından çıktığıma emin olduktan sonra koşar adım yatakodama geçip üzerimi giyinmiştim.
Salona Yekta'nın yanına geçtiğimde Yekta'nın üniformasıyla olduğunu yeni fark etmiştim.
"Üniforma?"
"Evet, senden çıktıktan sonra işe gideceğim." Yekta'dan en uzak köşeye geçip oturduğumda anlamsız bir sessizlik oluşmuştu aramızda.
Sessizliği bozan ise Yekta olmuştu. "Ceren'in tavrı için özür dilemek istedim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MASKE - Pistlerin Sahibi (TAMAMLANDI)
Adventure"On dakikaya oradayım." "Ben temiz demeden gelme. Kendini riske atma. Duydun mu beni? Lilya?" Cevap vermeden kulaklığıma basarak görüşmeyi sonlandırmıştım. Kanım kaynıyor, direksiyonu kavrayan avuçlarım kaşınıyordu. Ağzım kulaklarımda, keyfime ise d...