Kapıyı açan olmadı. Halil tekrardan çaldı kapıyı. Büyük bir gıcırtı sesi ile, kapı açılmaya başladı. Fakat kapıyı kimse açmamış, o koca kapı, kendi kendine açılmıştı.
Halil bana dönüp, vay hocaya bak otamatik kapı taktırmış deyip gülmeye başladı. Ben kapının açılmasını sıradan bir olay olarak görmedim. Zaten herhangibir mekanık düzende yoktu.
Halil, hocam evdemisiniz, müsaitmisin diye hocaya sesleniyordu. Evin içinden buyrun gelin diye bir ses duyduk.
İçeri girdiğimizde, hoca köşede oturmuş, elindeki up uzun tesbihini çekiyordu. Buyrun oturun hoş geldiniz dedi.
Halil ve ben, hocanın yanına yaklaşıp elini öpmek istedik. Fakat hoca elini bize vermedi.
Hoca, beyaz sakallı nur yüzlü bir insandı. Daha bulunduğu odaya girdiğimizde, enerjisi bize etki yapmaya başlamıştı.
Kalp gözü açık bir insandı, ama gözleri görmüyordu.
Hoş geldiniz gençler, sefa geldiniz. Gelmeniz bu kör ihtiyarı mutlu etti dedi. Hoş bulduk hocam deyip hal hatır sorduk. Hocanın ses tonu, bizi eve davet eden ses tonuyla aynı değildi.
Hocam, ben köy köy gezerek sucuk satan bir insanım. Sizede hediye olarak sucuk getirdim, afiyetle yersiniz dedi halil.
Zahmet etmişsin oğlum, ama ben böyle şey yiyemem, sonra sevdiğim dostlarım kokusundan rahatsız olur, beni ziyarate gelmezler dedi.
Hocam evdeki diğer insanlar yer, kabul edin lütfen dedi halil. Evde hiçbir insan yok oğlum, zayi olmasın, geri götür dedi.
Halilin koluna dürdüp susmasını istedim.
Hoca, sıradan bizim gibi günahkar bir insan değildi. Cinlere hükmedecek kadar imanı ve ilmi vardı anlaşılan.
Kapıyı açanlarda, içeri davet edenlerde cindi. Evet, kapıyı bize cinler açmış, içeri cinler buyur etmişti.
Hocam, diyerek söze girdim. Hocam bizim başımıza bir olay geldi. Sizden yardım istemek için gelmiştik dedim.
Anlat evladım, elimizden geleni yaparız dedi.
Bu mübarek insana, nasıl bir gömü var, yardım edersen dörde biri senin olur diyecektim ki.
Hocam, ben termik santralde çalışan biriyim, arkadaşım halilde köy köy gezip sucuk satmaya çalışan birisi. Geçenlerde civar köyden biri ile tanıştık, adı Akif.
Akifte bir define haritası var, bu harita definenin yerini gösteriyor.
Dün akşam haritadaki yeri kazmaya gittik. İlk önce yolumuzu şaşırıp aynı yere üç kere vardık. Sonra zor bela bulduk definenin saklı olduğu yeri.
Kazmayı elime alıp kazmaya başladım. Ne kadar çalışsamda bir türlü kazamadım, sürekli geri sekip duruyordu.
En sonunda var gücümle vurdum toprağa. Yine daha şiddetli geri sekip elimden fırladı, taa gidip Afik'in kafasına çarptı.
Akifin yüzü kanlar içinde kalmış, gözüde yerinden çıkmıştı. Güç bela kavrayıp oradan ayrıldık.
Sonra hoca söze girdi. Şimdi akif'in bir şeyi yok değilmi oğlum dedi.
Şaşırmıştık. Evet hocam, o bölgeden aşağı inip baktığımızda, Akif sapa sağlamdı, dedim.
Hoca eliyle, duvarda asılı olan Kuran-ı Kerimi gösterip, Bundan daha değerli define varmıdır oğlum dedi.
Hoca çok doğru demişti, kuran en büyük hazine idi ama bizim gözümüzü altın bürümüştü.
Halil söze girip; Hocam bu olayların anlamı nedir, biz bu defineyi çıkarmak istiyoruz, bize yardım edin dedi.
Evladım, geçmişte insanlar, değerli eşyalarını toprağa gömüp, orada saklardı. Eğer bu değerli eşya belli bir müddet sonra geri alınmazsa, bu eşyalara cinler sahiplenmeye başlar.
Bazende insanlar eşyalarını gömdükten sonra, yaptıkları büyülerle bizzat cinleri çağırırlar. Cinler kendiğinden değil, gömen tarafından gömüye sahiplendirilmiş olur. Ve bu gömüyü gömenden başka kimse çıkaramaz.
Çıkarmayı başaranlar çok azdır, zaten bununda fayladısını görmezler.
Çünkü, cinlerin en gaddarı olan Zuzula kabilesi sahiplenir hazineye ve asla vazgeçmez hazineden...
Bakın evladım; Cinler, aslında insanlara musallat olamaz, yani insanlarla cinler arasındaki perdeyi aşamaz. İnsan eğer bu perdeyi aşarsa, cinlerde insanlarla iletişime geçip, insana musallat olmaya başlarlar.
Siz şimdi, cinlerin koruması altında olan defineyi kazmaya çalışarak aradaki perdeyi kaldırmaya çalışıyorsunuz.
Cinler size bir uyarı vermiş aslında. Siz siz olun tenezzül etmeyin böyle şeylere. Define bulupta, gülerek harcayan daha duymadım ben dedi hoca.
Haklısınız hocam, ama biz karaalıyız, bize yardım edin dedi halil.
Oğlum, abdestsiz gitmeyin, mutlaka dilinizde Nas, Felak ve Ayetel kürsi sureleri olsun.
Size bir muska yazacam, giderken boynunuza takarsınız dedi. Kalkıp eski masasına oturup 3 tane muska yazıp bize verdi.
Çok teşekkür edip hocadan müsaade istedik.
Hoca, müsaade sizin diyerek bizi uğurlamak için ayağa kalkdı. Halil, hocam borcumuz nedir dedi hocaya.
Evladım, ben bunu para için yapmıyorum. Para için yaparsam o güzel dostlarım yardım etmezler bana. Kalkıp kapıyı kendim açmak zorunda kalırım dedi.
Halile bakarak, ama evladım biraz önce vurduğun kediden özür dileyip, getirdiğin sucukları ona ve köydeki fakir insanlara verebilirsin dedi...
Bu devirde böyle insan bulmak zordu. Yine kapılar kendiliğinden açılıp, kendiliğinden kapandı. Halil işin dalgasındaydı hala. Sucukları dağıtıp, akşam tekrar buluşmak üzere ayrıldık.