-Alo Kamil?
-Günaydın birader naber, nasılsın?
-İyiyim Kamil birazdan işe çıkacağım.
-Kahvaltı etmediysen bana gel buradan gidersin hem biraz konuşmamız lazım.
-Tamam yarım saate ancak gelirim.
-Gelirken simit al. Çayı koyuyorum geç kalma.
-Olur.
Çayı koyup kahvaltılıkları çıkardım ve televizyonu açtım. Yirmi beş dakika geçmişti ki Halil'in kabak java motosikletinin sesi sokakları inlete inlete yaklaşıyordu. Halil kapıyı çalmadan, kapıyı açmıştı.
-Hoş geldin. Halo! O heybeden ufaklarından bir kangal da sucuk getir bakalım.
-Parasını verecenmi lan, kilosu otuz lira, bugünün karını kahvaltıda mı yiyeceğiz?
-Çok konuşma! Bir de sucuk hesabı yapıyor. Sen getirmezsen benden dayak yersin. Ona göre.
Halil ağzını hipopotam gibi açıp yeknesak bir kahkaha attıktan sonra, geri dönüp motordan bir kangal sucuk aldı ve geri geldi.
Kahvaltıyı ederlerken Halil benle dalga geçmeye başlamıştı.
-Ulan tam Kâmil'sin haa. Amma tırstın dün akşam. Betin benzin atmış elin ayağın titriyordu, koca adamsın bir de güvenlik görevlisi olacaksın ulan Kamil, ulan Kâmil.
deyip gülmeye başladı.
-Sen geç dalganı o adamı öldürseydim sen de g*t altına gidecektin. Senin yüzünden ömrümüz hapislerde geçecekti, gençliğimizi alacaklardı gençliğimizi. Senin para tamahkarlığın ve cinli definen yüzünden.
Halil kahkahalarla gülerken ağzındaki sucuk yumurta simit karışımından partiküller saçılıyordu.
-Yavaş ol hayvan. Yumurtalı ağzınla da su bardağını kullanma, kokusu iki gün gitmiyor.
Halil parmaklarını yalayıp kahvaltıya son noktayı koyduktan sonra yumurta, sucuk ve reçel lekeleriyle hemhal olmuş çayını alıp bir de sigara yaktı.
-Sabahtan beri İnternet'te araştırıyorum. Bizim başımıza gelenler cinler yüzündenmiş.
-Ne cini lan?
-Define cini. Bunlar gömüleri sahipleniyorlarmış ya da gömünün sahibi eskiden banka olmadığından elindekini gömüp tılsım mı büyü mü neyse bunlara yapıyor bekçilikle görevlendiriyormuş.
-Eee cin parayı pulu ne yapsın?
-Enerjisinden faydalanıyormuş, hem de büyüyle bağlı zaten. Sıkı dur bomba geliyor.
-....?
-Genellikle bu cinler az buz paralarda değil yüklü mal olan yerlerde bekliyorlarmış. Yani senin anlayacağın dün akşam kazmaya yeltendiğimiz yerde yüklü bir mal olduğu aşikar.
-Ulan Kamil ulan Kamil sana dün gece dedim ben. Bu arada bakıyorum da sen de sulanmışsın. Ne o fikrin değişti galiba.
-Her şeyi doğru düzgün yaparsak neden olmasın. Canımızı riske atmadan tulum çıkarmamız lazım Halil.
Bıktım termikte çalışmaktan her ay biri kanser oluyor. Parayı alırsak kendi işimi kurarım sen de ne b*k yersen yersin sucuk fabrikası açarsın artık.
Halil yine hipopotam gibi ağzını açıp hayvani bir kahkahayı gökyüzüne saldı. Kahkaha tavanda patlayıp evin her köşesinde yankılanmıştı. Anlatmaya devam ettim.
-Bize işi bilen bir hoca bir bakımcı lazım, Sen, ben, Akif, bir de bulacağımız hoca mal dörde bölünür. Var mı tanıdığın hacı hoca?
-Sucuk sattığım köylerin birinde var. Ben hiç gitmedim ama kapının önünde hep kuyruk oluyor, bir de garip herkesin elinde beşlik su bidonları bekliyorlar.
Su dolu bidonu kapan geliyor. Orada kahvehanede sordum hoca var orada, derdin tasan varsa bir git dediler ama tek derdim sucuk satmak olduğundan gitmedim hiç.
Olmazsa bir gideyim bugün. İki kangal da sucuk götüreyim sevinsin ihtiyar.