Bir hafta boyunca hiç bir olay yaşamadım, hatta başıma gelenler muska yüzünde geliyormuş demek ki, annem haklıymış bile demeye başlamıştım.
Hayatı delice yaşıyor, yeni heyecanlar, yeni zevkler peşinden koşuyorduk. Sevgilim olacak kızla iki günde bir buluşuyor, ar damarı çatlatacak derecede görüşüyorduk.
Dinin ve imanın olmadığı kalplerde, şeytan tahtını kurar. Aynı benim gibi, ailesinden dini terbiye almamış olan sevgilim; mezarlık kenarlarında, yada inşaatlarda sevişmeyi sıradan görüyordu.
Her geçen gün hattımızı aşıyor, hayvandan farksız bir halde, bir Müslüman'a yakışmayan işler yapıyorduk.
Haaa, Müslüman demişken hangi Müslüman;
Diliyle şehadet getirirken, gözüyle zina yapan Müslümandan mı.
14 yaşındaki erkek arkadaşına, kocam diye hitap eden aptal kızlardan mı, yada karım diye hitap eden şerefsiz erkekten mi bahsediyorum.
Ya da dürüst olmayan, tembel, içi ile dışı uyumsun olan münafıklardan mı söz ediyorum şimdi....
Neyse....
***
Yine bir gün akşam, saat 21 civarı mezarlığa girdik. Bu sefer kenarda, duvar dibinde değil, mezarlığın tam ortasına gitmekti niyetimiz.
Hem nefsimizi tatmin edecek, hemde mezar aralarında gezerek heyecan yaşayacaktık.
Mezarlığa girdik ve daha da içeriye doğru gittik. Aslında tinerci, bekçi v.s. birilerinden korkuyorduk, ama mezarlar bizi korkutmuyordu.
Mezarlığın içinde ışık olmamasına rağmen içerisi çok aydınlıktı, nur inmiş gibiydi. Zaten şehit mezarları da vardı orada. Belki de ay ışığının yansımasıydı bizim gördüğümüz.
3-5 dakika yürüdük, ben önden sevgilim arkadan geliyordu. Mezarlık çok büyüktü, tam ortasını bulmak bayağı sürdü.
Benim kulağım çınlamaya başladı, ama öyle böyle değil çok aşırı. Kulaklarımı tuttum bekliyorum, kesilecek mi diye.
Kız arkadaşıma, sende de var mı çınlama diyecektim ki, arkamı döndüğümde, arkamda kimse yoktu. Ne kayboldu bu, dedim bağırarak.
Mezarlığın ortasında tek başınaydım. O kadar içeriye girmişim ki, nerede olduğumu tahmin edemiyordum.
Gündüzleri çoğu kez gelmiştim ortasına kadar, ama gece ilk gelişimdi. Ay ışığı yeterdi aslında tanımam için, ama ben nerede olduğumu kestiremiyordum.
Etrafımda 360 derece döndüm, hiç bir yer tanıdık gelmiyordu. Bu mezarlık, bizim geldiğimiz mezarlık değildi.
Mezar taşlarının üzerini okumaya çalışıyordum, ama Türkçe yazan hiçbir şey yoktu, farklı bir alfabe vardı mezar taşlarının üzerinde.
Bazı mezarların tipi değişikti, hatta çoğunun değişikti. Normalde dikdörtgen olması gereken mezarların bazıları üçgen, bazıları yuvarlak, bazıları kare biçimindeydi.
Bazısının üstünde normal mezarlar gibi tümsek var, bazılarında tümsek yerine çukur vardı.
Kimisi kıbleye dönük, kimisi dikine uzanmıştı.
Korkuyla koşmaya başladım. Bir mezarın üstüne iki göz beni takip ediyordu. Herhangi bir hayvan zannettim, ama gözleri o kadar çok parlıyordu ki, bunu kesinlikle anlatamam size.
Bilmediğim bir yönde koşmaya başladım. Kimi mezarın üstünden hopluyor, kimi mezarın içindeki çukura düşüyordum.
İleride bir ışığın parladığını gördüm, hemen ışığın bulunduğu yöne koşmaya başladım. Işık bekçi kulübesinden geliyordu.
Kulübeye vardığımda bekçi hiçbir şey olmamış gibi oturuyordu. Adama seslenmeme rağmen beni duymuyor, cevap vermiyordu. Sanki farklı bir aleme, onların alemine geçmiştim. Zaten o mezarlarda Cin mezarlarıydı (Sonradan öğrendim)
Cama vurmama rağmen tepki vermiyordu. Cama taş attım, cam kırılmıyordu. Hatta herhangi bir titreme bile olmuyordu.
Hemen uzaklaştım kulübeden, nasıl olduysa çıkış kapısını bulup, dışarıya attım kendimi.
Dışarıda tabiri caizse, in cin top oynuyordu, kimseler yoktu. Bir Allah'ın kulu görünmüyordu etrafta.
Her tarafta aşırı bir sessizlik vardı. Sokak lambaları kapalı, hiçbir şey hareket etmiyor, olduğu yerde duruyordu.
Tekrar eski şeyler mi başlıyordu yoksa, hayır bu yaşadıklarım eski şeylerden daha kötüydü.
Sokakları az çok tanımıştım, bu sokak bizim iki sokak üstümüzdü. Koşarak eve vardım.
Evin önüne geldiğimde nefesin kesilecek gibi oldu. Ev bizim evdi, ama sağdaki ve soldaki apartmanlar, aynı apartman değildi. İlk önce tereddüt ettim, yanlış yere geldiğimi sandım. Ama doğruydu, bu ev bizim evdi.
Anahtarım ile kapıyı açıp eve girdim. Abim uyumamış televizyon izliyordu.
Nerdesin lan dedi bana.
Cevap vermeden lavaboya girip elimi yüzümü yıkadım. Biraz kendime gelmiştim.
Saat gece yarısı 1:30 olmuştu. Aradan 4 saat geçmiş. Oysaki 30 dakikalık bir zaman zarfında olmuştu bu anlattıklarım.
Arkadaşlarla gezdik abi dedim sadece ve odama gittim.
Odamın penceresinden kafamı uzatıp, yandaki apartmanlara baktım. Hepsi normaldi. Normal olmayan bendim demek ki, dedim kendi kendime.
Sevgilimi merak ettim, arkamdan gelirken birden kaybolmuştu.
Kıza mesaj attım, arkamdan geliyordun nereye kayboldun dedim, büyük bir merak içinde. Uyumuştu herhalde cevap vermedi.
Sabah uyandığımda sevgilimin mesajını gördüm.
Ne dedim sevgilim anlamadım. Memleketten yarın dönüyorum seni çok özledim diye cevap yazmıştı bana.
Evet, şimdi hatırlamıştım. Sevgilim 2 gün önce memlekete gitmişti. Unutmuşum gittiğini.
Peki, dün gece benim yanımdaki kimdi...