Kahvenin kenarında eski gazeteler vardı. Daha doğrusu yeni gazete yoktu, hepsi eski tarihli gazetelerdi.
Vakit geçiririm diye bir tane aldım elime, okumaya başladım. Gazete 1975 yılına aitti. (Gazete de sararmaya başlamış, artık kurumuştu)
Manşette ki haber gözüme çarptı. Aydınlatılamayan bir ölüm haberinden söz ediliyordu.
Gazete, yerel ilçe gazetesi. Geçmiş döneme ait, köyde yaşanan bir ölüm haberini konu almışlar.
Haberde, 16 yaşlarında bir çocuğun öldürülmesinden bahsediliyordu. Otopsiden sonra ölümünün sert bir cisimle, başının arkasına vurularak, dövülerek ve üzerinde birçok çizik ile ölü olarak bulunduğu söyleniyordu.
Çocuğun ölüsü köyün ormanında, yol kenarında bulunmuş. (Abdullah ile düştüğümüz yerin fotosu vardı haberin üstünde.)
Çocuğun üzerinde sadece pantolonunun olduğundan söz edilmiş. Tecavüz şüphesi varmış, ama böyle bir durum olmamış.
Fakat kim yaptı, ne için yaptı bu bir türlü aydınlatamamış.
Babasının yakarışlarını ele almışlar. Duramamış köyde, İstanbul'a göçmüş.
Gazeteyi de elime alıp, direk kalktım. Ben buradan gitmeyi düşünüyordum, ama haberi görünce olayların içine daha da girmiştim.
Bırakıp gidemezdim. Ya biri benle alay ediyordu, ya da biri benden yardım istiyordu.
Artık olan olmuştu benim için, alay konusu dahi olsam, ne için neden olduğu düşüncelerini aydınlatmalıydım.
Saat 11 civarı gibiydi. Kahveden çıkıp Abdullah'ın evine gitmeye karar verdim. Bu benle gelen çocuğun evine.
İnşallah Abdullah evine dönmüştür diye dua ediyordum.
Gazetede okuduğum olay ve olay yerinin resmi. Ne karada bizimkine benziyordu. Sanki daha önce yaşanmış bu olayım aynısını, biz yaşamıştık dün gece.
Abdullah'ın evinin kapısını çaldığımda, yaşlıca bir kadın açtı kapıyı. Annesiydi herhalde.
Kadın, kapıyı ürkerek açıyordu.
Teyze, Abdullah evde mi dedim.
Ne Abdullah'ı evladım, kimden bahsediyorsun sen, hadi git buradan diyordu.
Biraz daha üsteledim. Benle gelen çocuk, burada oturuyor sizin oğlunuz...
Kadın tövbe filan deyip, kapıyı kapamaya çalıştı. Ne oluyor diye içeriden bir adamın sesi geldi.
Büyük ihtimal Abdullah'ın babasıydı.
Ne oluyor hanım diye yaşlı bir amca çıktı kapıdan. Yanıma doğru yaklaşıp, ne var ne istiyorsun dedi sinirli bir ses tonuyla.
Adam beni görünce tipi değişti. Birden sinirli sinirli gelip boğazıma yapıştı. Sen benim motorumu çalan it değil misin ulan dedi.
Yok amca ben değildim, oğlunuz aldı mobileti dedim.
Bizim oğlumuz yok, çocuğumuz hiç olmadı. Dalgamı geçiyordun benimle deyip, tartaklamaya başladı. Seni jandarmaya vereceğim, görürsün sen.
Kolundan kurtulmak gitmek istiyordum. Gitme bir yere, deyip beni zorla tutmaya çalışıyordu.
Hatta yüzüme bile vurmuştu. Adam yaşlı olmasa, aynı şekilde karşılık vermeyi düşünürdüm.
Ben biraz üstelemeye başladım yüzümdeki acıyla. Hatta küfür ettiğim dahi oldu. Seninde Mobiletininde.
Adam iyice köpürmüştü. Hanımı sakinleştirmeye çalışıyordu. İçeri gir, şekerin kalbin var rahatsızlanacaksın. Boşver Allah'ından bulmuş, bir de senden bulmasın diyordu.
Resmen bana deli gözüyle bakıyorlardı. Ben olayları tekrarladım. Yalvarır bir şekilde beni dinlemelerini istedim. Tamam anlat bakalım dedi, sinirli bir şekilde.
Olayın başından başladım, hızlıca Abdullah'tan bahsettim. O gece işte motoru alıp gittiğimizi söyledim. Köy yolunda düştüğümüzü, yaşadıklarımı, adamın anlayacağı şekilde anlattım.
Adam Bismillahirrahmanirrahim diyor devamlı. Tövbe Estafurullah çekiyordu.
O çocuğu öldürdüler. Çok eski olay, aydınlatılamadı dedi. Sen dalga geçecek başka bir şey bulamadın mı, ölünün arkasında konuşmak günah değil mi?
E babası siz değil misiniz, bu evden çıkmıştı, babası ve annesi ile burada yaşıyordu dedim.
Hayır senin kaldığın evde kalıyorlardı onlar. Babası, Annesi ve oğlan. Bizim komşularımızdı.
Oğlu öldürülünce, babası da göçtü gitti buradan. 2 sene içinde oda ölmüş, oğlunun acısına dayanamadan. Annesi daha önce ölmüştü zaten.
Orası bizim ev, asıl sen benimle dalga geçiyordun amca dedim.
Nerede lan sizin ev, bu ev kaç yıldır boş ve kimsesiz. Kapısı genellikle açık zaten, sen orada yaşıyorsun 1 haftadır. Kimsin, necisi belli değil.
Ben bunları duydukça artık kafayı üşütmeye başladığımı anlamıştım.
Amca ben bu köylüyüm, falancanın oğluyum. Şu ev bizim ev işte dedim. Sen kafayı üşütmüşsün evlat, defol git köyümüzden diyerek beni iteledi.
Bende adamı iteledim, yaşlı adam yere düştü. Kadın bağırdı filan, ortalığı ayağa kaldırıyordu.
Artık cinnet geçiriyor gibiydim. Burası neresiydi. Ben 1 hafta boyunca nerede, kiminle beraberdim. Beni buraya getiren ailem değil miydi?
Köy aynı köydü, evler aynı evlerdi. Ama insanlar ve bizim evin içi değişikti.
Kafayı üşütmüştüm gerçekten de, amca doğru demişti. Delirmiştim herhalde ben.
Kapıları tekmelemeye başladım. Önüme ne gelirse fırlatıyorum, gözüm hiçbir şey görmüyor.
Camları filan aşağıya indirdim. Olamazdı deliremezdim ben.
Ağlamaya başladım. Öyle içten hüzünlü ağlıyorum ki, anlatamam.
Benim için artık her şey bitmişti. Kafayı sıyırmış biri olarak, ya hayata devam edecek, ya da kendimi öldürecektim.