Geyiği düşen ağacın altıntan kurtardıktan sonra günün yorgunluğunu atmak için bira eşliğinde keyifli bir sohbete dalmıştık. Uzun zaman olmuştu hiçbir şey düşünmeden dostlarımla havadan sudan konuşmayalı. En son yuvamız dediğimiz, garajda bu şekilde keyifli bir akşam geçirmiştik.
Damat ona koyduğum sosyal medya yasağı kaynaklı kafayı yediğinden bahsetmiş, Sezi yeni geliştirdiği oyunu bize göstermiş, Pençe ve Kurt tavla oynamış, Minik'le ben de eski anılara gülmüştük. Bir süre sonra herkes Minik'le benim geçmişten anlattığımız komik anılara katılmış gülmekten karnımıza ağrılar girmişti.
"Pençe'nin yatağına işediğini hatırlıyor musunuz?" Kurt'un sözleriyle bir daha gülme krizine girmiştik. Gözlerimizden yaşlar boşalıyordu artık.
"Ha ha ha! Aman ne komik?! Size elli kez söyledim. İşemedim! Yatağıma ütü suyu döküldü." Pençe yine her bu konu açıldığındaki alınganlığını gösteriyordu.
"Asıl komik olan işeyip işememen değil. Cengiz'in gidip oraya oturması..." Damat katıla katıla gülüyordu.
"Hatırlıyor musunuz?" Minik gözündeki yaşları siliyordu. "Cengiz'e sidiğe oturdun diyince önce duşta kırk saat kalmış sonra da tam temizlenemedim, deyip mahallenin hamamına gitmişti."
"Ya bırakın bu işleri arkadaşım. Bizim ailede tek ütü yapan kim? Damat! Hadi Damat itiraf et artık." Pençe kollarını göğsünde birleştirmiş dudaklarını büzmüştü.
"Ya tamam, tamam. Madem öyle itiraf ediyorum. O ütü suyu değildi kardeşim." Damat hala gülüyordu. Yıllardır akıbetini anlamadığımız sıcak ve hafiften sarı ıslaklığın ne olduğunu öğrenecektik sonunda. Hepimiz pür dikkat Damat'ın açıklamasını bekliyorduk. "Noodle suyuydu."
"Ne diyon be sen? Benim yatağımda noodlen işi ne arkadaşım? Hayır, ben anlamıyorum benim odamda bile kalmıyorsun. Odama girmişsin bir de yatağıma noodle döküp yıllarca bana sidikli muamelesi yapılmasına müsaade etmişsin."
"Arkadaşım, sen tek kalmıyor musun odada? Kurt'un rahat bıraktığı mı var odamı. Ben dedim ama Lilya sana. Tekli odayı ben alayım bana Kurt'u verme diye. Benim hatunlardan birine sabah selfiesi çekip atayım dedim. Çarptım işte kutuya. Ne var be? İnsanlık hali. Ben ne bileyim arkamdan Kurt gelecek. Arkasından Cengiz gelecek yatağa oturacak."
"Aaa adama bak! Hem suçlu hem güçlü. Özrün kabahatinden büyük."
Hepimizin gülmekten artık karnına kramplar girmişti. Pençe de bir süre sonra dayanamamış gülmeye başlamıştı.
"Peki ya şeyi hatırlıyor musunuz?" Tüm grubun fişnikçisi Kurt'tu. "Damat'ın Sezi'nin tüy dökücü kremini şampuan zannetmesini." Bir anda Damat'ın kahkahası donmuştu. Damat saçına, façasına çok önem verirdi. Hatta önemli buluşmalarından önce saçında yatak izi oluşmasın diye koltukta oturur pozisyonda uyuduğu bile olurdu. O olaydan sonra aylarca evden çıkamamıştı. Şapkayla dolanmıştı.
"Kelaynak!"
"Döverim hepinizi ha!"
"Arkadaşım sen de sana ait olmayan bilmediğin şeyleri ne kurcalıyorsun? O kremi ben kaç paraya almıştım haberin var mı senin?" Sezi bir yandan gülüyor bir yandan da karnını tutuyordu.
"Korkunç günlerdi. Bak tüylerim diken diken oldu." Damat, salonun boydan boya camlarındaki yansımasından saçlarını kontrol ediyordu.
"Siz onu bunu bırakın da Minik'in bir hafta boyunca tuvalete çıkamadığı zamanı..."
"Aaa! Ne kadar ayıp! Abinizim ben sizin! Ne bitmek bilmez bok püsürük muhabbetiniz varmış!" Minik'in yalandan kaşları çatılmıştı. Artık o zamanlar yediği ne dokunduysa bir hafta tuvalete çıkamamıştı. Karnı hamile gibi şişmiş bize de erkekliğine bok sürdürmemek için kilo aldım, ödemdir, deyip durmuştu. Bir gün garaja girdiğimizde yerde ağrıdan kıvranıyorken bulmuştuk. Biz de ciddi bir şey olduğu endişesiyle koştur koştur hastaneye götürmüştük. Doktordan kanser gibi ağır bir şey duymayı beklerken sıçamadığı için bu hale geldiğini öğrenince gülme krizine girmiştik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MASKE - Pistlerin Sahibi (TAMAMLANDI)
Adventure"On dakikaya oradayım." "Ben temiz demeden gelme. Kendini riske atma. Duydun mu beni? Lilya?" Cevap vermeden kulaklığıma basarak görüşmeyi sonlandırmıştım. Kanım kaynıyor, direksiyonu kavrayan avuçlarım kaşınıyordu. Ağzım kulaklarımda, keyfime ise d...