Kenan bir kaç saniye durduktan sonra "İsterseniz ben götüreyim sizi" dedi.
"Olur hatta daha iyi olur" dedim ve "Hadi o zaman" diye ekledim.
Kenan "Ne. Şimdi mi?" dedi.
"Evet, yeterince zaman kaybettik zaten" dedim.
Fadime Hanim "Oğlum sabahı bekleseydiniz, bu saatte iyi olmaz" dedi.
"Fadime Hanım, bu işi bir an önce bitirmek, çözmek istiyorum. Kaybettiğimiz her an olay daha da büyüyor" dedim.
Kenan alaycı bir şekilde gülerek "Kusura bakmayın ama ben bile oraya, o cisimi çıkarmaya gidecek kadar deli değilim" dedi.
"Sizi zorlayamam, cisimin nereye gömülü olduğunu tarif edin biz gidelim" dedim.
Kenan annesine döndü, bir kaç saniye bakıştıktan sonra annesi onay verirmişçesine kafasını salladı.
"Tamam gidelim" dedi Kenan.
Ayağa kalkarak "O zaman bize müsaade" dedim.
Serap Fadime Hanıma dönerek "Ne yani öylece gidip kazacak mıyız?" dedi.
"Neden? Ne olmuş?" diye sordum şaşırarak. Fadime Hanım "Kızım doğru söylüyor, öylece kazıp açamazsınız. Acarsınız fakat sonrası hiç hayırlı olmaz. Oradan çıkardığınız tek şey o cisim olmaz" dedi.
"Anladım, ne yapacağız peki?" diye sordum. Fadime Hanim Kenan'a dönerek "Oğlum, bodrum katta ki sandığı aç, cismi gömerken ki kullandığın şişeyi al getir" dedi.
Kenan kalkıp annesinin tarif ettiği yere giderken "Ne şişesi?" diye sordum.
Fadime Hanım "Sabret oğlum" dedi.
Bir kaç dakika sonra Kenan geldi. Elinde altın renginde bir beze sarılmış şişe vardı. "Ne yapacağız bunu?" diye sordum.
Kenan "Çok soru soruyorsun be doktor, acele etmek isteyen sen değil miydin, hadi" dedi.
Meraklıydım, bilmek istiyordum fakat daha fazla üstelemedim. Kenan annesinin elini öpüp bodrum kata gidip kazma ve kürek almaya gitti. Fadime Hanım Serapa "Kızım bize birkaç dakika yalnız bırakır misin?" dedi.
Serap "Tabi, aşağıdayım ben" diyerek kapıdan çıktı.
"Yaklaş oğlum" dedi, sandalyemi yattığı koltuğa daha da yaklaştırarak "Dinliyorum" dedim
"Oğlum benim halimi görüyorsun, benim zamanım doldu, artık dünyaya fazlayım, bugün varım yarın yokum, iyi kötü çok şey gördüm yaşadım, Allah'ıma şükürler olsun. Ama Kaan, o daha küçücük bir çocuk. Okuma yazmayı bile bilmez. Daha okula gidemeden, hayatinin en güzel anları kâbusa döndü.
Biz cahiliz doktor, köylüyüz. Her söylenene inanırız. Çok hocaya gittik, ama hiçbiri derdimize çare bulamadı. Sen okumuşsun, doktor olmuşsun. Allah rızası için bizim çok yanlışlarımız oldu, ama Kaan bunların hiçbirini hak etmedi.
Ne olur doktor, kurtar torunumu, yalvarırım sana kurtar onu" diyerek ağlamaya başladı.
Sizden büyük birilerinin karşınızda ağlaması gerçekten çok kötü ve pis bir duygu. "Merak etme anacım" diyerek elini tuttum ve "Torunun bana emanet" dedim. Elini öptükten sonra vedalaşıp dışarı çıktım.
Kenan şişeyi Serapa vermişti, kendi elinde ise kazma ve küreği tutuyordu.
Arabaya doğru yürüyorduk, Kenan bizden 4-5 metre öndeydi. Serap kulağıma yaklaşıp kısık bir sesle "O kimlik neydi öyle?" dedi gülerek. "Bu ilk deneyimim olmuyor" dedim.