Kabuslara alışkın olduğum için, uzun uzun esnedikten sonra, son derece sakin bir şekilde pencereden dışarısını seyretmeye başladım.
Hava bozuktu, yağmur çiseliyordu. Asker, gülümseyerek, günaydın dedi.
Ben şaşkınlık içerisinde, Emin misi? diye sordum.
Asker bana, ben askere garip garip bakmaya başladık. Askerler tarafından iyi muamele görmeye pek alışkın değildim ne yalan söyleyeyim.
Diğer askerler günaydın falan demezdi. Garibime gitti biraz, kusura bakma dedim.
Ama bu başka bir askerdi. Kısa sarı saçlı, sürekli gülümseyen, halden anlayan, iyi kalpli bir Anadolu genci, yurdum delikanlısıydı.
Kahvaltın 5 dakikaya gelir, kahvaltıya ek olarak başka bir şey istersen bana söylemen yeterli.
Hep bu anı bekliyormuş gibi heyecanla fırladım: Sigaran var mı kardeş?
İsminin Ercan olduğunu öğrendiğim nöbetçi arkadaşım, cebinden bir paket Anadolu çıkardı.
Pakete suratımı ekşiterek bakarak "ulan harbiden de Anadolu insanıymış" diye geçirdim içimden.
Hiç öyle bakma, dedi Ercan. Bundan daha iyi sigarayı üreten yok.
Yokluktan, yumuldum pakete.
Yahu dur kahvaltıyı bekleseydin, dedi Ercan.
Kahvaltıyı etmesem de olur, dedim. Çıldırmış gibi ateşledim sigarayı, 1 gün boyunca neredeyse hiç içmemiştim.
Az sonra kapı tıklandı, hademe Ekrem abi kahvaltıları getirmişti. Hastanenin dandik yemeklerini yedikten sonra, Ercan elimdeki kelepçeyi çözdü sagolsun.
İkinci sigaramı hastane penceresinden bahçeyi seyrederek içiyordum. Bahçede her şey yerli yerinde duruyordu. 3 katlı ve bombeli bahçe havuzu her zamanki yerindeydi.
Rahatça tuvaletine gidersin kardeş, ancak dışarı çıkıp beni de zor duruma koyma, tamam mı.
Ayıp ediyorsun kardeşim, dedim.
Bir süre sonra canım sıkıldı, Sedefin getirdiği kitabı aldım, ziyaretçi koltuklarından birine oturdum.
Kitabın kapağında dev harflerle "özgürlük" yazıyordu. Yazar yabancıydı, "allahallah" dedim.
Biraz karıştırdım, bir hastanın başından geçenleri anlatıyordu. Herhalde bana hediye vermek istedi, bulduğu ilk kitabi alıp getirmiş, diye düşündüm.
Kim okuyacak bunu şimdi.. Kitabı komedinin üzerine fırlattım.
O sırada içeri ikinci asker girdi. Buyurun efendim, 103 numara burası.
Yıldıray abi elinde dosyalar ile odaya girmişti.
Burada olduğunu öğrenir öğrenmez geldim. Nasılsın bakalım? dedi.
Dışarıdaki asker, elimdeki kelepçenin çıkarıldığını görünce, Ercan'a bağırmaya başladı
Ne yapıyorsun lan sen delirdin mi!
Yıldıray abi askerlere döndü: Beyler, müsaade eder misiniz, müvekkilimle yalnız görüşmek isterim.
Askerler odayı terk ettiler.
Yıldıray abi, bana dikkatle odaklanmış şekilde, ellerini birleştirerek kambur vaziyette oturmaya başladı.
Gözlerini bana dikti: Nasılsın, iyisin değil mi? Seni niye buraya getirdiler, biliyor musun?
Evet, psikolojim çok bozuldu, bir psikiyatristle görüşmek için buraya getirildim dedim.
Yıldıray abi gözlerime inanmamış gibi baktı: Bak aslanım, davada çok mesafe katettik. Seni çıkarmamız an meselesi, böyle şeylere hiç gerek yok.
Ben deli değilim! diye atladım. Ben deli değilim, deliymiş gibi davranmaya çalışmıyorum, tek istediğim cezaevinden suçsuz ve aklanmış şekilde çıkmak, delirmiş şekilde değil..
Yıldıray abi kaşları çatık vaziyette yere bakıyordu. Aşırı derecede düşünceli, biraz da tedirgin, daha doğru bir deyişle gergin görünüyordu.
Sakın, dedi. Sakın ola bu hastane işini abartayım deme.. İki gün yat ve hemen koğuşuna geri dön.
Buna ben karar vermiyorum abi, dedim. Bunu ben planlamadım!
Tamam sakin ol!
Bunu ben planlamışım gibi davranmaktan vazgeç o zaman abi!!
Öfkelenmiştim. Bir sigara daha yaktım.
Burada sigara içmenize izin veriliyor mu? dedi.
Kimin umurunda abi.
Yıldıray abi sabrının taştığını gösteren bir iki hareket yaptıktan ve biraz homurdandıktan sonra, bak koçum, dedi. Buraya gelmemin sebebi iyi olduğunu görmek ve sana ifadenle ilgili bir şey sormaktı.
Seni anlıyorum, çok zor günler geçiriyorsun; moralin, sinirlerin çok bozulmuş. O yüzden sana kızamıyorum. Şimdi bana ne olursa olsun doğru cevap ver, tamam mı?
Tepkisiz bir şekilde sigaramı içmeye devam ettim.
O gün emniyette ifadeni verirken, bıçağı neden üzerinden taşıdığın hakkında ne söyledin?
Biraz düşündüm, hatırlamaya çalıştım. Gayr-i ihtiyari, kendimi savunma içgüdüsü ile, korunmak için demiştim.
Kimden?
Bilmiyorum, sadece güvenlik için taşıdığımı söyledim.
Tamam, çok güzel. Bu kadarı yeterli. Seni yakında buradan çıkarıyoruz, şimdiden hazırlığını yap, dedi ve bir iki dakika sonra yanımdan ayrıldı.