Tarihi kapalı çarşıya geldiğimizde arabayı uygun bir konuma park edip kapüşonlularımızı sıkı sıkı kapamıştık. Halihazırda yüzümüzde cezaevi makyajımız ve peruklarımız olduğu için tanınacağımızı pek sanmasak da önlem amacıyla kafalarımız yerde bir şekilde kalabalığın içine dalmıştık.
Kapalı çarşı genişçe bir alana kurulmuş, yan yana küçün dükkanlardan ve atölyelerden oluşuyordu. Sokak sokak ayrılmış dükkanların önünden geçip bakırcılar sokağını bulduğumuzda önümüzde gördüğümüz insan kelleleri uçsuz bucaksızdı. Öyle kalabalıktı ki sokak kafam yerde ilerlerken Yekta'yı kaybetmemek için hemen dirseğinin arkasındaki hırkasının boğum yerinden tutunmuştum.
Yekta'nın duraksadığınu fark edince ben de duraksayıp ne olduğunu anlamak için kafamı kaldırdığımda doğrudan gözlerimin içine bakıyordu. Yüzünde masum bir gülümseme oluştuğunda gözleri eline kaymıştı. Elini tutmam için bana uzatmıştı. Birkaç saniye beklemediğim bu hareketiyle afalladıysam da yanımızdan vızır vızır akan kalabalık birkaç kez omzuma darbe almama almama sebep olunca Yekta beni beklemeden elimi tutmuş ve beni ilerletmeye devam etmişti.
Ellerimden avcundan yayılan sıcacık enerjiyle vücuduma heyecan pompalanıyordu. Bir süre daha ilerledikten sonra Yekta durmuş ve kafasıyla bir dükkanı işaret etmişti. Dükkanın üzerinde yazan Sadık Usta yazısını okuduğumda, "Burası mı sence?" diye sormuştum.
"Bilmiyorum ama başka Sadık yazan bir dükkan görmedim. Eğer içeri girip de 92 senesinden bir borcun var dediğimizde dövülmezsek bil ki doğru Sadık'a gelmişizdir."
Yekta'nın söyledikleri kıkırdamama sebep olmuştu. Kalabalık izin verdiği ölçüde yara yara dükkanın önüne gelmiştik. Dükkanın içine girdiğimizde küçük dükkanın her bir köşesinde el emeği o kadar çok bakır ürün vardı ki bir an için gözlerim hayranlıkla dükkanı taramaya başlamıştı.
Dükkanın hemen giriş kapısının karşısındaki açıklıkta üstü başı pek de temiz olmayan yakın gözlüğünü burnunun üstüne indirmiş bir dizinde bez bir elinde çekiç olan bir adamı görmüştük. Adam elindeki çekiçle önündeki levhaya vurdukça küçük dükkanda kulakları rahatsız eden bir çınlama oluşuyordu. Belli ki adam gürültüden içeri girdiğimizi fark etmemişti.
"Selamünaleyküm Sadık Usta." Yekta, dostça bir ses tonuyla bir adım öne atılmıştı.
Adam elindeki çekiçle vurmayı bırakmış bize kısa bir bakış atmıştı. "Siz bakın dükkandakilere. İçinize sinen bir şey olursa pazarlık yaparız." Adam herhangi bir şey dememize fırsat vermeden çekiçle yeniden lehvayı dövmeye devam etmişti.
Yekta ve ben şaşkın şaşkın birbirimize bakarken bir yandan da bizim aradığımız Sadık'ın bu Sadık çıkmama ihtimalinde elindeki çekiçle bizi kovalayabileceği korkusunu yaşıyorduk. Sonuç olarak bu tarz yerlerde korkulması gerekirdi. Esnaf esnafı tutardı. Birinin canını sıkan diğerlerinin de canını sıkmış demekti.
Yekta sesini duyurmak için öksürmüştü. Gürültü o kadar fazlaydı ki vurma sesi ve dükkanın dışından gelen kalabalığın sesi Yekta'nın öksürüğünü bastırmıştı.
Yekta yeniden daha sesli öksürdüğünde bu sefer adam çekiç havada kalacak şekilde durmuş ve yalnızca gözlerini oynatarak bize bakmıştı. "Hayırdır, oğlum bir sıkıntı mı var?" Sesi sertti, biraz önceki tonton dedevari duruşu kaybolmuş, özellikle de havada duran elindeki çekiçle fazla tehditkar görünüyordu.
Yekta'nın gerildiğini görünce ters bir şey demesinden korktuğum için bir adım öne atılmıştım. "Sadık amca merhaba, ben Lilya." Adamın tepkisi görmek için bir iki saniye beklemiştim. Adam bir süre Yekta'dan gözlerini çekmemişse de daha sonra bana dönmüş ve elindeki çekici önündeki levhaya fırlatarak ayaklanmıştı.
Dizindeki bezi yere düşmeden hemen önce havada yakalamış, yaşlı birine göre çevikliği bizi şaşkına uğratmıştı. Ellerini beze aheste aheste silerken gözlüğünün üstünden bize bakmaya devam etmişti.
Yutkunmuştum. "Ben Lilya. Yarışçıyım." Yarışçıyım dediğim anda Sadık Ustanın beyazlamış kaşları şaşkınlıkla kavislenmişti. Sanıyorum ki doğru yerdeydik. "Sadık amca biz bir konu için geldik. Senin 92 senesinden kalma bir bo..." Sadık amca bir anda aramızdaki mesafeyi kapatarak yanımıza gelmiş Yekta ve benim kolumdan tutarak dükkanın kapısına yönelmişti.
"Burada konuşmayın. Bu gece saat ikide Alaca Çay'a gelin."
Biz daha bir şey demeye kalmadan bizi dükkanın önüne sürüklemiş ve dükkandan çıkarmıştı.
Ne yapacağımızı bilemez halde kalabalığın arasına karışıp yeniden arabaya döndüğümüzde ikimizin de ağzını bir süre bıçak açmamıştı.
Çevre yoluna çıktıktan sonra dağ evine doğru sürmeye başlamıştım. "Lilya ben dağ evine gelemem."
Ayağımı gaz pedalından hafifçe çekerken yüzüm Yekta'ya dönmüştü sorgularcasına. "Çocuk çocuk işler yapma Yekta. Ben de çok meraklısı değilim senin."
"Tepki koymuyorum, trip atmıyorum. Gelemem. Ve daha çarşıya gitmeden önce söyledim. Sonra konuşacağız. Tamam mı? Ama şimdi bir şey sorma bana." Yekta'nın tepkili sesi arabayı sağa çekmeme sebep olmuştu.
Ciddi olup olmadığını anlamak için birkaç saniye yüzünü inceledikten sonra pes etmiştim. "Tamam seni nereye bırakayım?"
"Burada ineyim. Muzo'nun adamları alacak beni. Görüşmem gerekiyor onlarla..."
"Neden?" Sorduğum soruyla birlikte Yekta, hani soru sormayacaktın, dermişçesine bakınca ben de ellerimi teslim olur gibi havaya kaldırmıştım.
"Peki, nasıl istersen." Yekta, istemeyerek de olsa onayladığımı görünce kapıyı açıp tek ayağını dışarı atmıştı ki duraksamıştı.
"Şu önlüğü alayım ben. Hatıra ne de olsa..." Arka koltukta duran önlüğü eline alırken gülmemek için kendini zor tutuyordu.
Arabadan inip de kapıyı kapamadan hemen önce son kez gözlerimin içine bakmıştı. "Gece ikide burada buluşalım yine. Birlikte gidelim. Tek başına gitmeye kalkma sakın. Seni orada bulurum canına okurum!" Yekta'nın yalandan takındığı tehditkar ifadeyi görünce gülme tutmuştu beni.
"Peki, buna da peki nasıl istersen." Gülmem dudaklarımda solmuştu. Birazdan Yekta, Muzo gibi nerede ne zaman ne yapacağı belli olmayan kafadan kontak bir adamın yanına gidecekti hem de niçin olduğunu dahi bilmiyordum.
"Dikkat et kendine Yekta."
"Sen de dikkat et Lilya."
Kapıyı kapadığında, beklemeden gaza basmıştım. Ardımda bıraktığım adam dikiz aynamda küçülürken gözlerimin dolduğunu hissedebiliyordum. Ne yapıp ediyor yine yörüngesine beni çekmeyi başarıyordu. Bedenimi sürükleyip de ruhum Yekta'yla kalırken ben de gece ikiye kadar dağ evinde oyalanacaktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MASKE - Pistlerin Sahibi (TAMAMLANDI)
Adventure"On dakikaya oradayım." "Ben temiz demeden gelme. Kendini riske atma. Duydun mu beni? Lilya?" Cevap vermeden kulaklığıma basarak görüşmeyi sonlandırmıştım. Kanım kaynıyor, direksiyonu kavrayan avuçlarım kaşınıyordu. Ağzım kulaklarımda, keyfime ise d...