YEKTA'DAN
Gözlerimi karanlık odanın içine açtığımda bir an için nerede olduğumu unutmuş telaşla yerimden fırlamıştım. Başımın dönmesi geçtikten hemen sonra düştüğüm halime, kaderime bir kez daha buruk bir gülümseme armağan etmiştim. Az da olsa dışarıdan gelen hayvanların seslerini duyabiliyordum. Evden ise herhangi bir ses gelmiyordu. Sessizce kapımı açmıştım. Benim bulunduğum kata geleceklerini pek sanmasam da son isteyeceğim şeydi Maske'den herhangi biriyle karşılaşmak. Uzun zamandır telefon kullanmıyordum. Bileğimdeki analog saate bakmıştım. Saat sabaha karşı üçü gösteriyordu. Muhtemelen herkes uyuyor olmalıydı. Karnımın gurultusu resmen bulunduğum katı inletiyordu. Acilen bir duş alıp bir şeyler yemeliydim.
Kaçtığım süre boyunca bir mescitin soğuk suyunda bir kez duş alabilmiştim bu yüzden sıcak suyun vücudumdan kayarken yaşadığım haz anlatılamazdı. Açlığıma rağmen kalabildiğim kadar uzun kalmıştım duşta. Duştan çıktıktan sonra kirli kıyafetlerime bakmıştım. Yedek hiç kıyafetim yoktu. Kıyafetlerimi kirli kirli giymeye de gönlüm razı olmamıştı.
Atletimle pantolonumu elimde yıkamış suyunu sıkabildiğim kadar sıkmıştım. Mutfağa gidip bir şeyler yiyinceye kadar üzerimde ıslak kalması, pis pis giymekten veya çıplak dolanmaktan iyiydi.
Ahşap merdivenleri tırmanırken ses çıkarmamaya dikkat ediyordum. Evden çıt çıkmıyordu. Kimseyle karşılaşmamak için dualar eşliğinde mutfağa girmiştim. Evin arka cephesinde, odalardan uzakta kalan mutfağa girdiğimde arkamdan çekme kapıyı kapatıp derin bir oh çekmiştim. Uzun zamandır ne mideme güzel bir yemek giriyordu ne de herhangi bir yemek yapabilmiştim. Benim için yemek yapmak bir terapiydi. Yemek yemekten zevk alıyordum, yapmaktan ise daha fazla...
Sanki hiç başımda bu bela yokmuş gibi, sanki tüm ülkede aranmıyormuşum da beni yetiştiren adam tarafından ihanete uğramamışım gibi keyifle yemek yapmaya başlamıştım. Üzerimde beni üşüten ıslak kıyafetler bile canımı sıkmayı başaramamıştı. Yalnızca mideme değil, göz zevkime de hitap eden güzel bir yemek yapıp tabağıma koymuştum. Bir daha ne zaman böyle bir fırsatım olacaktı, emin değildim. O yüzden bu fırsatı iyi değerlendirmiştim.
Mutfağın kilere açılan kapısından aşağı inip bir de şarap almıştım yanıma. Bir elime tabağımı bir elime de kadehle şişeyi alıp Yeliz'in daha önce bizi ağırladığı kış bahçesine geçmeye karar vermiştim. En azından su içmeye falan kalkan herhangi biriyle karşılaşma ihtimalim olmayacaktı kış bahçesinde.
Evin kapısından çıkıp arkaya doğru dolanmıştım. Sarmaşıklarla dolu dar yoldan geçmiştim. Yemeğimden bir lokma almak, damağımda bırakacağı tat için sabırsızlanıyordum. Ellerim dolu olduğu için dirseğimle zar zor açtığım kapıdan sırtımla ittirerek kendimi içeri atmıştım.
İçeri girdikten hemen sonra kapının ardımdan kapanmasıyla birlikte kış bahçesinin bir diğer köşesinde şala sarılmış halde bir sülietle karşılaştığımda korkudan yerimde sıçramıştım. Lilya'nın meraklı gözleri üzerimde dolaşırken suçlu bir çocuk gibi mahcubiyetle kıvranıyordum. Lilya'nın gözleri paçalarımdan damlayan suya takılmıştı.
"Bu halin ne?" Lilya'nın yüzü gülmekle gülmemek arasında bir yerde sıkışmış gibiydi.
Omuz silkip sorusunu yanıtlamıştım. "Temiz bir şeyim yoktu."
"Senin için endişelendiğimden değil... Yani... Bu şekilde olmaz. Bekle beni." Lilya ben daha bir şey demeden kış bahçesinin kapısından çıkıp sarmaşıklı yolda gözden kaybolmuştu. Halim içler acısı olmalıydı. Üzerime yapışmış sırılsıklam bir atletle, paçalarından su damlatan lekeli bir pantolon giyiyordum. Sinirlerim öyle bozuktu ki, gülmekten kendimi alamıyordum. Hayatımın ipleri ne zaman alınmıştı elimden?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MASKE - Pistlerin Sahibi (TAMAMLANDI)
Adventure"On dakikaya oradayım." "Ben temiz demeden gelme. Kendini riske atma. Duydun mu beni? Lilya?" Cevap vermeden kulaklığıma basarak görüşmeyi sonlandırmıştım. Kanım kaynıyor, direksiyonu kavrayan avuçlarım kaşınıyordu. Ağzım kulaklarımda, keyfime ise d...