Hepsi sinirli gözleri ile yüzüme bakıyordu. Görüntüleri çok korkunçtu. Rüya bile olsa da kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu.
Yüzlerine bakma yere bak, yavaşça mezara doğru ilerle. Sana zarar verirlerse ben korurum seni, dedi Alas.
Kafamı eğip yanlarına doğru yaklaşmaya başladım. Sesleri git gide artıyordu.
Birden hepsinin üzerime doğru geldiğini gördüm. Geri kaçacaktım, ama yerimde öylece kala kalmıştım.
Biri o an boğazıma yapıştı ve yere düştüm. Buradan gideceksin, buraya girmeyecektin, çok büyük bir hata yaptın dedi.
O an bir patlama... Işık patlaması. Üzerimde bir kalkan oluştu.
Alas diye bağırdım. Alas kendini feda ediyordu. Ölümünü göze alarak, tüm gücüyle bana kalkan olmuştu.
Bana yaklaşamıyorlardı. Gerçek hayat hiç yaklaşmamışlardı, ama rüya aleminde beni öldürebilirlerdi.
Belli bir müddetçe sonra dağılmaya başladılar.
Dizlerim üstüne mezarın yanına yanaştım, mezarın üstündeki işaret hale duruyordu.
Hiç vakit kaybetmeden mezarı kazmaya başladım. 10 dakika içinde mezarı tamamen kazdım.
İlk başta tırnaklarım ile çabalıyordum, ama bir süre sonra avuçlarımın adeta bir kürek edasında toprağı kazdığını fark ettim.
O mezarda yatan kişinin, yani Abdullah'ın kemikleri simsiyah olmuştu. Toprağın içinde siyah bir örtüye sarılmış, etrafına küller sürülmüştü.
Tüm kemikleri bir araya topladım. Bu esnada bazı siyah varlıkların havaya doğru kaçtığını da görebiliyordum. Yüzlercesi, binlercesi artık etrafımda yoktu, git gide sayıları azalıyordu.
Korkumla ilk defa böylesine yüzleşebiliyordum. Alas olmasaydı başaramazdım bu işi.
Şimdi köyün yolunu tutmakta kaldı sıra. Evin yanına vardığımda, bedenim yerde yatıyordu, ama yaşlı adam ortalıkta yoktu.
Rüyadayken böyle bir şey olur mu, hayır. Normal bir durum değildi ki benim yaşadıklarım.
Köye şöyle bir göz attığımda, artık yanan ışıkların da yanmadığını görebiliyordum.
Alas son bir kez bana, yaptıklarım için minnettar olduğunu ve son işini de tamamladığını söyledi. Artık ben olmayacağım diyordu.
Nasıl uyanacağımı sordum.
Gerçekle yüzleş dedi ve havaya yükselen gri bir bulut şeklinde kayboldu.
Artık tek başımaydım, uyanmak için odaklanmalı ve rüyadan ayılmalıydım.
Fakat bir türlü odaklanamıyordum.
Annem geliyordu sürekli aklıma, yaşadıklarımın ne kadar anlamsız ve bir o kadar da karmaşık olduğunu düşünüyordum.
Gerçekten annem kim bilir nasıldı, ne durumdaydı.
Kemikleri yanı başıma koydum ve gözlerimi kapatarak bu gerçeği hayal ediyordum.
Belli bir müddet sonra, aniden gözümün açıldığını fark ettim ve yavaşça doğruldum.
Yaşlı adam yanımda yoktu, etrafı dolaştım, seslendim, ama kimse bana cevap vermiyordu. Haykırma yalvarma seslerini duyuyordum etrafımda...
Yerdeki kemikleri gördüm ve ne amaçla burada olduğumu hatırladım. Topladığım kemikleri, tahta parçalarını bir araya getirip, evin içinde topladım.
Gözüme o an, o kitapta erişti. Kitabı da parçalayarak bu kemiklerin arasına koydum.
Yanımızda getirdiğimiz, el bohçası gibi bir bohça, içinden kibriti çıkarttım. Yakmadan önce tekrar adama seslendim, ama kimse bana cevap vermiyordu.
Yapacağım tek şey bunları yapmak olacaktı. Son kez duamı ederek, destur diyerek ateşe verdim, onca kemik ve tahta parçasını.
Ateş ilk başta yanmayacak gibiydi, ama birden körüklendi ve eve de sıçramıştı.
Koşarak evin etrafından uzaklaştım. Ateşin içinden onlarca varlık yukarı kaçmaya çalışıyordu. Sliüet olarak bunu görebiliyordum.
Her kaçışlarında bir şey onları içine çekiyordu. Kendi kötülükleri içinde boğuşuyorlardı...
Kafamı havaya kaldırdığımda Semum olarak tabir edilen o ateşin dumanı, havaya doğru yayılıyordu.
Hepsi ölüyordu... Tüm kötülük kayboluyordu.
Yalnız içlerinden biri ateşin içinden kurtulmayı başardı. Üzerime doğru süzülen bir ateş hüzmesi görüyordum, kaçmaya başladım.
Bizimle birlikte sen de ölmelisin diyordu. Senin yüzünden hepimiz ölüyoruz, sen de öleceksin...
Çok hızlı koşuyordum, ama ateş hüzmesi etrafımı sarmaya başlamıştı.
Etrafımı saran bu ateşten kurtulamıyordum. Beni içine çekmişti yanmaya başlamıştım.
İşte burada bitireceğiz, hepimiz ölüyoruz diyordu.
Sesim kesildi, damağım kurudu... Nefes almakta güçlük çekiyordum. Benim için de bitiyordu hayat.
Gözümü alan bir nur gibi ışık vardı. Herhalde öldüm ve bitmişti...