Koğuştaki herkesle sıkı fıkı olmuştum. Yeri geliyor yerleri süpürüyor, yeri geliyor çayları tazeliyor ve yeri geliyor bulaşıkları yıkıyordum.
Tuhaftır, ama hapishanede güzel bir düzen yakalamıştım. Eski hallerimden daha mutlu olduğumu hissediyordum. Sanırım beni bu kıvama, hayat getirmişti.
Her gece Hasan dedenin verdiği duaları okuyor ve hiç rüya falan görmüyordum. Her şeyin yoluna girdiğine inanıyordum.
***
Bir sabah gardiyanın sesi duyuldu: Genç adam, ziyaretçin var.
İnanılmaz mutluluğum yüzüme yansımıştı. Hemen yerimden fırladım.
Haydi bakalım rast gelsin! Nidaları yükseldi. Beni düşünen, beni unutmayan birileri vardi..
Bu duyguyu mapushaneye düşmeyen hiç kimse, ama hiç kimse bilmiyordu, bilemezdi..
Ziyaretçi odasına getirildim, içerideki Yıldıray abiydi. Yüreğimi kaplayan sevinç duygusu, iki dakika sonra yerini mutsuzluğa bırakacaktı, çünkü haberler kötüydü.
Rıfat, o bıçağı ne halt yemeye soktun bir tarafına, anlamıyorum ki!
Yıldıray abi hiç üstüne vazife olmadığı halde beni kurtarmaya çalışıyor, başarmak istiyor, başarısızlığı kabullenemiyordu.
Lan devletin açtığı davadan yırtarsın hadi bir şekilde, ama kadın da şikayetçi olmuş. Hem de sadece senden! Diğerlerinden şikayetçi olmamış.
Vay ulan.. dedim. Vay anasını.. Ne kadar da nefret bürümüş içini, halbuki ben ne yapmıştım bu kadına bu kadar? Anlamıyordum..
Neyse dedi Yıldıray abi, bozma moralini. Şimdi ben bir şekilde bu kadına şikayetini geri aldırmaya çalışacağım, hiç olmadı gidip .......
Bir an durdu. İyice eğildi ve fısıltıyla konuşmaya başladı...
Hiç olmadı gider deli raporu aldırırım karıya.
Kadına deli raporu mu aldıracaksın! Bunu gerçekten yapar misin? Abi dedim.
Gerekirse evet, dedi.
Kafayı mi yedin abi?
Ulan, dedi. Sanki yalan mı? Karı zaten yarım akıllı, tek yapacağım şey gidip bunu yasal olarak göstermek.
Sen şimdi bunları düşünme, içeride rahat misin?
Rahatım abi saol. Bana çok iyi bakıyorlar, dedim.
Merak etme koçum, şu an hukuki olarak bir ceza almadın, sadece yargılanma sürecin devam ediyor.
Suçüstü yapıldığı sırada hareketlerinin ve amacının tehlikeli safhalarda olabileceği göz önünde bulundurulduğundan dolayı da burada tutuluyorsun, hepsi bu.
Yıldıray abi su şişesinden derin bir yudum aldıktan sonra sesini gürleştirdi ve ciddiyetine ciddiyet katarak: Seni buradan ne olursa olsun çıkaracağım koçum! aklında çıkarma! dedi.
Eyvallah! Abi dedim.
***
Görüşme bittikten sonra odama gidip uzandım biraz, uyuya kalmışım.
Öksürük seslerine uyandım. Hasan dede hasta yatağında acılar içinde kıvranıyordu, fakat buna rağmen üzerindeki Arapça harflerle yazılı şeridi çıkarmıyordu.
Bütün koğuş başındaydı, öksürmekten halsiz kalmıştı Hasan dede ve mosmor olmuştu.
Hastalığının ne olduğunu bilmiyor, herhalde astımdır diye düşünüyordum.
Gardiyanlar apar topar geldiler, dedeyi dışarı çıkardılar. Koğuştaki herkes ona iyi muamele yapılacağından emin olmak için gardiyanlara yükleniyorlar, nazik olmalarını salık veriyorlardı.
Hasan dede daha önce de, sık sık revire gider, üç beş günlük kontrollerden sonra geri gelirdi. Ancak bu seferki durumu epey kotu görünüyordu.
Gardiyanlardan kollarını güç bela kurtardıktan sonra beni yanına çağırdı. Apar topar koşup gittim. Önce kolunun altına alıp bağrına bastı.
Gözlerim dolmuştu.. kulağıma eğildi: Oğlum, dedi. Sakın duaları okumadan yatma, duaları ihmal etme. Allah ömür verir de gelebilirsem, yine sana anlatmak istediğim şeyler var... diye fısıldadı.
O ne biçim söz Hasan dede, tabi ki geleceksin tekrar... dedim.
Derken dedeyi uğurladık. Uzun bir müddet koğuşu derin bir hüzün kaplamıştı. Kimse konuşmuyordu, ayıboğan nemci haricinde herkes yemeden içmeden kesilmişti.
Neden, dedim bir sabah kahvaltısında. Neden bu kadar umutsuz konuşuyordu Hasan dede? Hastalığı nedir?
Bir hastalığı yok, dediler hep bir ağızdan.
Elbette buna inanmamıştım, sanırım hastalığını bana söylememelerini öğütlemişti..
Elimi cebime attım.. Hasan dedemden bana emanet kalan tek şeyi, içinde duaların yazılı olduğu kağıt parçasını sıkı sıkı kavradım.
Hasan dedenin bana anlatacağı şey neydi?
Ne olursa olsun hastalığını öğrenmeli, gerekirse hapisten kaçmalı, onu tekrar görmeliydim.
O an bilmiyordum, ama bir şekilde ölmeden onunla tekrar konuşmalıydım.