Kaan Bahadır 18

1.9K 61 19
                                    

Ayakkabılarımı giyerek dışarı çıktım. Serap banklara oturmuş, ellerini birleştirerek hafiften titriyordu.

"Üşüdün mü?" dedim.

"Boşver beni öğrendin mi nerede oturduğunu?" dedi.

"Hayır, anlatacaktı fakat mahalleli gelince namazdan sonra anlatacağını söyledi" dedim ve "Gel istersen bir şeyler yiyelim, hem ısınmış olursun" dedim.

"Olur" dedi. Arabaya binerek mahallede yemek yiyebileceğimiz bir yer bulmaya çalıştık.

Mahallenin çarşısı upuzun bir caddenin üzerindeydi. Caddenin üzerinden giderek etrafa bakıyorduk, en sonunda *** Yemek adında bir restorant bulduk. İçeri girip selam verdikten sonra en köşeye, cam kenarına oturduk.

Mahalleye göre oldukça lüks, güzel bir yerdi. Bizim ile beraber 2 tane genç, bir aile ve tek başına oturan bir kadın vardı. Garson hızlı adımlar ile yanımıza gelerek "Hoş geldiniz, bir şey ister misiniz?" dedi.

"Ben bir tane işkembe çorbası ile kuru fasulye alabilir miyim?" dedim.

"Tabi" diyerek elindeki kâğıda yazdı ve Serap Hanım'a döndü. Serap Hanım "Mercimek çorbanız var mı?" dedi.

"Evet" dedi garson. "Ben mercimek çorbası alıyım o zaman" dedi. "İçecek bir şeyler ister misiniz?" dedi garson. İkimizde ayran istedik. Garson gittikten sonra

Serap "O esnaf neydi öyle?" dedi.

"Olayları duymamış olmaları imkânsız, ben olsam bende aynı tepkiyi verirdim" dedim.

"Ama onlar gibi geri çekilmek yerine en dibine kadar gidiyorsun" dedi.

Bugün masamdaki dosyam geldi aklıma, çantamdan dosyayı çıkardım ve Serap'a uzattım. "Bu ne?" dedi.

"İsimi tanıdın mı?" dedim ''Canan Bahadır" dedi heceleyerek.

"Bu... Bu ne demek oluyor?" dedi. Garson siparişlerimizi getirmişti. Yemekleri masaya koyup gitmesini bekledim ardından "Kaan'ın annesini, Canan Bahadır'ı 1993 yılında tedavi ettim Serap" dedim.

"Emin misin?" dedi.

"Evet" dedim.

"Neden daha önce söylemedin?" dedi.

"Aklıma hiç gelmedi ki, 11 sene önceki hastam. Nereden bilebilirim ki? " dedim. Dosyayı incelemeye devam ediyordu, "Nereden aldın bu dosyayı, arşivinden mi?" dedi.

Bir yandan çorbamı yudumlarken bir yandan da "Hayır, odamda ki masamın üstündeydi" dedim.

"Nasıl?" dedi şaşırarak. "Bilmiyorum geldiğimde oradaydı" dedim.

"Senden başka kimse girebilir mi odaya?" dedi.

" Hayır, anahtarı sadece bende var" dedim. "Şimdi anladın mı bu işi neden bu kadar sorguluyorum? Neden bu kadar üstüne düşüyorum" dedim.

Serap kekeleyerek "Ama" dedi ve "Bu nasıl oluyor? 11 sene önce annesini, şimdide kendisini tedavi ediyorsun. Tesadüflere inanırım fakat... Fakat bunun tesadüf olduğunu sanmıyorum" dedi.

"Bende öyle düşünüyorum fakat bu aile ile nasıl bir bağım olabilir bunu bir türlü anlayamıyorum, bir türlü aklım almıyor" dedim.

Yemeğimizi bitirip hesabı ödemeye gittim. Arabaya bindik ve tekrar camiye döndük. Mahalleli dağılıyordu, en arkadan ise hoca geliyordu. Hoca yanımıza geldi ve Serap'a baktı tuhaf bir şekilde. "Beraberiz hocam" dedim.

Bizi camiden iki veya üç dakika uzaklıkta ki çay bahçesine götürdü ve üçer tane çay söyledi.

"Evet gençler, neyi merak ediyorsunuz?" dedi hoca.

"Hocam, Fadime Kılıççı'yı bulmamız lazım, yerini söyleyebilir misiniz?" dedim.

Hoca Serap'a bakarak "Sen bir kaç yıl önce de gelip Fadime Kıllıcı'nın yerini soran kız değil misin?" dedi.

"Evet" dedi Serap tebessüm ederek.

Hoca çayından bir yudum alarak "Fadime Abla o olaylardan sonra, bu olayları anlatmama gerek yok siz benden daha iyi biliyorsunuz çünkü bu işin içinde olan sizsiniz, mahalleli ile çok tartıştı. Her gün kavga gürültü oluyordu. Geceleri sürekli bağrışmalar oluyordu evlerinde.

Fadime Abla kızı ve oğlu ile kalırdı. Hem kendi aralarında hem de mahalleli ile kavga ederlerdi. Oğlu Kenan bir defasında mahalleden birine, bu olaydan dolayı bıçak çekmiş. Çevrede ki vatandaşlar ayırmış.

Mahalleli en sonunda bunları burada istemediklerini, gitmelerini söylemiş. Bunlar direnince de Kenan'ı dövmüşler. Kılıççı ailesi de gitmek zorunda kalmış.

Buradan yarım saat uzaklıkta ki boş bir arazide yapımı durmuş evler vardır. Onlardan birine taşındılar diye duydum, hangisi olduğunu bilmiyorum, hiçte uğramadım" dedi.

"Ne tarafta hocam?" diye sordum.

Eliyle caddenin aşağısını göstererek "Bu caddeyi sonuna kadar takip edin, tren istasyonuna gelince alt geçitten karşıya geçin. Biraz daha ilerleyince bahsettiğim evleri göreceksinizdir" dedi.

Çayımı bitirerek "Bize müsaade o zaman hocam" dedim.

"Bu saatte mi gideceksiniz?" dedi.

"Evet, zaten oldukça zaman kaybettik, bir an önce yola koyulalım" dedim.

Hoca ayağa kalkarak yeleğinin cebinden bir ipe sarılmış muska çıkardı ve "Al oğlum, boynuna as bunu" dedi.

Sevmezdim böyle muska olaylarını fakat saygısızlık yapmamak için de reddedememiştim. Alarak boynuma astım.

Hocanın dediği yolu takip ettik, alt geçide geldik. Yayalar içindi, arabayı bir köşeye bırakıp yürüyerek devam etmeye karar verdik.

Kar yine bastırmıştı. Çantamı göğsüme sokarak hocanın tarif ettiği evlere doğru gelmeye başladık. Bir kaç dakika sonra görmüştük evleri.

Yürümeye başladık, etraf çimendi ve kardan bembeyaz olmuştu. İleride evlerin birinin ışığının yandığını gördük. Evler sıradan, 3 katlıydı. Işık ise 2. kattan geliyordu.

Yürümeye devam ettik, evin önüne geldik. Etrafta çok sayıda ev vardı fakat hepsi bomboştu. Kapıyı çalmaya başladık, etraf o kadar sessizdi ki bir çatırtı bile olsa hemen duyulurdu.

Bir kaç saniye sonra birinin pencereden perdenin arkasına saklanıp bize baktığını gördüm, bizi görünce hemen geri çekildi. Bir kaç saniye sonra ise ışığı söndürdü.

Her taraf karanlıktı, bir kaç santimetre ötemdeki Serap Hanımı bile zar zor görüyordum.

"Fadime Hanım, lütfen kapıyı açar mısınız?" diye bağırdım.

Ses gelmedi. Tekrar bağırdım.

"Onca yolu boşuna geldik, söylemiştim sana" dedi Serap.

Eldivenlerimi çıkarıp cebimden cüzdanı çıkardım, içindeki sahte polis kimliğini alarak telefonuma ışık tuttum ve tekrar bağırdım "Fadime Hanım, Polis! Lütfen kapıyı açın, zorluk çıkartmayın bize" dedim.

Kadın tekrar kafasını uzattı, kimliği görünce bu sefer camı açarak "Ne istiyorsunuz?" dedi.

Bu Fadime Hanım değildi, daha gençti, büyük ihtimalle kızıydı.

"Sizinle bir kaç konuda konuşmam gerekiyor, lütfen kapıyı açar mısınız?" dedim.

Kadın istemeye istemeye içeri girdi ve bir kaç saniye sonra merdivenlerden ayak sesi gelmeye başladı.

Bir kaç saniye sonra elinde bir mum ile kapıyı açtı. Kimliği tekrar göstererek "Ben polis memuru Arif Çatallı. İçeride bir kaç dakika konuşa-" diyemeden Serap'ın çığlık atıp beni itmesi bir oldu. 

Üç Gölge Köyü ve Daha Niceleri 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin