Bölüm 8 - Part 1

341 25 0
                                    


Bölüm 8 - Part 1

Yanımda hızlı ve hırslı nefes alış sesleri ile kafamı o tarafa çevirdim, Akçın'da tıpkı benim gibi kızmıştı.

"Ne demek yeniden olur Murat? Ben bebeğimi aldırmayacağım!" dedi ağlamalarının arasında, ağlamasına rağmen sesi net bir şekilde belli ediyordu buna karşı olduğunu.

"Bakın Feride Hanım, doğum esnasında siz ya da fetüs ölebilirsiniz. Bu yüzden fetüsün alınması gerekiyor!" dedi doktor kızgın sesiyle. Kaşlarımı çatmış kadına bakıyordum, hangi hakla hastasına kızabiliyordu bu kadın? Kendini ne sanıyordu?

"İstemiyorum! Bebeğime kıymayacağım!" diye sesi yükselen Feride Hanım ile doktor kızgınca bir nefes verdi.

"Feride Hanım, sizi kaybedebiliriz diyorum ya da fetüs doğum esnasında ölebilir! Bu fetüsün alınması şart!" dedi yine kızgın sesiyle, bu defa sesi kızgınlığın yanı sıra yüksekte çıkmıştı. "Bakın Feride Hanım ben ablamı sırf sizin gibi tutan inat damarı yüzünden kaybettim. Fetüsün ya da kendisinin öleceğini söyledim ama o karşı çıktı, tıpkı sizin gibi! Sonunda ise kendisi öldü, bebek doğdu ama ne yazık ki belden aşağısı felçli! Bu yüzden kürtaj operasyonuna başlamamız gerekiyor!"

"Olsun, ben yine de bebeğimi öldürmeyeceğim! Doğuracağım onu, belinden aşağı tutmasa da, kolu oynamasa da; doğuracağım!" takdir ettim doğrusu kadını. Belki bir başkası olsa çoktan kürtaj işlemlerini başlatmıştı bile.

"Feride Hanım öleceksiniz!" diye bağırdı doktor bir anda.

"Nereden biliyorsunuz?" diyen ses ile gözlerim kocaman oldu ve kafamı yanımdaki Akçın'a çevirdim. Dayanamamış kendisiyle alakası olmayan bir olaya atlayıvermişti manyak! Tüm bakışlar Akçın'a çevrildi, doktor, Feride ve Feride'nin kocası.

"Anlamadım?" diyen doktor ile Akçın derin bir nefes aldı. Evet, savaşa hazırlanan bir Viking! Ezip geçecek seni doktor hazır ol!

"Diyorum ki, nereden biliyorsunuz kesin öleceğini? Size vahiy falan mı geldi?" dedi aynı kızgın ses tonuyla.

"Hayır ama bulgular onu gösteriyor!" dedi kızgınlıkla şaşkınlık arasında ses tonuyla.

"Siz Allah'tan daha mı iyi bileceksiniz kimin ölüp, kimin yaşayacağına? Ya sizin bulgularınız doğru çıkmazsa? Ya annede, bebekte o doğumu sağlıklı bir şekilde atlatırsa? Siz doktorsunuz, doktor! Kasap gibi ya da bir katil gibi davranmayı bırakın! Mesleğinize saygım var gerçekten, hatta çoğu doktor için Allah razı olsun diyorum ama maalesef sizin gibiler için diyemiyorum neden biliyor musunuz? Karşınızdaki insan ile empati kurmuyorsunuz, bir robot gibi ona öleceğini, bebeğinde öleceğini ya da engelli doğacağını söylüyorsunuz. Anne kabul etmediğinde ise kendi hayatınızdan bir örnek vererek onun üzerinde psikolojik baskı kurmaya çalışıyorsunuz, ne hakla? Siz kimsiniz? Doktorsanız ve hastanızın iyiliğini düşünüyorsanız bile bir yere kadar! Hasta sizin verdiğiniz tavsiyeyi kabul etmiyorsa, ona psikolojik baskı kuramazsınız, buna hakkınız yok! Hipokrat yemini ederken siz bunu yapacağınızı söylüyor musunuz?" dedi bir çırpıda. Sesindeki öfke hissedilir cinstendi ve ben dostuma, kardeşime hak veriyorum. Her doktor hastasının iyiliğini ister, onun için elinden geleni yapar ama ona kızarak, bağırarak ve üzerinde psikolojik baskı kurmaya çalışarak bunu yapmamalı. Doktorlar, hemşireler iyi ki varlar, onlar olmasa tüm milletin hâli nice olur ama bazen durmaları gerektiği yeri bilmeleri de gerekiyor.

"Ya aldırdığında bir daha çocuğu olmazsa bayanın, ya kürtaj esnasında komplikasyon gelişir de rahmine zarar gelirse? Tüm bu ihtimallerde var öyle değil mi? O zaman ne olacak? Bir ömür çocuksuzluğa mahkum ettiğiniz, iyiliğini düşündüğünüz hastanız olacak! O içi yana yana, bir çocuk hasreti çekerken siz hayatınıza devam edeceksiniz! Eğer hastanız tedavinizi kabul etmiyorsa onu zorlamayın! Siz ne kasapsınız, ne de katil! Siz bir hekimsiniz, başka bir yol bulmalısınız. Hastasının iyiliğini düşünen iyi bir hekim bunu yapar çünkü!" dedikten sonra Feride isimli bayanın yanına gitti ve dizlerini kırarak tam karşısında çömeldi.

"Ne yaşıyorsunuz, neler hissediyorsunuz ben anlayamam. Sizin ölüp ölmeyeceğiniz veya bebeğinizin ölüp ölmeyeceği hakkında da bir yorum yapamam ama ben bir evlat olarak annemin beni aldırmasını istemezdim. Durumunuz ne kadar ciddi veya tedavisi var mı bilmiyorum ama tek bir doktora gitmeyin, 5 doktora gidin, 10 doktora gidin ondan sonra ne yapacağınıza karar verin. İleride pişman olacağınız, keşke yapmasaydım diyeceğiniz bir şey yapmayın. Ben bir bebeğin aldırılmamasından yanayım, bu benim gözümde bir cinayet; ha 5 yaşında olan evladını öldürmüşsün, ha da karnındaki bebeği. İyi düşünün, eğer tedavisi varsa kürtaja bile gerek kalmaz." dedi ve gülümsedi. Onun bu konuşmasından kadında, kocası da etkilenmiş olmalı ki ikisinin gözyaşları aktı. Kadın yüzünde umut dolu bir gülümseme ile Akçın'a bakarken, kafasını salladı. Akçın, kadının elini öptükten sonra ayaklandı ve onlara veda edip, doktora da kızgın bir bakış atarak yanından geçti. Andıç ve benim yanıma gelerek, gidelim işareti yaptı. İkimiz de kafamızı salladıktan sonra, asansörlere doğru ilerledik.

***

Kırmızı ışıkta durduğumuzda gözlerimi bir yine Akçın'a çevirdim, oldukça bitkin gözüküyordu. Akşam mahalledeki toplanma yerine benim eve mi gitseydik? Teklif ettiğimde kabul etmemişti, akşama kadar dinlenip enerjik bir şekilde hazır olacağını söylemişti. Şimdi onu bu hâlde görmek beni gerçekten üzüyordu, direksiyondaki elimi alnına götürdüm ve ateşini ölçmeye çalıştım. Şükür ki ateşi falan yoktu, belki de dediği gibi akşama kadar dinlenirse, bu yorgun ve bitkin hâli geçerdi. Yeşil ışık yanınca gaza basarak ilerledim, mahalleye yaklaşık 5 dakikalık yol kalmıştı, eğer bir aksaklık çıkmazsa 5 dakikaya kadar evde olacağız.

Önüme sinyal vermeden kıran beyinsize bir ton küfrettikten sonra, yoluma devam etti. Sonunda mahalleye gelmiştik, hiçbir yere uğramadan direk teyzemle kaldığımız evin önüne geldim. Kimseyi bu hâlde çekemeyecektim, çok yorgundum, zihnim dolu doluydu, Akçın'da benim gibi bitkindi. Mahalle sıcaklığı iyiydi hoştu da, birde hâlden anlasalar ne güzel olacak. Uzun zaman görmeyince belki bir saat lafa tutuyorlardı, işin varmış yokmuş onlar için pekte önemli değildi, işte bu yüzden mahalleye fazlasıyla gelmeyi sevmiyorum. Üniversite bitip, şirketin işleriyle ilgilenmeye başladıktan sonra, teyzemle kaldığımız evden ayrılıp başka bir eve çıkmıştım. Buradan işe gidip gelmek zor ve zaman kaybı oluyordu, trafiğin yoğunluğu nedeniyle ulaşım sıkıntıydı, şirkete yakın bir bölgeden genişçe bir ev aldım. Teyzem ve Akçın geldiklerinde kalabilmeleri için ve elbette bende rahat edebilmek için.

Arabayı durdurup, çantamı ve kabanımı alarak arabadan indin ardından Akçın'ın tarafına dolanarak onun kapısın açtım ve onu seslemeye başladım. Üçüncü seslenişimde gözlerini açtı ve önce etrafına bakındı sanırım nerede olduğunu algılamaya çalışıyordu, nerede olduğunu algılayınca; "Geldik mi?" diye sordu kısık ve çatlak bir sesle. Uyuduğu için sesi kısılmıştı bazen bana da oluyordu.

"Evet, hadi in. Yavaş ve dikkatli ol!" diyerek onu uyardıktan sonra koluna girdim ve onu arabadan yavaş yavaş indirdim. Daha sonra koltukta kalan eşyalarını aldım ve kapıyı kapatıp, arabayı kilitleyip yeniden koluna girerek apartmana doğru yürüdüm. Neredeyse 2 aydır gelmiyordum, teyzemle sık sık telefonda konuşuyorduk ve o benim evime geliyordu. yoğun bir dönemden geçtiğim için evden işe, işten eve yapıyordum. Herhangi bir sosyal aktiviteye bile dahil olamıyordum.

Bina eski olduğu için ne yazık ki asansör yapmamışlardı, üçüncü kata kadar merdivenlerden çıkacaktık. O merdivenleri çıkmak ölüm gibiydi, gerçekten yorucu oluyor üstelik şu an çok yorgunduk ve bu merdivenleri çekecek havada hiç değildim. Keşke benim eve gitseydik ya, buraya gelmeseydik. En azından asansör vardı, bu dediğimi Muhlise teyze duysa direk laf sokardı bana.

"Siz gepegenç hâliniz ile şuncacık merdiveni çıkamıyorsunuz, biz ne yapalım?" diye azarlardı beni.

Sonunda düşe kalka üçüncü kata geldik, anahtar yanımda olmadığı için zili çaldım. Birkaç dakika sonra teyzem üzerinde çiçekli mutfak önlüğü, başında tülbendi ile kapıyı açtı.

"Kuzumm, hoş geldiiin!" bir sevinç nidası atınca gülmeden edemedim, fazlasıyla özlemiş. Akçın'ın yüzünü ve benim ona destek olduğumu görünce mutlulukla parıldayan yüzü, endişeyle parlamaya başladı, hissettiği endişe gözlerine kadar ulaşmış ve gözlerinde korku olarak beden bulmuştu.

DUHÂHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin