Koşmaya devam ederken, bu varlıkların etrafımdan kaybolduğunu fark ettim. O gülüşmeler aniden ortadan kalkmıştı.
Gördüğüm o mahlûkların, benim çıktığım demir kapıdan içeri girdiklerini gördüm.
Dışarıda hiç biri kalmamıştı, fakat içerisi onlarla doluydu.
Hastane duvarından tekrar dışarıya atlayıp, tersine koşmaya başladım.
O gece bir yere gidip, geceyi orada geçirmeliydim. Hastaneye giremezdim.
Etrafıma göz attığımda, her hangi bir ışıktan eser yoktu. Ne bir ev ışığı, ne bir sokak. Daha önce gördüğüm ışıklar da görünmez olmuştu.
Geldiğim yer, ıssız bir ormandı. Sakin olmaya, nefesimi iyi kullanmaya çalışıyordum. Nefes nefese kalmıştım.
Tempolu adımlarla yürürken bir ağaca rastladım, aşırı derece büyük ve geniş bir ağaç. Ağacın gövdesinde büyükçe bir kavuk var, dibi oldukça geniş bir kavuk.
Geceyi burada, kavuğun içinde geçirebilirdim.
İçeri girdiğimde artık böcekmiş hayvanmış umurumda değildi. Demin gördüklerim bana yeterdi korkmak için. Biraz gözlerimi kapatmaya çalışıyor, bildiğim duaları ediyordum.
Gözlerim tamamen kapandığında, bir dokunma ile irkildim. Gözlerimi direk açtım, etrafta bir şey yoktu.
Sağıma soluma bakıyordum, bedenimi saran bir duman olduğunu fark ettim. Yine onlar mı geldi, diye kaçacaktım, ama korkma diye bir ses beni uyardı!
Kımıldayamadığımı fark etmiştim.
Benim, ben korkma diyordu.
Tanımıştım onu.
Kimsin sen, niye rahat bırakmıyorsun beni.
Adım ALAS, sana yardım ediyorum. Hastaneyi mühürledim, ama çok fazla dayanamadım, çok güçlüler.