O gece evin camına bir karga kondu, saatlerce içeriyi bizi izledi. Önce rüya sandım, sonra evinde kaldığımız hoca, kargaya bakır tas içinde okunmuş ıslatılmış ekmekten yedirdi. Karga hocanın elinden ekmeği yedikten sonra sabah ezanından hemen önce uçarak uzaklaştı.
Hocanın derinliği her saat farklı bir boyut kazanıyordu. Karga hocaya hizmet etmekteymiş. Ekmekleri aslında yemiyor ebabil kuşu gibi ağzında evin uzaklarına taşıyormuş. Bu ekmekler cinlerden uzak durmak için evin bahçeni dışına gömülür.
Hoca kargaya verdiği ekmeklerle cinler burada olduğumuzu anlarsa yanaşamasın diye ekmek gömdürmüş uzaklara.
Sabah ezanı bizim için kurtuluş çanı gibiydi bir sonraki yatsı namazına kadar. Hoca bana sakın dışarı çıkma işemek içinde ateşin içine işe dedi. Sakın terleme ve çok sesli konuşma dedi.
Hoca al karısını alıp dışarı çıktı, biz bizim hoca ile evde kaldık. Sonra Davud'u çağırdı hoca, ama Davud kapı eşiğinden ötesine giremedi. Sebebini hiç öğrenemedim ama Davud içeri giremiyordu.
Hoca bir minder çekti kapı eşiğine beraber oturup konuştular. Ben camdan bakmaya başladım. İlk defa annem geldi o an aklıma. O kadar özledim ki, öleceksem de bir kere göreyim de öyle öleyim diye yalvardım Allah'a.
Neyse Davud'da bir süreliğine uzaklaştı, sanırım etrafı kontrol etmek için.
Hoca içeri geldiğinde ben ağlıyordum, ağladığımın bile farkında değildim.
Hoca biraz bu işe bulaştığına pişmandı, her halinden belliydi. Belki Davut'la beni teslim etmek için konuştular bilmiyorum, o konuşmayı asla söylemedi bana, ama Davud çok pişmanmış.
Kabileyi öğrenip özür dilemeye gitmek istemiş, ama hoca yerimizi bulurlarsa hepimizi öldürürler diye yalvar yakar ikna etmiş Davud'u.
Akşam üstü Davud döndü, Davut'un anlattığına göre bizim kaçtığımız hocanın eski evini yakıp kül etmişler, etrafta köpek eşek at ne varsa katletmişler, her şeyi yakıp yıkmışlar.
Cinler, arasında dava olan insanı bulamayınca oradaki hayvanları katledermiş. Yani cinler bizim o evde olmadığımızı biliyordu, kaçtığımızı biliyordu ifrit olduklarından peşimizi de bırakmayacakları için aslında pekte güvende değildik.
Sıkıntılı bir gün sona erdi ve bir şekilde gece oldu. Al karısı ile hoca geldiler, ellerinde lavaş gibi ekmekler vardı, peynir vs. bulmuşlar bir yerlerden, önce onları yedik. Hoca namaza durunca aynı karga yine cama geldi. Bu sefer gözlerinden kan akıyordu. Sanki mübarek hayvan kan ağlıyordu.
Hoca namazını bitirince, sanki hemen namazı bitirdiğini anlayıp ses çıkarmaya başladı. Hoca hemen camın kenarına koştu. Ne olup bittiğini anlamaya çalışırken ışıkları kapatın dedi.
Hocaya hemen Davud'u çağırın dedi. Önce kapının eşiğinden düğüm düğüm edilmiş bir halat çıkarıp, odanın içindeki tandır ocağında yanan ateşe attı. Al karısına iyice tembih verip zincirlerini çözdü.
Davud bu sefer içeri hiç sıkıntı yaratmadan girdi. Sonra anladık ki, hocanın evini düğümlü halat koruyormuş. Halatı yanarken bize camları kapattırdı. Sonra ateşe kuyruk yağı attı duman çıksın diye. Halat yanıp dumanı duvarları sinsin diye uğraşıyordu.
Neyse Davud'u içerideki oda da tuttuk, halat dumanının sindiği odada biz oturuyorduk.
Hoca önce oturup yasin okudu, sonra 40 kere felak ve nasr surelerini okuduktan sonra, bu gece ziyarete gelecekler dedi. Sen burada kalacaksın dedi gözlerimin içine bakarak, sonra beni buraya getiren hocaya dönüp, hoca sen istersen git, al karısı seni uzaklaştırsın dedi.
Çok vesveseli şeyler olacak, kalma istersen burada dedi.
Hoca zaten günlerdir zor duruyor, bir çıkış yolu arıyordu, ama beni şaşırtarak kalmayı tercih etti.
Gece saat 11'i gördüğünde karga tekrar geldi. Ağzı hayvan pisliğine bulaşmış, bir ayağı da kopmuştu.
Hoca, çok yakındalar sessiz olun, Davud'u uyarın dedi. Davud hemen kaldığımız gecekondudan bozma binanın çatısında çıktı, al karısı bizimle kaldı. Ne yapacağımızı bilmiyorduk.
İfrit cinle ilk karşılaştığım gecedeki gibi pis bir sis çökmeye başladı. Davut hemen aşağı inip 7 tane ters başlı koç geliyor dedi. Bu sefer Davud'u da içeri aldık.
Hoca perdenin gerisinden camdan dışarı bakarken, istemsizce bende baktım. Evin yüz yüzelli metre ilerisinde çenelerinin altından boynuz çıkmış, gözleri mavi mavi parlayan 7 tane koç benzeri hayvan gördüm. Yaklaşıyorlardı, cin oldukları belliydi.
Davud ifritlerin kabilesinin çok büyük olduğunu söyledi. Her yerde bizi arıyorlarmış.
O ara iyice sis çökünce camdan bir metre önümüzü göremez olduk.
Hoca, ıslak ekmekleri geçtiler ise bu cinlere benim gücüm yetmez dedi.
Al karısı huzursuzlanmaya başlamıştı, oturduğu yerde titriyordu. Aramızda en sakini Davut'tu ondan hiç bir ses çıkmıyordu. Bizim hoca da camdan dışarı sessizce okuyup üflüyordu.
Hoca Davut'a, burada olduğumuzu anladılar mı diye sordu. O ara koçların sadece 2 sinin gözleri seçiliyordu, evin 20 metre yakınına kadar geldiler.
Davut, diğerleri gittiyse burada olduğumuzu biliyorlar, kabileyi çağırmaya gitmişlerdir dedi.