Yola koyuldum, yaklaşık 15 dakika sonra gelmiştim hastaneye. Seher'e selam vererek odama geçtim. Paltomu askıya astım ve koltuğuma oturdum. Telefonumu masaya bırakarak bilgisayarımı açtım ve maillerimi kontrol ettim.
Seher'i çağırarak "Bugün kimseyi alma, sadece Kaan ile görüşmek istiyorum " dedim.
"Peki Ramazan Bey. Ne zaman çağırmamı istersiniz?" dedi.
"Bir saat sonra uygun" dedim.
"Peki" dedi ve kapıyı kapatarak çıktı.
Yaklaşık bir saat sonra kapım çaldı ve Seher girerek "Kaan'ı getirdim Ramazan Bey" dedi.
" Girsin, girsin " dedim acele ederek.
Kaan içeri girdi ve yine aynı yerine oturdu. "Merhaba Kaancım nasılsın?" dedim.
"İyiyim siz nasılsınız?" dedi. Teşekkür ederek gülümsedim. Yemyeşil gözlerini kocaman açarak bana bakıyordu, çok masum ve tatlı bir çocuktu.
Çantama bakarak "Muz sever misin?" dedim. Gözleri iyice büyümüştü, fakat bir yandan da çekiniyordu.
Çantamdan çıkararak ona uzattım, bir tanede ben aldım. Muzu küçük küçük ısırarak yiyordu, neredeyse 10 dakika sürdü yemesi.
Bir psikolog ve hasta arasındaki ilişki sevgili işine benzerdi. Arada güven yoksa ilişki de yürümezdi. Güvenini kazanmaya çalışıyordum ki, bunu başarmış gibiydim.
"Peki, başlayalım istersen" dedim.
Gülümseyerek "Olur" dedi.
Nerede kalmıştık diye düşünüyordum ki, o çoktan lafa girmişti bile.
"Duvara asmak için odama götürdüm o cismi" dedi.
"Cisim. Nasıl bir şeydi?" diye sordum.
Anlatmasına devam etti:
Yuvarlak bir cisimdi ve onu sarmalayan başka bir yuvarlak halkası vardı. Ortadaki yuvarlağın üstünde bir bebek vardı ve o bebeğin altında yaşlı bir kadın.
Kadının vücudunun bir kısım duman içindeydi. Demirdendi ve altın ile kahverengi karışımı bir rengi vardı. Oldukça ağırdı, üstünde çok sayıda yazı vardı.
Cismi anlatırken lafa girdim,
" Bu yazıların anlamını biliyor musun? " dedim.
Bir kaç saniye sustu, ardından ise "Bilmiyorum" dedi.
" Peki cismi geçelim, bundan sonra neler oldu? Yaşadığın olaylar bunun ile mi ilgili? " diye sordum.
"Evet" dedi soğuk bir ses tonu ile.
"Dinliyorum" dedim.
Anlatmaya devam etti;
Birazcık kötü kokuyordu, fakat yıkadıktan sonra tertemiz oldu. Cismin üstündeki bebek ve yaşlı kadın geceleri ay gibi parlıyordu. O kadar hoşuma gitmişti ki, bazı günler hiç uyumadan sabaha kadar onu izliyordum.
Çok büyüleyiciydi.
Bir gece yine onu izlerken uykuya dalmışım. Uykumda karanlık bir odadaydım. Odanın içinde bir mezar vardı ve odada benim ile beraber 3 kişi bulunuyordu. Bunlardan biri benim, diğerleri ise o cisim deki kadın ve bebek.
Konuşurken sesi titriyordu, nefes alışverişi hızlanmıştı.
"İyi misin?" diye sordum Kaan'a. Cevap vermedi. Seher'i çağırarak bir bardak su istedim. Birazcık hava alması için hava soğukta olsa cami bir kaç dakikalığına açtım.
Kaan suyunu içtikten sonra anlatmaya devam etti.
Mezarın üstünde bir bebek yatıyordu, başında ise yaşlı bir kadın. Hemen mezarın yanı başında duruyordu.
Yavaş bir şekilde bilmediğim dilde bir şeyler söylüyordu.
Kadının saçları ve gözleri simsiyahtı, saçları beline kadar geliyordu. Fakat arkadan değil önden vermişti saçlarını.
Bembeyaz teni vardı, o karanlık odada parlıyordu adeta.
Elinde, o gün bulduğumuz cisim duruyordu. İki eliyle bebeğin üstünde havada tutuyor ve tuhaf bir dille konuşuyordu.
İlk başta sakince, daha sonra ise sesi gittikçe yükseliyordu. Sesi yükseldikçe kadının teni sönüyor elindeki cisim daha da parlıyordu. Cani yanıyor gibiydi, fakat cani yandıkça daha da bağırıyordu.
Kaan ağlamaya başlamıştı. Yanına giderek diz çöktüm ve "iyi misin?" dedim. Elleriyle gözlerini sildi ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı.
"Tamam, bir şeyin yok. Gel elini yüzünü yıkayalım" dedim.
Saçlarını okşayarak elinden tutup lavaboya götürdüm ve elini yüzünü yıkadım. Az da olsa kendine gelmişti.
"Şimdi daha iyi misin?" dedim.
"Evet Ramazan Abi, tuvalete de gidebilir miyim?" dedi.
"Tabi, ben dışarıda bekliyorum" dedim.
Tuvalete girdi, bende dışarı çıktım. Kaan'ı bekliyordum.
O esnada meslektaşım Haluk Bey ile karşılaştık. Eşinin doğum yaptığını duyduğumu söyledim ve tebrik ettim.
Yaklaşık 10-15 dakika sohbet ettik. Zaman iyice geçmişti ve tuvaletten cam çatlama sesleri geldi.
Neredeyse tüm civara yayılmıştı ses. Tuvalete koştum, tüm aynalar paramparça olmuş, etrafa saçılmıştı.
Kaan ise bir köşeye çöküp kafasını dizlerinin arasına alarak ağlaya ağlaya " Vecede " kelimesini tekrarlıyordu.
Sürekli bu kelimeyi kullanıyordu. Yanına koşup diz çökerek " Kaan, iyi misin?" diye sordum.
Yüzünü kaldırmıyordu. Hala o kelimeyi kullanmaya devam ediyordu.
Şiddetli bir şekilde sallayarak tokat attım ve tüm gücümle "Kaan" diye bağırdım.
Durdu ve kafasını kaldırdı. Gözleri ağlamaktan kıpkırmızı olmuştu, elleri ve yüzü kan içindeydi.
Gözlerimin içine bakarak "Buldular" dedi.
''Kim buldu, neyi buldu'' diye sorsam da cevap vermedi.