Gökyüzü ile yeryüzünün birleştiği o noktada uzun, omuzları geniş, sakalı göbeğinin üstüne kadar gelen, elinde benim boyumu bile aşan asası ile, yüzüne baktıkça bakılası mübarek bir insan geliyordu.
Ne kadar uzun olduğunu yanıma gelene kadar fark edemedim.
Önce korkmuştum, çünkü sadece silüeti gözüküyordu.
Bir anda cübbeli hoca da bağırarak dua okuyunca ifrit cinlerin geldiğini sandım, fakat emin hoca yaklaştıkça o yüzünün nuru öyle etkilemişti ki beni, günlerdir içim ilk defa o kadar rahatlamıştı.
Aradan birkaç saniye geçti ki, Davud'u Emin hocaya koşarken gördüm. O iri devasa Müslüman cin, Emin hocanın yanında neredeyse çelimsiz kalıyordu.Daha Emin hoca köye yaklaşmadan, Davud hocanın ayaklarına kapandı. Bizim cübbeli hoca da koşmaya başlayınca ben ne yapacağımı şaşırdı. Hocanın arkasından gidip yetişmeye çalıştım.
Emin hoca öylesine heybetliydi ki, şeytanın bile görünce yolunu değiştirmesine anlam verebiliyordum.
Yüzünden nur akıyordu.
Cübbeli hoca ile Davud, resmen hocanın ayağına kapanma yarışına girdi. Hoca ikisini de doğrultmak için eğildiğinde hocanın ellerini öpmeye başladılar.
Bende çok geçmeden yetiştim, ama ne yapacağımı bilmiyordum. Emin hoca cübbeeli hocaya, ezanı oku, namazımızı geciktirmeyelim diyerek, benim ile gözgöze gelmeden sanki ben orada yokmuşum gibi yanımdan geçti gitti.
Emin hoca hakkında kısa bir bilgi vereyim, nasıl göründüğü ile ilgili...
Ben Davud'un göğüs kısmına geliyorsam, Davud da hocanın omuzlarına anca geliyordu. Emin hoca göbeksiz, sırtı dik, omuzları geniş, yüzü tertemiz bir hocaydı.
Sakalları bembeyaz ve göbeğinin üstüne kadar iniyordu.
Hoca yaşlı gözükmüyordu. 50'li yaşlarında gösteriyordu. Sakalları olmasa belki daha genç dururdu.
Kaşları kalındı, alnının üzerinde 7 çizgi vardı. Kafasında yeşil bir sarık vardı, üzerinde ise keçeden yapılmış renkleri birbirine karışmış bir hırka vardı.
Hoca akşam ezanını okuduktan sonra; Hocalar, ben, Davud ve al karısının oğlu hep beraber köyün girişinde namaza durduk.
Emin hoca hırkasının içinden lavaş ekmeği çıkardı, mübarek böldükçe ekmeği, ekmek hiç azalmadı.
Toplam 7 kişi karnını doyurdu o ekmekle.
Önce biraz kuran okundu, ama ben gerilmeye başlamıştım. Çünkü gaybın kapılarının açılmasına dakikalar kalmıştı. İfritler 11 gibi basmışlardı önceki gece evi. Bu gece de aynı saatlerde gelir diye düşündüm.
Ben bu düşünceler ile boğuşurken, Emin hoca gür sesi ile, hak bir çaresini bulur, Şeytanın soyundan gelen, Şeytan gibi lanettir dedi.
Hoca resmen aklımı okumuştu.
Tam ben konuşacakken, al karısının sahibi olan hoca konuşmaya başladı, olayı benden daha düzgün bir üslup ile anlattı.
Emin hoca bana dönüp, sen mi onlara gittin onlar mı sana geldi dedi. Ben de askeriyedeki olayı anlattım.
Emin hoca beni dinledikten sonra hiç bir şey demedi, yatsıyı kaçırmayalım, mümkün mertebe erken kılalım, ziyarete geldiklerinde kılamayız dedi.
O an Emin hocanın gece yanımızda kalacağını anlamıştım.
Yatsıyı da kıldık, gece ayazı üzerimize inince hocalar camiye geçti okumaya devam etti. Cübbeli hoca beni ahırın oraya yolladı, fakat bu sefer emin hoca Davud ile al karısının oğlunu yanına alıp ileri doğru yürümeye başladı.
Ben hemen cübbeli hocanın yanına koştum ne olduğunu anlamak için; bizi yalnız bıraktıklarını, beni cinlere teslim edeceklerini sandım.
Meğer, emin hoca sis çöktüğünü görüp ifritlerin geldiğini anlamış. Onlar köye varmadan karşılaşmak istemiş. Ama karşılaşınca ne yapacağını kendi bilir dedi cübbeli hoca.
Bana ahıra girmemi söyledi.
Ahırın kapıları hocanın okuyup düğümlediği halatlar ile bağlanmıştı. (Al karasının sahibi olan hoca)
Ahırın oradan izliyordum olanları. Daha önce ifrit cin görmemiştim. Evi bastıklarında camları olmayan odaya saklandığımdan onları görme imkanım olmadı. Ama ahırın içinden her şey görünüyordu.
Emin hoca sisin içinde kayboldu. Köyün girişine 250 metre kala sis durdu, ama ötesi gözükmüyordu.
Aradan çok geçmeden Emin hocanın sesini duymaya başladık, öyle gür sesi vardı ki çok net duyuluyordu.
Hoca bağırarak felak ve nasr surelerini okuyordu. Davud ile faezeh kavga ederken çıkan sesleri duymaya başladık.
Emin hocanın sesi ifritlerin çığlıklarını bastırsa da, o sesin verdiği kasvetli hava bana resmen acı veriyordu.
Çığlıklar yavaş yavaş uzaklaşır gibi derinleşe derinleşe azalmaya başladı, bir süre sonra sesler kesilince siste dağıldı.
Emin hoca, Davut ve al karısının oğlu ile geri yürüyordu.