Çok kötü bir kabus görmüştüm. Ya kabus değilde gerçek olsaydı, belki cinlerin esiri, belkide ölmüş olacaktık.
Rüyanın etkisi altındaydım. Şerlilerin ateşten gözleri, beynimin içini yakıp, kül ediyordu.
Sonra kapının sesiyle irkildim. Kalkıp kapıyı açtım, gelen Halil ve Akif'ti.
Kardeş kusura bakma, gece gelemedik. Hocanın işi çıkmış, bizde beceremeyiz diye o yüzden gelmedik sana dedi Halil.
İçeri buyur ettikten sonra, gördüğüm kabusu anlatmaya başladım.
Oğlum bu kadar korkma, korkundan rüyalarına girmişler dedi Halil.
Halil, biz bu define işinden vazgeçelim, yoksa başımıza bela alacağız. Altınlara kavuşalım derken, canımızdan olacağız dedim.
Akif söze girerek. Hayır vazgeçemeyiz, kilolarca altını bırakamayız. Biz almazsak biri gelip alır dedi.
Halil, Akif'in bu gözünden sonra. Onca Altın oradayken, bizim burada durmamız bile hata dedi.
Anlaşılan Akif, Halil'in gözünü iyi boyamıştı. Aslında bende istiyordum zengin olmak, lüks hayat yaşamak, ama çokta korkuyordum. Hatta geceki rüya, dahada korkmamı sağlamıştı.
Akif, hoca bu akşamda gelemeyecek, ama biz üçümüz gidip tekrar deneyelim şansımızı dedi.
Halil, geçen ki denememizde acemiydik, hemde abdestli değildik. Şimdi abdest alır, boynumuza da muskaları takar gideriz kazmaya dedi.
Ne kadar korksam, ne kadarda vazgeçmek istesem de, para hırsından dolayı kabul ettim. Ve bekledik gecenin olmasını.
Saat gece yarısını hafif geçmişti, Halil'in jipe binip çıktık yola. Yol her zaman ki gibi tenhaydı, ortalıkta hiçbir Allah'ın kulu yoktu. TABİ İNSAN YOKTU SADECE...
Hava açıktı, ay net göründüğü için önümüzü farları yakmadan da görebiliyorduk. Her şey yolundaydı, yolu bu sefer bulmuştuk. Arabada hiç arıza yapmadan bizi götürmüştü.
İndik arabadan, malzemeleri sırtlayıp, patika yoldan yürümeye başladık. 1o dakika falan yürümemiz lazımdı.
Halil önde, Akif ortada, bende en arkada yürüyorduk.
Şu ana kadar olumsuz hiçbir şey yoktu. Ama biraz daha yürüdükçe sonra, içime bir ürperdi düştü. Sanki bir sınır vardı, o sınırı geçtiğimiz anda, yerin sahibi bizi sokmamak için pusu kurmuş gibiydi.
Kulağımda hafif ince biz tııııııız sesi, ve gözlerimde karıncalanma başladım.
Arkadaşlar, kulağımda bir ses var, şu taşlı sınırı geçince başladı sizde de oluyor mu dedim.
Hayır, sen hayal görüyorsun herhalde dediler.
Akif, otaşların olduğu sınır, definenin olduğu tarlanın sınır başlangıcı dedi.
Şimdi anlamıştım, neden böyle olduğunu. Cinler etkisi göstermeye başlamış, bize bir uyarı göndermişti.
Hemen bildiğimiz tüm duaları okumaya başladık, geri dönüşü yoktu artık.
İlerledikçe ses artıyordu. Gömünün olduğu yerin etrafında siyah gölgeler vardı. İki taraflı durup, nöbet tutuyorlardı sanki.
Bildiğim tüm duaları okuyordum, ama korkudan dilim tutulmuş gibiydi.
Halil ve Akif, para hırsından gözleri kör olacak ki, bir şey görmediklerini söylüyordu.
Biraz daha gittik, sonra nedense gölgeler kayboldu, sesler kesildi. Sanki bizi rahat bırakmışlar gibiydiler.
Halil, elindeki detektör (define arama aleti) ile definen tam olduğu yeri araştırıyordu.
Oğlum burada çok büyük define var, en az üç dört yerden alarm geliyor dedi.
Akif, alarm gelen yerlerden birini kazmaya başladı. Toprak yumuşacık rahat kazılıyor dedi. Geçen ki seferde beton gibi olan, hatta kazmayı geri sektiren toprak, nasıl böyle kolay kazılırdı, anlamış değildim.
Sanki önce kazılmış, sonrada geri kapatılmış gibiydi toprak. Zaten rüyamda kazılan yerde tam buraydı.
Biraz daha kazdıktan sonra, kazılan çukurun içi su dolmaya başladı. Öyle doluyordu ki, 3-5 sn sonra taşmaya başladı.
Hemen uzaklaştık oradan. Biz uzaklaştıkça su azalıyordu. Belli bir müddet sonra komple durdu. Yanına yaklaşıp çukura baktık, sanki hiç su çıkmamış gibi kup kuruydu.
Evet Cinler bizi yine uyarmıştı, ama biz anlamıyorduk.
Aklımızı o kadar çok altın hırsı bürümüştü ki, yaşanan bu olaylarla ilgilenmiyorduk bile.
Hemen makineyi aldı eline Halil, başka yerlere tutmaya başladı. Biraz yukarıdan tekrar sinyal geliyordu. Burayı kazalım dedi.
Akif, elindeki kazmayla direk sinyalin öttüğü yere gidip, başladı kazmaya. Toprak sertti, kazma zor geçiyordu. Zor bela yarım metreye yakın kazdı.
Çukurun içinden bir tane kurbağa zıplayarak dışarı çıktı. Sonra bir tane daha.
Kurbağadan korkan Akif geri çekildi. Biraz uzaklaştı kazdığı çukurdan. Sürekli kurbağa çıkıyordu çukurun içinden.
Neredeyse 100 tane kurbağa çıkmıştır. Çukurdan uzaklaşınca azalıyor, yakınlaştıkça dahada çok kurbağa çıkıyordu.
Hemen küreğini eline alıp, kazdığı çukuru tekrar geri kapattı. Anlaşılan bu gece buradan elimiz boş döneceğiz dedi Halil.
Halil, makineyi eline alıp taramaya başladı, biraz daha öteden yine sinyaller geliyordu. Hemen kazmayı eline alıp, kazmaya başladı. Kazma çok rahat giriyordu toprağa, sanki çorak toprak gibi görünüyordu kup kuru toprak.
Kazmada bir kırmızılık gördüm, hemen kazmayı elinden alıp baktım. Kazmaya kan bulaşmıştı. Resmen kazmadan kan damlıyordu.
Oğlum ben kafayı yemeden gidiyorum buradan, siz ne haliniz varda görün dedim. Halil ve Akif'de çok korkmuştu. Tamam gidelim hemen dediler. Hızlıca oradan ayrıldık.
Boynuma baktığımda hocanın yazdığı muska yoktu. Muska, o sınırı geçmeden önce düşmüştü. Zuzula Cin kabilesiyle oyun oynanmazdı. Paçayı zor kurtarmıştık o gece.
Hepimiz geri dönüp evlere dağıldık. Yarın gece Akif'in bulduğu hocayla tekrar gelecektik...