Bölüm 18 - Part 1

241 26 0
                                    


Bölüm 18 - Part 1

Yardımcısı Tülay odadan çıktıktan sonra hızla kendini toplayıp, karşısında oturan adama gözlerine ulaşmayan bir tebessüm ile baktı.

"Lütfen biz devam edelim, siz maruzatınızı anlatın!" dedi. Adamdan aldığı baş onayı ile sırtını koltuğa yaslayarak göz temasını kesmedi.

"Biliyorsunuz 13 yıllık evliyim, eşim kanser oldu ve tedavi olması gerekiyor. Tedavi sürecinde de birinin onunla ve çocuklarla ilgilenmesi gerekiyor. Maalesef bizim etrafımızda ilgilenebilecek kimse yok. O yüzden ben işten ayrılmak istiyorum, karım ve çocuklarım ile ilgilenmem gerekiyor." deyince adamın içinde bir yerlerde cız etti.

Gerçekten çok üzücü bir durumdu, insanın yıllarını geçirdiği, etle tırnak gibi bir bütün olduğu, kalbini paylaştığı bir insanın ağır bir hastalığa yakalanması, gözlerinin önünde acı çekmesi, günden güne erimesini görmek; gerçekten seven adamı öldüren bir durum. Karşısındaki adamın acısını gözlerinde görüyordu, önceki zamanlara göre yüzü çökmüş, benzi daha bir solmuştu. Saçlarında yer yer aklar vardı, göz altları ise morarmış ve göz torbaları şişmişti; adamın bu görüntüsü yaşından daha yaşlı gösteriyordu. Eğer adam yaşadığı sıkıntıları kendisine şu an açıyor olmasaydı; genç adam bu kadar inceleyip, adamın bitik hâlini fark etmezdi. Adamın, yaşadıkları ve hissettiği acıya rağmen hâlâ durmaya çalışması; genc adamın, adama karşı ayrı bir hayranlık duymasına neden oldu.

"Çok geçmiş olsun, benim yapabileceğim bir şey var mı?" dedi genç adam. Aslında başka şeylerde sormak istiyordu ama adamı rencide edebileceğini düşündüğü için sormamak için kendini zor tutuyordu.

"Teşekkür ederim, benim bile yapabileceğim bir şey yok ki!" derken adamın sesi isyan eder gibi çıkıyordu.

"Hastalığın başlangıcı olmadığı için hastaneye yatması gerekiyor ve hızlı ilerleme riski olduğu için de kemoterapi ile ışın tedavisi uygulayacaklar. O hastanede tedavi görürken bende hem çocuklarla ilgileneceğim, hem de hastanede onun yanında olacağım." diyen adam ile kafasını salladı.

"Hangi hastanede tedavi olacak eşiniz?"

"Ali Osman Sönmez Onkoloji Hastanesi'nde tedaviye başlayacak şimdilik. Doktor şimdilik orada o süre zarfında tedavi olacak." diyen adamın sesi sıkıntılı çıkıyordu, adamın sıkıntısını anlamayan genç adam kaşlarını çattı.

"Yılmaz Bey sıkıntınız nedir? Yani hastane veya doktor ile ilgili bir sıkıntınız mı var? Çekinmeyin lütfen, söyleyin." diyerek adamı teşvik etti.

"Doktorumuz 2 hafta sonra yurt dışına bir konferans için gidecekmiş. Ve turne tarzında olacağı için tek bir ülke konferans vermeyecekmiş, birkaç ülkeye misafir olacakmış. Bu da en az 2 - 3 aylık bir süre boyunca burada olmayacak. Hastanedeki doktorlarında süren hastaları olduğu için bizimle ilgilenebilecek biri yok, bu esnada ne yapacağız bilmiyorum!" adamın hissettiği çaresizlik ve sıkıntıdan dolayı alnı kırışmıştı ve gözleri de önündeki masaya dalmıştı.

"Anladım, Ecre Emre Çağlayan Vakıf Hastanesi'ne götürebilirsiniz. Eminim orada çok iyi ilgileneceklerdir sizinle. Doktorları çok iyi, hastanenin hizmeti çok iyi üstelik misafirhanesi de bulunuyor. Evi burada olmayan ya da evlerine gidemeyen hasta yakınlarını orada ağırlıyorlar." deyip kahvesinden bir yudum aldı ve adamın kendisini dikkatle dinleyen gözlerini baktı. Fincanı ağır bir şekilde tabağına yerleştirdi ve adamın gözlerinin içine bakarak konuşmasına kaldığı yerden devam etti.

"Türkiye Selçuklu, yani Anadolu Selçuklu Devlet'i 13. Yüzyılda Kayseri'de Sultan Gıyaseddin Keyhüsrev tarafından Gevher Nesibe Hatun Darüşşifasını yaptırmış. Bunun sebebi ise; II. Kılıçarslan'ın kızı, I. Gıyaseddin Keyhüsrev'in de kız kardeşi olan Gevher Nesibe Hatun, saray başsipahisine aşık olmuş. Ağabeyi I. Gıyaseddin Keyhüsrev evlenmelerine izin vermemiş ve başsipahiyi savaşa göndermiş. Başsipahi orada şehit olmuş ve Gevher Nesibe Hatun üzüntüsünden hasta olup, vereme yakalanmış ağabeyi I. Gıyaseddin Keyhüsrev bunu öğrenince kardeşinin yanına varıp, ondan özür dilemiş. Ölüm döşeğinde olan Gevher Nesibe Hatun ağabeyine; 'Ben devasız bir derde düştüm, kurtulmama imkan yok, hiç bir hekim derdime çare bulamadı, ben artık ahiret yokuşuyum, eğer dilersen benim mal varlığımla benim adıma bir şifahane yaptır! Bu şifahanede bir yandan dertlilere şifa verilirken, bir yandan da çaresi olmayan dertlere çare aransın. Bu şifahane ünlü hekim ve cerrah yetiştirsin. Burada kimseden bir kuruş para alınmasın. Burası benim adıma bir vakıf olsun!' demiş, bunun üzerine I. Gıyaseddin Keyhüsrev kardeşinin son dileğini yerine getirerek 1204'te şifahanenin yapımına başlamış, yapımı 2 yıl süren şifahane tamamlandıktan sonra 1206'da hizmete açılmış. Hem tıp eğitimi veriliyormuş hem de hastane olarak kullanılıyormuş. Bunun yanı sıra bir de hasta yakınlarının konaklaması için bir han da yapılmış. Yapısı olarak Külliye'dir." dedikten sonra yeniden kahvesinden yudum aldı. Soğuduğunu fark ettiğinde yüzünü buruşturdu ve suyundan içti. Kendisini dinleyen adama bakarak yeniden konuşmasına kaldığı yerden devam etti.

DUHÂHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin