"Ne işin var senin burada?"
"Sana sormalı." Sesi sertti. Gözleri bir benim bir de adamın üzerinde mekik dokuyordu. Gözleri daha sonra elimde tuttuğum öpücük işlemeli önlüğe kaydığında dudağındaki kıvrılmaya mani olamamıştı.
"Komik olan ne, Yekta?" Sinirlerim iyice bozulmuştu. "Ayrıca burada senin ne işin var?"
"Ceren sana bakıcılık yapmam için yalvardı. Ha bir de Oktay var tabii..."
Tek kaşım kalmış kollarımı göğsümde birleştirmiştim. "Hadi ya! Demek yalvardı... Peki bundan Ceren'i bilmem ama Oktay'ın haberi var mı? Evi terk ettiğime, sana haksızlık ettiğime köpek gibi pişman oldum da onu bunu bahane ediyorum demiyorsun da!"
Yekta'nın boğazından refleks olarak alaycı bir kahkaha dökülmüştü. Lanet olsun! Bu kadar sinirliyken bile kahkahası beni baştan çıkarmaya yetiyordu. Dükkanın pembe yeşik ışıkları Yekta'nın köşeli çenesine gölgeler oluşturuyor daha da belirgin görünmesine sebep oluyordu. Her kahkahasında adem elması oynuyor gözlerimi ondan alamıyordum. Lanet olsun! Ve birkez daha lanet olsun!
Acaba şu anki hissiyatlarımın sebebi dükkana sinmiş ağır aromatik kokular olabilir miydi? Zira mantıklı düşünemiyordum. Bu adamın şu an ağzını burnunu dağıtmam hala karşımda ne yüzle durduğunu sorgulamam gerekirken ben durmuş göz bebeklerindeki ışık hüzmelerine içimden methiyeler diziyordum. Yoksa her gece onun kokusunun sinmiş olduğu yastığa sarılıp ağladığım için mi? Yoksa köpekler gibi özleyip Bora meselesini yanlış anladığını haykırmadığım, kolundan tutup gitmesine müsaade etmediğim için duyduğum pişmanlık mı? Neydi şu an bu adamın yalnızca yutkunuşunu izlerken bile beni benden alan şey?
Yekta bir anda durmuş ve küçücük dükkanda bir iki adım atarak dibimde durmuştu. Nefesinin sıcaklığı şimdi yüzüme vuruyordu. Benden neredeyse bir kafa boyu uzun olan Yekta'nın kafamı kaldırıp da gözlerine bakmaya korkuyordum. Göz hizamda olan adem elması sesli yutkunuşuyla birlikte aşağı yukarı hareket ettiğinde kafamı yavaşça kaldırmıştım.
Gözleri doğrudan gözlerimin içine kitlenmişti. Ağzını açıp konuşmaya başladığında tezgahın arkasında duran adama söylediğini çok sonradan idrak etmiştim. "Bana da bir önlük, mümkünse öpücüksüz olanlarından." Yekta'nın gözleri göğsümde birleştirdiğim kollarımdan sarkan öpücük işlemeli önlüğe kaymış ve dudakları sinsice yukarı kıvrılmıştı.
"Ne? Sen niye?"
"Ben de geleceğim!"
"Hay..." Sözümü kesmişti. İşaret parmağını dudağıma koyduğunda hayretle gözlerim açılmıştı.
"Hanımefendiye siyah, simsiyah bir peruk, bana da bıyık ve kısa saç varsa..."
"Var abim!" Adam abartılı bir sevinçle Yekta'nın siparişlerini ortaya çıkarmaya başlamıştı. "Akşama şenlik var anlaşılan..." Adam gevşek bir tavırla bize laf attığında Yekta yanımdan ayrılıp tezgaha iki elini koymuş ve hafiften eğilmişti.
"İşine bak!" Yekta'nın sesi öyle korkunç gelmişti ki adam korkuyla yutkunup Yekta'nın istediği bıyığı masaya çıkarmıştı.
"Abim, kızmazsan hani..."
"Ne var?"
"Kelepçe ve kırbaçlarda indirim var da? Düşünür müydünüz?"
Sinirlerim o kadar bozulmuştu ki, Yekta'nın afalladığını görünce bana bir gülme tutmuştu. Yekta arkasını dönüp sinirle bana baktığında gülmemi bastırmak için elimi ağzıma kapamıştım.
O kadar saçma bir durumdaydık ki... Daha günler önce bana ağzına geleni sayan adamla şu an sexshopta kelepçe ve kırbaçlarda indirim olduğunu öğreniyorduk.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MASKE - Pistlerin Sahibi (TAMAMLANDI)
Adventure"On dakikaya oradayım." "Ben temiz demeden gelme. Kendini riske atma. Duydun mu beni? Lilya?" Cevap vermeden kulaklığıma basarak görüşmeyi sonlandırmıştım. Kanım kaynıyor, direksiyonu kavrayan avuçlarım kaşınıyordu. Ağzım kulaklarımda, keyfime ise d...