Sırbistan sınırından içeri sızabilmek zordu. Her yer Türkiye sınırı gibi yol geçen hanı değil, hele Kosova Sırbistan sınırı nato tarafından korunuyordu. Araç ile bir yere kadar gidecektik sonra, hocanın tanıdığı bizi alacaktı.
Askeriyeden hoca tanıdığını aramış, durumu anlatmış, yalvar yakar kabul etmiş yardım etmeyi.
Gittiğimizde al karısı yanındaydı, hayatımda ki üst üste en büyük diğer bir şoku yaşadım.
Aslında ben onun al karısı olduğunu sonradan öğrendim, ilk başta hocanın karısı sanmıştım. Yolda öğrendim al karısı olduğunu.
Üstü başı pasaklıydı, saçları kıpkırmızı normal insan gibiydi ama dişleri yoktu. Sonradan anladık dişlerini söktüklerinin.
Al karısı geceleri insanları rahatsız ediyormuş, tırnaklarını kemiriyormuş yeni doğmuş bebeklerin. Birde kaşık çalma huyu varmış, sakinleştirmek için kaşık veriyorlarmış buna.
Al karısını hep yanında gezdiriyormuş. Al karısı elini neye sürse bereketi artar ve beladan korurmuş, o yüzden bu tip durumlarda yanından ayırmazmış.
Birde cinlerin bazıları al karısına yaklaşmazmış, onuda arabada hoca konuşurken öğrendik. Yani Davud gelse de aralarında sorun çıkacaktı. Neyse kazasız belasız Sırbistan'a kaçabildik.
Akşam 9 gibi hocanın evine vardık. Evi iki katlıydı, sağda solda boynuzlar, duvarlar dışkı ile sıvanmış içeride ağır bir koku vardı. Önce al karısını zincirle bağladı odasına girdik, resmen bir hayvanmış gibi muamele yapıyordu.
Evin tam ortasında tandır gibi bir şey vardı, içindeki alevi hala yanıyordu. Isınmak için etrafına dolandık. Çok geçmeden hoca konuyu anlattı yine, bu sefer Türkçe konuşulduğu için çok iyi anlamıştım olayın asıl boyutlarını.
Hoca öncelikle tasvir istedi, cinden cine değişir dedi. Ama biz görmemiştik önceki gece gelenleri, Davud çıkmıştı dışarı. Biz hocaya Davud'un geleceğini söyleyince al karısı huysuzlandı.
Hoca getirmeyin buraya, içeri giremez dedi. Dışarıda bir kulübe gibi bir şey vardı odunları yığdığım, gelirse oraya geçsin dedi.
Sonra hoca bana olayı anlattırdı. O an içinde bulunduğum durumda bana kolunu kes deseler kesecek vaziyetteydim. Ne sorduysa söyledim.
Hoca duvar yazılarını ve geçen geceki olayı duyunca zaten ifrit cin işi bu dedi. Anlattığına göre cin soylarının en tehlikelisiymiş, hastalık ve ölüm verebilirlermiş. İnsanları en çok rahatsız eden musallat olan cinlermiş. Peygamber miraca çıkarken toplanıp peygamberi de yakmak istemişler. En lanetli cinlere bulaşmışsın sen dedi bana.
İfrit cinler insanlar ile anlaşmaya yanaşmaz, kabilelerini öğrenip konuşup anlaşmak lazım yoksa sana rahat vermezler, ama bu da imkansız dedi.
Eğer gelirlerse seni öldürmeden gitmezler. Konuşamayız onlar gelirse, bizim onlara gitmemiz gerek. Kabileyi bulursak al karısı ya da Davud'u yollar, ara yol yapmaya çalışırız dedi.
Hoca bana bunları anlatırken dışarıdan bir at sesi duyuldu. Hemen cama koştuk.
Bilmiyorum hayatınızda paranormal aktivite yaşayan var mı ama, Allah kimseye iki ayağının üzerinde yürüyen at görmeyi nasip etmesin.
Cinler kılıktan kılığa girer, özellikle ifrit cinleri bu konuda başarılırdır. Ama bu ifrit olmadığından at kılığına girse bile başarılı olamamış, gözlerinden belliydi. İnsan gibi iki ayağının üzerinde yürüyüp acayip bir şekilde hırlıyordu.
Hoca yalnız geldiğine göre Davut bu, eve yaklaşamıyor al karısından dolayı, dışarı çıkar ben konuşurum dedi.
Davud olması için dua etmeye başlamıştım. O ara artık cinlerle iç içe yaşayanları anlıyordum, zararlısı olduğu gibi yardım edeni de vardı. Hatta hayatımda ilk defa bir cinin o an bulunduğum ortamda olması için dua etmiştim. Bizi onlardan koruyacak tek varlıktı.
Hoca dışarı çıkınca at geri geri yürüdü. Karanlık olduğundan gözden kaybolunca hoca da karanlığa pek yürümedi olduğu yerde bekledi. Birkaç dakika sonra Davud'u gördük.
Hoca hemen yanına koştu Davut'un, Davut al karısını hissetmiş gelemiyordu eve, dışarı kulübeye geçti. O ara al karısı da ayağa kalkmış bağırıyordu. Hoca ona ekmek götürünce sustu.
Sonra benle konuşmaya başladı; ya hepsini öldüreceksin ya da onlara bir şey vereceksin dedi.
Cinleri öldüren insan yoktur dedi sonrasında. Zamanında bir kabile ile 5000 koyun karşılığı anlaşmışlar, ama ifrit cinler koyunu alsa bile peşini bırakmaz o yüzden işimiz zor dedi.
Hocanın çaresiz konuşması beni iyice gerince hocam Türkiye'ye döneceğim zaten birkaç güne, yeter ki dört beş gün daha koruyun beni dedim.
Döndürmezler, dönsen de peşinden gelirler dedi. O ara hoca girdi içeri nefes nefese. Davud yolda gelirken kabileyi tepenin başında priştine tarafında yangın çıkarırken görmüş. Bizim terk ettiğimiz araziyi yakıyorlarmış. Bütün kabile oradaydı diye söylemiş hocaya.
Biz eve sığındık iyice. Hoca ışıkları kapattı, ortalığı iyice karanlık bastı.
Davud kulübedeydi dışarıdaki. O kadar uykum vardı ki; korkudan kaç gecedir gözüme uyku girmedi. Gözlerim seğiriyordu.
Hoca, Davud nöbette, sen uyu korkma dedi bana. Zaten burayı bulamazlar bulsalar da ifritler buraya yanaşamaz dedi.
Bu lafı unutmayın beyler, ileri ki yazımda anlatacağım. Kısaca bahsetmek istiyorum ama...
Evinde kaldığımız hoca, daha sonradan duyduğuma göre, bahçesine al karısının üç oğlunu gömmüş. Al karısı insan tarafından yakalanınca çocuklarını öldürüp al karısına yollarlarmış.
Hoca yollamamış, oğullarını da evin üç köşesine gömmüş.
Cinler buraya istese de giremezler demişti.
Bu olayla ilgili sonraki yazımda daha detaylı anlatacağım, ama önce o gece yaşadığım bir tuhaflığı size söyleyeceğim.