Şimdi beni iyice dinle.
Tüm dikkatimle ona odaklandım ve kulaklarımı dört açarak pür dikkat kesildim...
Bu işin çember daraltmakla olmayacağına kanaat ettim. Çünkü ben çemberi her daralttığımda daha da büyüdü.
Bu işi, yakın ihtimaller üzerinden eleyerek halledeceğiz. Yani mantık yürüterek... Demek istediğim şeyi anlıyor musun?
Bir müddet düşündükten sonra, kararlı bir edayla cevap verdim: Hayır.
Seni ihbar eden kişinin seninle ilgili ciddi sorunları olsa gerek. Bu o kadar basit bir şey değil. Bir insanı cinayetle suçlamak, ancak bir manyağın yapabileceği bir şey. Bu kişi her kimse, sende ona ait bir şeyler olmalı.
Son zamanlarda takıştığın, dalaştığın biri veya birileri var mıydı? Köyde veya İstanbul'da?
Hayır Abi.
Peki ya borcun harcın olduğu veya alacaklı olduğun herhangi biri?
Yok Abi
Peki ya kız meselesi falan?
Bir an durdum. İstanbul'daki sevgilim Yeliz'le beni çok kıskanırlar, sürekli ayrılmamızı isterlerdi.
Benim hapse girmemi neden istesinler? Taaa İstanbul'dan benim köyüme, alakasız bir olay aracılığı ile bu kadar büyük bir işe kalkışsınlar?
Bu çok anlamsız, gereksiz, kısaca imkânsız bir ihtimal dedim.
Haklısın, dedi Yıldıray abi.
Peki ya köy? Köyden biri var mı hiç?
Gözlerimin içine dikmekte olduğu sert bakışlarını daha da ciddileştirdi: Dürüst ol Rıfat, bana karşı dürüst olmaktan başka bir çaren yok aslanım.
Biliyorum abi, sana hiç yalan söylemedim, dedim. Sedefle aramızda bir şeyler oldu, beni çok seviyor, ben pek ciddi düşünmesem de hoşuma gitmiyor da değil, dedim.
Peki, bu kızın hiç seveni, yavuklusu, sevdalısı veya eski çıktığı falan var mı, biliyor musun?
Bilmiyorum abi, ama olsa bile, bu bana komployu kuran kişi, neyine güvenerek yaptı bu ihbarı anlayamıyorum.
Yani demek istediğim, güpegündüz vakitte cinayet mi olur Allah aşkına? Buna çocuklar bile inanmaz. Büyük cesaret doğrusu, takdir edilesi...
Yıldıray abi sesini yükselterek araya girdi: Madem o kadar saçma sapan bir ihbarda da, neden haftalardır hapislerde sürünüyorsun çocuk! Neden mahkeme köşelerindeyiz.