Düzenimi oturtmuş, çalışmaya başlamıştım... Hayatımda bir heyecan yoktu, ama keyfim de tıkırındaydı hani.
Akşamları teyzelerimle beraber yemek yiyor, onlarla beraber Türk dizilerine bakıyor ve yorumlarına kıkır kıkır gülüyordum.
Eve gelirken manavdan aldığım meyveleri görünce öyle seviniyorlar, öyle özel hissediyorlardı ki... Ben de ailemin sıcağını onlarla adeta yeniden hissediyordum.
Hayat güzeldi. Kapımızı sıkıca kilitliyorduk. Geceleri çıt çıkmazdı. Zaten büyük nine yatalak, teyze ise ağır hareket edebilen bir kadındı. Koskoca bir kış böyle huzur içerisinde geçti.
Eee okul bitti, iş bulundu, artık evlenme zamanı gelmeliydi, değil mi?
Benim de canıma minnet elbette. Keşke karşıma öyle âşık olacağım biri çıksa diye düşünüyordum.
Ne güzel evlenir, çoluk çocuğa karışırdım. Ama gelin görün ki, bu yeni taşındığım yerde hiç sosyal ortamım yoktu. Sosyal ortamım olmadığı gibi, sosyalleşecek ve eğlenecek mekânlar da yoktu!
Artık farklı bir hayat tarzım vardı teyzelerimle zaten. Ama bu da ayrı bir kısmet getirdi... Ne de olsa onların gözünde "helal süt emmiş, öğretmen, iyi aile kızı, potansiyel gelin" modeliydim.
Mahalledeki komşulardan birinin çocuğuna ödevlerinde ara sıra yardım etmek maksatlı evlerine gittiğim bir gece; dönüşte çocuğun annesi "tek başına gitme, bak benim kardeşim burada, o seni evine kadar bıraksın" ısrarında bulundu.
Anlamıştım. Yine de bozuntuya vermedim. Genç ve yakışıklı bir delikanlıydı, beni eve kadar götürdü. Sevimli geldi bana bunlar...
Ertesi gün telefonuma ondan bir mesaj geldiğini görünce hiç şaşırmadım.
O zamanlar bu kadar seçenek de yoktu zaten... Tinder falan hak getire... Yıllar öncesinin kısıtlı romanslarından bahsediyoruz!
Her gece birkaç sms gönderiyordu. Ara sıra telefonda konuşuyor, bazen okul çıkışında beni almaya geliyordu.
Güzeldi her şey güzel olmasına ama... İçime sinmeyen bir şeyler vardı işte. Bu yakışıklı çocuğa kendimi bir türlü âşık hissedemedim.
Çay bahçelerine gidiyor, bazen saatlerce konuşuyorduk, lakin içimden gelmiyordu.
Onun hisleri ise bana karşı çok yoğundu. Onu oyalamamın hoş olmayacağını düşündüm ve yavaş yavaş uzaklaşma kararı aldım.
Çat diye ayrılamazdım, zira aynı mahallede yaşadığım insanlarla yüz yüze bakıyorduk. Bu flörtü sakince ve kimseyi incitmeden bitirmeliydim.
Lakin tam tersi oldu... Ben ondan uzaklaştıkça, o beni daha da ister hale gelmişti.
Hediyeler, çiçekler, sürprizler... Her geçen gün daha da zor hale geliyordu. Sabah uyandığımda penceremin demirlerine sıkıştırılmış çiçekler bulmaya alışmıştım artık.
Lakin bu bitmeliydi."Konuşmamız lazım" dedim, durumu anlattım. Çok üzülmüştü, ama "bekleyeceğim" dedi. Her şey zaten ondan sonra başladı.
İlk başta "benim kuruntum" diye düşündüm...
Evdeki huzurlu günlerim kalmamış; teyzelerime bile uğramaz olmuştum. Canım sürekli sıkılıyordu. Sanki çok kötü şeyler olacakmış gibi tepemde hep gri bulutlar dolaşıyordu.
Bahar gelmeye başlamıştı, çiçekler açmıştı lakin benim içim kapkaraydı.
Önce suçluluk hissinden dolayı kendimi cezalandırdığımı düşündüm. Kendimi telkin etmeye çalıştım "o üzülmesin diye, sevmediğim biriyle mi evlenseydim?"
Teyzelerimden de uzaklaştım, çünkü artık sanki beni yargılıyorlarmış gibi geliyordu.
Kimse gözüme sevimli gözükmüyor, herkes düşman gibi bakıyor ve sanki içimde korkunç bir titreme vardı.
Ona içim ısınmamıştı, fakat anlamsız bir duyguda koparmıyordu ondan beni.
![](https://img.wattpad.com/cover/110206373-288-k428676.jpg)