İyi okumalar...1 ay sonra...
İstanbul'a geleli bir ay olmak üzereydi ya da olmuş muydu hiç farkında değildi. İlk günler Emine'nin verdiği yeni telefonla istemsiz sürekli Erzurum haberlerine bakıyordu. Hiçbir şey göremeyince onlara da bakmayı bırakmıştı. Ev , aileye gelecek olursa... Misafirin ömrü üç günmüş misali bir hava vardı artık kendisine karşı. Sanki onlardan biriymiş , yıllardır görüşmedikleri bir akraba, bir tanıdık gibi... En garibine giden de paylaşılamaması olmuştu. İki gün burada kaldıktan sonra Emine onu da alıp kendi evine geçmek isteyince Hayriye Hanım izin vermemiş burda kalacak demişti. Emine bir iki usulünce çıkışsa da onu ikna edememiş kalmasına izin vermişti. Emine gittiği zaman oluşan yalnızlık ve korku gün gün azalmış sonunda da yok olmuştu. Kimse ardından arayıp sormayınca olanları zihninin en ücra köşelerine attı.
Yarım saattir oturup daldığı ada masadan fırının sesiyle irkilerek toparlandı kalktı. Yanmaz mutfak eldivenlerini eline geçirip kapağını açarken Ömür elinde yumurta sepetiyle mutfağa geldi. " Off mis gibi kokmuş burası."
Sepeti tezgaha koyup fırındakini alan Mine'nin yanına gitti, yemek için sabırsızlık gösterdiği hindi dolmayı izledi.
" Allah'ım ne olur hocamın dediği gibi olsun. Bak bu sefer her şeyi düzgünce yaptım kendimden bir şey katmadım sen de gördün." diye yukarı doğru konuşan Mine'ye gülerek baktı Ömür.
"Bence mükemmel gözüküyor." diyerek de iltifatını etti. Diğerleri gibi Ömür de ona alışmış çok sevmişlerdi. Nar gibi kızarmış hindiye hayranlıkla bakarken kokulara gelen Zeynep ilk masadakine sonra onlara baktı. " Ohaa çok güzel!"
Ömür saatine baktı. " İlyaslar gelirler birazdan hazırlayalım hadi."
Zeynep dolaplara yönelerek " Hemen hazırlayalım hemen! Bu şeyin tadına bakmak için can atıyorum. Yenge babaannem nerde?" dedi.
Servisleri indiren Ömür " Kümesin orda kaldılar ben eve geldim canım." diye cevapladı.
Mine: Akşam oldu niye ordalar hâlâ?
Zeynep: Aynen.
Ömür: Bilmiyorum. Hatice abla bir şeyler anlatıyordu akrabalarla ilgili. Ben tanımıyorum henüz.
Zeynep telefonunu çıkarırken " Merve ordamıydı?" diye sordu.
Ömür: Evet canım.
Tam arıyordu ki sesleri duyuldu geldiklerini anladılar. Olduğu yerden girişe doğru seslendi Zeynep. " Merve koş! Al şunları."
Her şey hazırlanıp son rütuşlar yapıldığında kapı çaldı. Zeynep hemen yerinden kalkıp giderken Mine de onun kadar olmayan bir hız da arkasından gitti. İlk giren babasına sarılıp " Hoş geldiniz ve acele edin." dedi. Kenara geçen Hızır ona baktı. " Ne oldu kız?"
Zeynep: Amcacım hoş geldin. Baba hadi git ellerini yıka! Oo Haşmet abiler de gelmiş . Çok rica ediyorum acele edin. Geberdim açlıktan ve o hindiye sadece bakmaktan.
Derdini anlayanlar güldüler. En son Ferman ve Hızır Ali girince kapıyı kapattı.
Hızır Ali: Bu koku ne?
Ferman: Her neyse çok güzel kokuyor.
Aşağı lavabodan ellerini yıkayıp gelen Haşmet'in arkasından Behzat'ta geliyordu. Kolonun önünde dudaklarını kemirerek bekleyen Mine'ye göz ucuyla bakıp geçip gitti. Bakışını gören Mine de gözlerini devirip yukarı doğru uzanan merdivene dikti. En son Alparslan inerken dayandığı yerden düzeldi .
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EDHO - BÜYÜK AİLE
RomanceHızır: Az önce tuhaftık şimdi muhteşem olduk gördün mü Haşmet? Haşmet: Gördüm gördüm..çok şükür ..bin şükür.. 🌸 iyi okumalar.. Sürç-i lisan edersek affola..