Bölüm 13 - Part 2

235 27 2
                                    

Bölüm 13 - Part 2

Sevgili Woody, bugün gördüğüm rüyaya inanamayacaksın! Beni o kadar etkisinde bıraktı ki bende çok şaşırdım! Unutmamak için sana uyanır uyanmaz yazmaya başlıyorum.

Gözlerimi açtığımda, yemyeşil bir ormanın içindeydim, etrafta kuş sesleri, rüzgârdan dolayı hışırtılar çıkaran ağaç yapraklarının sesi, ileriden gelen su sesi. O kadar mükemmel bir ortamdı ki, orada olmak bana huzurlu hissettiriyordu. Bulunduğum ortamdan ayrılmak için şöyle bir etrafıma bakındım, tıpkı masallardaki, filmlerdeki ütopik ormana benziyordu burası. Sadece konuşan hayvanları eksikti, bu ormanı görünce aklıma ilkokuldayken okuduğum Bambi kitabı gelmişti. Okuyunca çok sevdiğim ve üzüldüğüm bir hikayeydi. Tıpkı Bambi'de benim gibi annesiz bir yavruydu. Su sesinin nereden geldiğini bulmak için ormanda ilerlerken, etrafta dolaşan rengârenk kelebekler o kadar güzeldi ki; birisini elime alma isteği ile doldum. İşaret parmağımı uzatıp, konmasını beklerken hiç ümidim yoktu, hem tedirgin hissediyordum hem de bir o kadar rahat. Karmaşık bir durumdu ama böyleydi, etrafta gezen rengârenk kelebeklerden birisi işaret parmağıma konunca yüzümü yaklaştırdım ve gözlerimi dikerek izlemeye başladım.

Daha önceden kelebekler ile ilgili bir yazı okumuştum ve kelebeklerin 17 bin tane gözü olduğunu, ayaklarından tat aldıklarını ve dillerinin çok uzun olduğunu; kullanmadıkları zamanlarda ise dillerini içeri doğru sardıklarını okumuştum. Doğruluk oranının ne kadar olduğunu bilmiyorum ama bu okuduklarım bana oldukça ilgi çekici gelmişti. Bir süre çırptığı rengârenk kanatlarını boştaki elimin işaret parmağı ile okşadıktan sonra, kelebeğin olduğu işaret parmağımı havaya kaldırdım ve "Hadi git!" dedim kelebeğe hitaben. Sanki beni anlamıştı, havadaki parmağımdan uçup gitmişti bir anda. Kelebeğin arkasından gülümseyerek baktıktan sonra, hâlâ gelmekte olan su sesinin olduğu noktaya doğru ilerlemeye başladım. Suyun sesinin boğuk olarak gelmesinden, uzakta olduğunu tahmin ediyordum yine de ses duyuluyordu.

Etrafı izleyerek giderken kimi zaman sık ağaçlar, kimi zaman da seyrek ağaçlar çıkıyordu karşıma. Arada bir zıplayarak geçen tavşanlar dışında etrafta başka hiçbir hayvan gözükmüyordu, kendimi iyice Alice Harikalar Diyarındaya bağlamıştım. Çünkü böyle mükemmel bir ortam ancak orada olabilirdi, eh zıplayan tavşanları da unutmamalıyız değil mi? Adımlarım arttıkça, su sesinin desibeli de artıyordu. Buradan da suyun olduğu yere yaklaştığımı anlayabiliyordum. Suyun olduğu yeri görebilmek için adımlarımı daha da hızlandırdım, neredeyse koşuyordum artık. Soluksuzca dakikalarca koştum ve sonunda suyun sesinin olduğu alana gelebildim.

Karşımda kocaman bir dağdan üç tane şelale çağlıyordu, suyu o kadar bol ve tazyikliydi ki; çıkan seste tıpkı şelaleler gibi heybetliydi. Şelalenin önünde kocaman bir göl oluşmuştu, üzerinde lotus çiçekleri açmıştı. Gölün etrafı rengârenk ve çeşit çeşit çiçeklerle kaplıydı, göle gidebilmek için minik bir yol vardı, yolun kenarıda tıpkı gölün etrafı gibi renk renk çiçeklerle kaplıydı. Koştuğumdan dolayı nefessiz kaldığım için ciğerlerim yanıyordu, doğru dürüst nefes alamıyordum. Bu yüzden de çiçeklerin kokup kokmadığını bilemiyordum, bir süre olduğum yerde nefeslerimin düzene girmesini ve yanan ciğerlerimin geçmesini beklerken, gözlerimi etrafımda gezdiriyordum. Gelirken fark etmediğim tüm detayları görünce büyük bir şaşkınlık ev sahipliği yapıyordu. Koştuğum için etrafıma bakma gereksinimi duymamıştım ama şu an gördüğüm manzara gerçekten de herhangi bir masalda olduğumun kanıtıydı.

Nefeslerim düzenli bir hâl almaya, akciğerlerimin yangını geçmeye başladığında etraftaki kokuyu çekmeye çalıştım. Mix bir koku tabakası mevcuttu, hiçbir rahatsızlık vericiliği olmamakla birlikte o kadar güzel bir harmoni oluşturmuştu ki insan sürekli koklama isteğiyle dolup taşıyordu. Rengârenk çiçeklerin kokusuna karışmış, çiçeklerin birkaç metresinde kalan ağaçlar gerçekten aşırı muhteşem kokuyordu. Kırmızı yapraklı, gökkuşağı gövdeli, pembe renkli, sarı çiçekli, açık kahverengi gövdeli ağaçlar yer alıyordu. Ağaçların kokusu ile birlikte harmanlanan çiçek kokusu dünyanın en güzel parfümünü sunuyordu burnuma. Keşke bu kokuyu hapsedebilme gibi bir imkânım olsa, kesinlikle bırakmazdım burada.

DUHÂHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin