Öğle vakti gelirken cübbeli dede minareye çıkmaya başladı. Boş köye ezan okumak için hazırlanıyordu.
Önce anlam veremedim. Zamanı gelince ezanı okudu, nasıl bu kadar sakin olduğunu anlamak güç. Bu gece burada iki kişinin öleceğini nereden bildiğini asla anlayamadım.
Hoca minareden inerken yanına yaklaşıp, hocam kurban olayım günlerdir çekmediğim kalmadı diye sızlanıp durdum, bir yolu yordamı yok mu diye ağladım.
Gerçekten birkaç gün içinde o kadar kilo vermiştim ki, vücudum allak bullak olmuştu. Ayakta duracak takatim yoktu, cümle bile kurmakta zorluk çekiyordum.
Bana sana ulaşamadıkları her gün yenileri ölecek dedi. İfritin nefreti yavru kancık gibidir. Hızlı büyür. İfrit cinlerin nefreti ateş ile yoğrulmuştur.
İfrit cinlerin kabileleri en sapkın cin kabilesidir. Şeytana tapıp, Allah'ı red ederler. Diğer tüm alemler ile husumetleri vardır. İnsan ırkını sevmezler, insan ırkına çaresiz hastalık, şifasız dert ve vesvese verirler. Al karıları ve tohumlarını avlarlar.
İfrit cinlerin kabilelerinde sapkınlık vardır. Kendi aralarında bile savaş halindedirler. İfrit cinler bizim dünyamızın Yahudileri gibidir, sürekli fitne fesat ile düşmanlık yayıp kaos ortamlarında büyürler.
İfrit cinlerin en rahat ettikleri yerler pis ve hiçbir canlının yaşayamayacağı kadar alçak alanlardır. Özellikle sıçanların kafalarını koparıp evlerine asarlar.
Ölülerini asla gömmezler. İfrit cinler kendi ölülerini yiyebilir. İfrit kabilesinden biri bir insan tarafından rahatsız edilirse, tüm kabile onu düşman beller.
İfritler kurbanlarını hemen öldürmez, ifrit cinin çarpması çok ağır olur. Kemikler birbiri ile kaynar yüz ve surat şekilsiz bir hal alır. İnsan ucubeye döner. Sonra bu haldeki insanları kabilenin yaşadığı yerde orta yere atıp sürekli rahatsız ederler. Belki aylarca hatta yıllarca acı çektirirler.
İfrit cinlerin kabilesi çok büyüktür, binlercesi bir arada yaşar. İfrit cin sizi çarpıp kabilenin yaşadığı yere götürdüğünde, iki omuz aranızı üç günlük yol gibi hissedersiniz.
Öyledir ki her hücreniz acıyı ayrı bir tadar. Her gün farklı bir cin tarafından rahatsız edilirsiniz. Ölmeyi dileseniz de sizi öldürmezler.
Çarpılan insan vücudunu kontrol edip kaçamaz. Öyle ucube bir beden ile her gün cinlerin vesvesesine maruz kalırsınız.
****
Hoca, ben ona yalvarırken namaza durdu. Kafasını son secdeye koyduğunda ikindi ezanına kadar kaldırmadı.
Bu arada dışarı çıktığımda Davut ortalıkta yoktu. Köyün arkasında tepeler vardı, Davut cinlerin köyü basacağı yere doğru gidip nöbete durmuştu.
Bir ara köyden kaçıp saklanmak istedik, ama köy bizim için en güvenli yerdi. Hoca, köyden ayrılan ifritin kucağına düşer dedi.
Ne yapacağımızı ne edeceğimizi bilmiyorduk. Köyde yaklaşık 20 hane vardı; tuvaletler, barakalar, ahırlar vs. işin içine katınca 35'e yakında içinde saklanacağımız yer vardı.
Hoca ikindi ezanını okuduktan sonra yanımıza geldi.
Kargayı salın, al karısı bulup saçlarını getirsin buraya dedi.
Hoca kargayı saldı. Al karısı saçını düğüm düğüm edip, köyün girişindeki ağaçlara asacaktık.
Hoca Davud'a bir yer gösterip buraya işemesini istedi. Benim koluma bir çizik atıp Davud'un işediği yere damlattı.
Çok zaman geçmeden karga ağzında bir tutam saç ile döndü. Cübbeli hoca karganın gözlerine bakıp hayvanı terk et dedi.
İçindeki al karısının oğluna seslenmişti.
Karga önce huysuzlanıp sonra uçarak uzaklaştı. Aradan bir dakika geçmedi ki, 17 - 18 yaşlarında sol tarafı felçli bir çocuk belirdi. (Al karasının oğlu)
Suratı orantısızdı. Bir gözü diğerinden büyük, ağzında dişleri yoktu. Sol tarafı felçti.
Hoca beni yanına aldı, diğer iki hocanın camide kalmasını istedi. Hocalar ikindiyi kıldıktan sonra okumaya başladılar. Cübbeli hoca, sabah ezanını duymadan yer bile yarılsa okumayı kesmeyin dedi.
Al karısının oğlu ile Davut'tan çatılara çıkmasını istedi. Al karısının oğlunun boyu benden kısaydı. Felçli haline aldırmadan çok hızlı hareket ediyordu. Davud ise daha önce söylediğim gibi benden çok daha uzun ve iriydi.
Biz hocayla caminin arkasındaki ahırın kapısına geldik. Hoca eline avuç avuç at pisliği alıp benim diz kapaklarımdan aşağısına sürmeye başladı. Sonra yerden bir avuç toprak alıp toprağa bir şeyler söyleyip üfledikten sonra başımdan aşağı döktü.
Bu binanın etrafında 7 tur at ve öğreteceğim kelimeleri söyle dedi. Bu kelimeleri söyleyemeyeceğim, yanlış telaffuz ile başınız derde girmesin.
Hocanın dediklerini yaptım.
O ara hava kararmaya başladı. Korkudan başım dönmeye başlamıştı. Hocaya ne yapacağımızı sordum.
Yedi emini çağıracağız dedi.
Yedi emin sizin bu bildiğiniz hukuk vs. olaylarındaki yedi emin değil. Burada çağrılan varlığın, zamanının en muhterem evliyasının adıymış yedi, ermişler ona güvenilirliğinden dolayı emin lakabı takmış.
Yedi emin pek bilinen varlık değildir. Genelde erenlere yardım eder. Öldükten sonra dahi insanlara olan yardımı dolayısı ile emin adı verilmiş.
Hocanın anlattığına göre yedi isimli ermiş, zamanının en muhterem evliyasıymış. Şuan ki Türkiye sınırları içerisinde hiç yaşamamış. Hayatını şuan bizim sıkıntı çektiğimiz bölgeye yakın yerlerde, buralar Osmanlı toprağıyken geçirmiş.
Öyle heybetliymiş ki, yolda yürüdüğünde şeytanın bile korkup yolunu değiştirirmiş. İnsanlar ifrit cinden nasıl korkar ise, ifrit cin de yedi emin hocadan öyle korkarmış görünce.
Yedi emin hoca yerine uzun uzun yazamamak için Emin hoca diyeceğim.
Cübbeli hoca, Emin hocayı çağırmak için; iki kere gusül ve 7 rekat namazın ardından, benim dediklerimi tekrarlayacaksın dedi.
Hoca, sana yardım edeceği için sen çağıracaksın dedi.
Tamam dedim.
Boş evlerin birinde bulduğum iki kazan su ile gusül alıp, 7 rekat nafile namazı kıldım. Arkasından cübbeli hocanın yanına gidip dediklerini tekrarlardım. Hoca elime bir tespih verip bir cümleyi 777 kere tekrarlatacak şekilde 7 cümle söylettirdi.
Emin hoca ikindi ile akşam arası çağrılır. Emin hocayı yardım için değil akşam namazı için çağırmak gerekir.
Usul budur, hoca gelir senin ile akşam namazını kılar, yatsıya kadar sohbet edilip, kuran okunur. Eğer hoca haline acır ise yanında kalır yardım eder., aksi halde yatsıyı kıldıktan sonra gider.
Hocayı bizle akşam namazı kılsın diye, cübbeli hocanın tarifine göre çağırdık. Hocayı çağırırken, akşam namazına bir saatten az süre vardı.
Bu arada Davut ve al karısının oğlu da çıktıkları evlerin üzerinde namaza durmuşlardı. Beni korumak için başını derde sokan iki hoca da camide sürekli okuyorlardı.
Biz köyün girişine gelip hocayı beklemeye başladık.
Akşam namazı okunmaya başlayana kadar gelmez ise bir daha gelmeyeceğini biliyordum. Bu yüzden umudumu yitirmeye başladım, çünkü cübbeli hoca akşam namazını okumak için teyemmüm abdesti almaya başlamıştı.
Hoca teyemmümü alırken benim gözüm bir anda Davud'a gitti.
Davud çıktığı çatıda gözükmüyordu. Tam Davud'u ararken cübbeli hoca bir anda avazı çıktığı kadar "Allahümme salli" duasını bağıra bağıra okumaya başladı.
O an irkilip hocaya döndüğümde, donup kalmıştım.