Gizemli Orman 6

1.4K 46 5
                                    

Benim işe gitmem gerekiyordu, ama çok yorgun olduğum için, içim geçmiş ve öğlen olmuştu.

Mesai arkadaşım beni idare etmiş ve Patronlar da yine gelmemişti. Akşam iş çıkışı tekrar hocanın yanına gittim ve bugün gidiyor muyuz diye kendisine sordum.

Hoca dünkü gördükleri karşısında çok etkilenmişti. "Bana, bu işe tek başımıza kalkışırsak, sonu kötü bitebilir bu yüzden benim hizmetli cinimle anlaştım.

Artık kendisini serbest bırakacağımı ama karşılığında onun tüm kabilesini de hatta bulabileceği diğer tüm arkadaşlarını da bu gece çağıracak ve bize yardımcı olacaklar" dedi.

Ancak yine de esas işin tamamen bana düşeceğini ve ayrıca bazı malzemeler hazırladığını söyledi. "Yazılar belirmeye başlayınca bunu boynuna tak ve şu ayetleri oku ve sakın ama sakın korkmadan ilerle. Bak bu çok önemli" diye ekledi.

"Bu şekilde sana zarar veremezler. Ayrıca sana bir bidon su hazırladım, bak bu suyu çok dikkatli kullan.

Çünkü bu Gümüş suyudur ancak alelade bir gümüş suyu değil. Üzerine cinleri korkutacak ayetler ve bazı maddeler de ekledim. Yani anlayacağın çok tılsımlı bir silahın var elinde, boşa kullanma.

Çünkü bu onların canlarını çok fazla yakar, herhangi bir zor durum karşısında bunu onlara savurursun yanarlar ve senden kesinlikle kaçarlar" dedi.

Ardından eve gitmeden doğruca O metruk yapıya gittik. Bu adeta bir ölüm kalım savaşına çıkmaya benziyordu.

Hatta bir ara neden ben bunca maceraya giriyorum vazgeçmeliyim diye bile düşündüm. Ama hayatımın geri kalanını bu halde nasıl geçirebilirdim ki, bu işi bir neticeye bağlamazsam hiçbir zaman rahat edemeyeceğimi biliyordum.

Sonra Hocaya dönerek, "sen benimle bu işlere kalkışmaya mecbur değilsin, istersen ben yalnız giderim" dedim.

Hoca da, "benim bu işten vazgeçmem maalesef mümkün değil, eninde sonunda böyle veya başka türlü büyük sıkıntılara gireceğimi hep biliyordum" şeklinde bir konuşma gerçekleştirdik.

Ardından hizmetlinin ve arkadaşlarının burada olup olmadıklarını sordum. "Henüz yoklar" ama muhakkak geleceklerini söyledi.

Sonra sessizlik içinde ne yapacağımı düşünmeye başladım, bir yandan da bildiğim bütün sureleri ve duaları okumaya çalışıyordum.

Her zamanki vakit gelmişti, elime dürbünü aldım ve cama çıktım. Bir müddet ormanı gözetledim ama o sırada birden bire dürbünün tam ucuna, yani tam gözümün önüne ateşler içinde yanan bir çift göz belirdi...

Dürbünü bırakır bırakmaz ormandaki cinlerin evin etrafını sardığını gördüm. Hemen elimdeki tılsımı alıp boynuma taktım, gümüş suyunu da elime aldım.

Hocaya döndüm ve "ne yapacağız etrafımızı sarmışlar" dedim.

Hoca ise, "bundan sonrası sana ait. Ben sana buradan destek olacağım" dedi.

"Beni yalnız mı bırakıyorsun yoksa?" dedim. Ama o çoktan eline bazı kitapları almış ve okumaya başlamıştı bile.

Tehditkâr bir şekilde evin etrafını sarmış olan Cin kabilesine, evden çıkmadan bağırarak seslendim. "Siz kimsiniz? burada ne yapıyorsunuz? Bizden, insanlardan ne istiyorsunuz?" diye, ama o kadar çok kalabalıktılar ki, sürekli hareket eden bu kalabalıktan başım dönmeye başlamıştı.

Evin önünde, çatıda ve duvarlarda her yerde sadece onlar vardı. Garip olan şu ki onlardan korkmuyordum, fakat bana zarar verebileceklerini bildiğim için dışarı da çıkmıyordum.

Sorularıma cevap vermiyorlardı.

O sırada onların reisi olduğunu düşündüğüm, en heybetli ve korkunç olanı ormandan eve doğru yaklaşmaya başladı. Diğerleri adeta ona yol açıyorlardı.

Camın önüne geldiğinde yanındakilere bir şeyler söyledi. Ateşten gözleriyle çok korkunç bir şekli vardı.

"Ey Âdemoğlu sen kimsin ve bizden ne istiyorsun?" diye sordu.

Ben de inanılmaz bir cesaret peydah olmuştu ve "siz benim çocuklarıma zarar verdiniz. Ben de bunun için sizin peşinize düştüm" dedim olabildiğince gür bir sesle.

"Bu ormanlar bizim mülkümüzdür. Bizim düğün alanımız ve eğlence yerimizdir. Bizim olan yerler de, çamurların işi yoktur. Çamurlar, ateşten üstün değildir. diye gürledi. Sonra gözden kayboldular.

Ortalık sakinleşmişti. Hiçbir şerli görünmüyordu etrafta. 1-2 dakika sonra şaşkınlığımı atlatıp, Hocam ne oldu da bunlar bir anda gözden kayboldular dedim.

Hoca, bende anlam veremedim. Aslında işin bu kadar olabileceğini tahmin etmiyorum. Kesin başka bir şey var, yoksa bu şerliler bu kadar kolay dağılmazlardı dedi.

10 dakika daha evin içinde bekledikten sonra, korka korka çıktık dışarı. Rüzgardan dolayı sallanan ağaç dalları dışında, hareket eden başka bir şey yoktu.

Ay ışıgı eşliğinde çıktın ormandan dışarı. Hoca, bir kaç gün ara verelim, belkide gitmişlerdir rahatsız etmezler artık seni. Sende artık ilgilenme ormanla falan dedi.

Senin yardımcı Cin neden gelmedi hocam dedim.

Bilmiyorum, gelmesi lazımdı beni yalnız bırakmazdı dedi.

Sonra evlere dağıldık. Anladığım kadarıyla bu hoca bana artık yardım etmek istemiyordu. Ama ben bu işin peşini bırakmayacaktım.

Üç Gölge Köyü ve Daha Niceleri 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin