Bölüm 3 - Part 3

1.2K 58 17
                                    

Bölüm 3 - Part 3

10.06.2010 - Perşembe

Selam Woody, bugün çok yoruldum biliyor musun? Okulların kapanmasına 8 gün kaldı ve son haftalar diye hocalar ders işlemiyordu. Bizde sınıfça bugün okulu kırdık, bunu teyzem öğrenmese iyi olur. İkimizin arasında bir sır olarak kalacak tabii bir de sınıftakilerle aramızda. Her şey aslında dün planlandı, Talha ve Engin planladı. Bizim okula transfer olmadan önce okudukları okulda yapıyorlarmış sene sonu. Tüm sınıfa fikri sunduğunda eğlenceli gibi geldi benim için, daha önce hiç sınıfça okuldan kaçmamıştım. Dün Engin tüm sınıfa kaçarak sinemaya gitmeyi teklif etti, Talha ise peklik yapmayı. İkisi bir süre anlaşmazlığa düşünce Şeyma; önce sinemaya gitmeyi, ardından da pikniğe gitme önerisini sundu. Aytül, Kader, Burhan ve Can katılmak istememişlerdi, asosyaldiler ve kurallara fazla bağlıydılar. Okuldan kaçmak onlar için kesinlikle kabul edilemez bir şeydi, bu yüzden onlar bize katılmak istememişlerdi. Hatta Kader'in Talha'ya, bizim okuldan kaçtığımız gün okula geleceklerini ve okulun bitiş saatine kadar kalacaklarını söylediğini de duymuştum. Tüm herkes onların oyunbozanlık yaptıklarını söylese de aslında ben onlara katılıyorum biliyor musun Woody? Bir insana emrivaki yapmak bence çok saçma ve kabul edilemez bir şey. Gelmek istemeyeni de zorla getirmeye çalışmak ise saçmalığın daniskası! Sınıfın çoğunluğu onlara katıldı diye, yaptıkları teklifi kabul etti diye diğerleri kabul edecek diye bir kaide ya da kural yok! Bazen bunu çok yapıyorlar ama farkında değiller, bence bu insanların özgür idaresine bir darbedir. Eğer gelmek istemeyen birini, bir şeyi yapmak istemeyen birini zorluyorsan bu düşüncesizliktir. Sen tüm sınıfça olarak vakit geçirmek isteyebilirsin ama istemeyenler de olabilir bu çok doğal bir şey, ya da bizim yapacağımız etkinlik için ekonomik durumu yeterli olmayabilir bu açıdan da bakmak gerekmiyor mu sence Woody? Bir sinema parası nedir ki? Diye soracak olursan, bence her şeydir bizim umursamadan verdiğimiz o sinema parasını belki de veremeyecek durumdadır. Tesadüfen öğrendim Kader ve Burhan bursluymuş, Aytül ve Can burslu mu bilmiyorum ama eğer ekonomik sebeplerden dolayı katılmak istemiyorsa bile ben hak veriyorum. Parasızlığın ne demek olduğunu ben anlayamam belki, çünkü ben babam sayesinde hayatımı rahat yaşayan biriyim ama benim gibi rahat hayat yaşayamayan, hayatını kurtarmak için çareler arayan nice gençler var biliyorum. Babam ve Annem öldükten sonra, Gönül teyzem tüm işlerin başına geçmiş biliyor musun? Şirket yönetmeyi elbette bilmiyormuş ama öğrenmek için de çabalamış, mesela açık öğretim işletme okumuş, sonra finans verilerini anlayabilmek için muhasebe okumuş. Daha sonra da babamın yanında yardımcı olarak çalışan Murathan abi ile birlikte şirketi yönetmeye başlamış. Bir keresinde teyzem bana; "Üniversiteyi bitirdiğin zaman şirketin yönetimine sen geçeceksin, sana ait olanı en güzel şekilde yöneteceksin!" demişti. Bunu en içten şekliyle istediğini biliyorum ama peki ya benim isteklerim Woody? Benim isteklerim hiç önemli değil mi? Teyzem annemin yokluğunu hissettirmemeye çalışıyor, bunu çokta güzel başarıyor ama peki hissettiğim baba eksikliği, o ne olacak? Bazen ne diyorum biliyor musun Woody? Keşke annem ve babam ölmeseydi, keşke ben de ailem ile büyüyebilseydim, keşke bir abim olsaydı benden önce ya da bir ablam... bir sürü keşkem var biliyor musun Woody? Neyse çok fazla dağıldı konu, ben asıl anlatacağım meseleye geleyim. Dün okulda konuştuk kararlaştırdık ve bugün hepimiz erkenden şehrin gözde olan sinemasına gittik. Hepimiz biletleri orada almıştık, Talha ve Engin dün sinemaya gitmeden okulda kura çekmeyi iyi ki akıl etmiş biliyor musun? Yoksa bugün kavga etmekten filmi izleyemeyecektik. Çünkü o kadar çok film vardı ki, herkes keşke şuna gitseydik, buna gitseydik diye vahlanmadı değil. Engin'de, Talha'da dün kurayı çekmeden önce söylemişti zaten, bu kura geçerli olacak ve kimse oraya gittiğinde huzursuzluk çıkarmayacak diye. Hepimiz film adı yazıp Sibel'in büyük kalem kutusuna attık kâğıtları. Haksızlık olmasın diye de kurayı ne Engin çekti, ne de Talha. Gelmeyenlerden biri olan Burhan'a çektirdi. Burhan'ın çektiği filmi mecburen herkes kabul etti ve sıkıntı çıkmadı. Sinemaya geldiğimizde de Talha ve Engin'e herkes bilet parasını verdi ve onlar biletleri aldı. Biletlerden sonra herkes film izlerken yemek istedikleri yiyeceklerini alıp girdik. Film çok güzeldi biliyor musun? Ondine isminde mitolojik bir film bence güzel bir filmdi ama sıkıldığım kısımlarda oldu. Bazı sahneler bana gereksiz geldi, en çok o sıkıldığım anlar zaten o gereksiz sahnelerdi. Ama adamın ve kızın birbirine olan aşkı, bu aşkı destekleyen adamın kızı bence filmde en güzel sahnelerdi. Daha önce duymadığım bir mitolojik yaratığı öğrendim mesela selkieler. Bunu eve geldiğimde araştırdım. Selkieler İskandinav, İrlanda ve İskoç mitolojisinde yer alan deniz kızı veya siren gibi bir varlıkmış. Selkileri deniz kızlarından ayıran özellik ise; karaya çıktıklarında insan formuna geçebiliyorlarmış. Japon kuğu bakirelerine benziyormuş aslında bu mitoloji. Birçok ülkeye göre kuğuların hikayesi farklılaşıyormuş. Yani Woody, bu izlediğimiz sinema filmi sayesinde yeni ve değişik bilgiler öğrenmiş oldum. Her neyse ben günü anlatmaya devam edeyim, aralara başka şeyler muhtemelen sıkıştıracağım yine, sen de idare et. Filmden saat 11.00'de çıktık, Talha'nın öneride bulunduğu piknik alanına gittik daha sonra. Hepimiz evde yaptığımız yiyecekleri çantalarımızda getirdik. Aslında Talha, gittiğimiz mekanda mangal yaparken hem mangalı hem de yiyecekleri satın alabileceğimizi söyledi ama herkes bunu anlamsız buldu. Pikniğin kendi yaptıklarımızla tadı çıkar diyerek kızlarla aramızda yapacağımız yiyecekleri kararlaştırdık. Ben de ıslak kek yaptım, ıslak keki her zaman çok sevmişimdir. Piknik alanına gittiğimizde o kadar güzeldi ki yemyeşildi bayılmıştım daha önce buraya hiç gelmemiştim. Teyzemle ve mahalledeki komşularla bir sürü yere gitmiştik. Mesela çok iyi hatırlıyorum Woody, şelaleli bir yere gitmiştik. Şelale çok güzel akıyordu, dere vardı ve böyle katlı otoparklar olur ya piknik alanı tıpkı öyleydi. Biz biraz daha yukarı taraflara ağaçların sık olduğu kısma gitmiştik, kalabalık olduğumuz için de etraftaki masaları birleştirip öyle oturmuştuk. Öyle çok eğlenmiştim ki o zaman hatta aşağı tarafta pikniğe gelen amcalar arabalarından oyun havası açıp oynayınca mahalledeki ablalar ve teyzelerde onlara inat müzik açıp hep beraber oynamıştık. Amcaların açtığı müziklere Şükran teyze; "Edepsiz, edepsiz açmışlar. Kız açın şuradan oynak ve edepli müzikte duysunlar nasıl müzik oluyor!" demişti. Çok gülmüştüm, müziğin edepsizi mi olur diye sormuştum teyzeme kıkırtılarımın arasından, teyzemde bana eşlik etmişti. Talha'nın bizi götürdüğü piknik alanının ortasında genişçe bir havuz vardı. Yapma olduğu belliydi bu havuzun, o kadar geniş bir alanın üzerine yapılmıştı ki bir sürü boş yer vardı. Hem gölgenin hem de güneşin bir arada olduğu, aynı zamanda da hepimizin de sığabileceği masaların olduğu bir yere oturmaya karar verdik. İki masanın olduğu ve bir masalık daha yer olan bir kamelyayı seçtik. Bizim seçtiğimiz kamelyanın birkaç metre ilerisinde bulunan kamelyadan da Tolga, Engin, Talha ve Ali masayı getirip kamelyadaki masa ile birleştirmişti. Aslında herkes yere oturmaktan yanaydı, öyle daha güzel olacağını ve pikniğin anlamının öyle çıkacağını söylemişlerdi ama çok kalabalıktık, yiyecekleri hazırlarken ve yerken yerde oturmak bizi zorlayacağı için çoğunluğun ortak kararı ile masayı tercih etmiştik. Masanın üzerine serecek bir şey getirmediğimizi fark ettiğimizde, Engin ve Talha ellerinde sofra bezleri ile geldiler yanımıza. Talha, her hafta sonu ailesi ile pikniğe geldiği için piknik için neler gerektiğini bildiğinden hazırlıklı gelmiş. Sınıftan birkaç erkeğe kilim getirmelerini söylemiş. Kendisi ve engin masa için sofra bezi getirdiler. Birkaç erkeğe içecek getirmelerini söylemiş. İki kişiye de top, ip, hamak vb. getirmesini söylemiş. Top ve ipi getirmişler ama hamak ne yazık ki getirememişler. Çokta dert edilecek bir şey değildi çünkü okul çıkış saatine yakın buradan ayrılmamız gerekiyordu. Zaten anca yer içer, gezer oynardık. 

DUHÂHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin