Eskiden bir dahi olduğumu düşünürdüm.Herkesten hızlı bir şekilde geliştim. Mana üzerinde kontrolüm diğer insanlara göre çok daha iyiydi. Bu yüzden hep kibirliydim ama bugün Cardinal krallığı ve Galadriel krallığı arasında olan savaşta ne kadar aptal olduğumu fark ettim.Benden en az 10 yaş küçük olan bu çocuk. Manayı sanki bir uzvuymuş gibi kontrol ediyordu ve bindiği yaratık önüne çıkan her şeyi kül ediyordu. neredeyse 6 metre boyunda olan bu anka kuşu masmavi alevleri ile her şeyi kül ediyordu.Kanatlarından çıkan mavi alevler her şeyi tüketiyordu. Binicisi daha bir çocuk olmasına rağmen sanki onlarca yıl savaşmış bir savaşçı gibi yüzünde olan bu rahatlık ifadesi ahh ne kadar baksam sinirime dokunuyor. "O herifi öldürmek istiyorum."Diye çıkıştım. "Bu muhteşem değil mi?" Gerard adeta büyülenmiş gözlerle bakarken söyledi. "Bana sorarsan sadece gösteriş yapmak için oradan, oraya uçan bir kuş ve üstünde bir velet görüyorum." Söyledim." Ah hadi ama bu kadar sinirlenmeni gerektirecek bir durum yok" kolunu omzuma atmadan önce seslendi. " Bir velet ormanı yok ediyor ve biz burda onun yolu açmasını bekliyoruz, ne kadar güzel bir aktivite." Kolunu omzumdan atarken Gerard'a doğru baktım. Gerard anka kuşuna baktı. "Asil kan taşıyan bir aileden geliyor,onlar ne derse o olur bunu sende çok iyi biliyorsun Edward." Edeya kıtasındaki asil ailelerinden biri olan Fhenix ailesi anka kuşlarının binicileri ve Anka kuşlarının mana formülü olan sonsuz alev formülünü kullanıyorlar. Kayzer;Fhenix ailesinin belirgin özellikleri olan kızıl saçları ve mavi göz renklerini taşıyordu. Fhenix ailesi Cardinal krallığına bağlı en güçlü haneydi ve en büyük genç varisleri, Kayzer Fhenix. Her ne kadar sinirlensemde bu çocuk tek başına elflerle savaşıyordu. İnanılmaz bir savaştı elferin büyüleri mavi anka kuşuna yetişemiyorlardı, yetişen büyülerde yok oluyorlardı. tıpkı cehennemden bir kare gibiydi... Mavi anka kuşu devasa bir alev yağmuru ile en sonunda elflerin mana bariyeri ile korunan cephesini yok etmişti işte şimdi fırsat doğmuştu Gerard "ileri!!" Diye yüksek bir sesle bağırdı. Hızlıca öne atıldım kaçmaya çalışan elfleri kolaylıkla kestim ve yoluma devam ettim. Önümde oluşan devasa bir kargaşa oluşmuştu.Normalden daha fazla bir panik havası vardı o anda az ilerde koşan bir elf grubu gördüm.Şuana kadar savaştığım hiç bir elf bunlar kadar güçlü aura yaymıyordu,ama bu beni daha çok heyecanlandırıyordu ne kadar güçlü rakip o kadar tatmin edici bir savaş demekti. Üstümde devasa bir gölge oluştu,bu anka kuşuydu. Elf grubuna doğru devasa bir alev topu gönderdi,ama 4 elf geriye dönüp bir mana bariyeri yaratmıştı. Alevi durdurmak için elflerin kutsal alevi olan altın alevi kullandılar. İki yok edici alev birbiriyle çakışınca ikiside birbirini iptal etti. Bir elf askeri. "Prensi koruyun!!" Diye bağırdı.Bir Prens mi? Cephede mi? Oldukça saşırmıştım,sonuçta bizim ülkemizdeki prensler korkak gibi şatolarında saklanıyorlardı. "Elfler gerçekten onurlu varlıklarmış." Diye düşündüm. Hemen hızlandım ve elf grubundan biriyle kafa kafaya geldim.beni görünce oldukça şaşırmıştı, ama bi o kadar da öfkeliydi,o sırada anka kuşu geriye kalan elflerle savaşıyordu. Pençeleri ve alevleriyle herşeyi kül ediyordu." Lanet olsun." Yüksek sesle bağırdım. "Lanet olası velet kendinden başka kimseyi düşünmüyor." elf savaşçı ile beraber geriye doğru itildik. "Sanırım efendiniz sizi pek düşünmüyor." Elf savaşçı gülümseyerek söyledi.
"O velet benim efendim değil." Diye tükürdüm. Elfler mana üzerinde muazzam kontrolü vardı. Karşımdaki savaşçı buna büyük bir örnekti. Hemen rüzgarla kendini hızlandırdı, bana doğru saldırdı kılıcımla saldırısını bloke ettim ve hemen ardından bir metal çivi ile onu geri doğru çekilmesini sağladım.Elf savaşcı bana seslendi." Demek metali kontrol ediyorsun,
insanlar gerçekten tuhaf yaratıklar." Diye çıkıştı."En azından sizin gibi,çicekli böcekli saldırılarımız yok." Diye karşılık verdim. Elf savasçı buna karşılık yerden çıkan devasa bir kökle karşılık verdi. Kılıcımla ne kadar kesersem, keseyim. Durmadan yenileniyorlardı. elf savaşcı rüzgarı kullanarak hızını arttırdı.
Kılıçlarımızın çarpışma şiddeti,etrafda devasa bir ses dalgası yarattı. Elf savaşçı inanılmaz bir kılıç tekniği ile havayı deldi. "Lanet olsun..." Diye tükürdüm. Bu saldırıdan bir daha yersem,çekirdeklerim çok feci hasar görücekti.Bunun olmasına izin veremezdim.
Hemen son kalan manamı topladım ve etrafı demirden bir mezarlık gibi ucu sivri çivilerle kapladım." İşin bitti insan. Daha fazla kendini zorlamana gerek yok, burda ölüceksin." Elf savasçı aurası ile korku yayarak konuşuyordu. Hemen ilerde gelen bir çığlık sesi elf savaşçıyı endişelendirmişti. Beni göz ardı edip hemen sesin geldiği yöne doğru koştu. "Hey savaşın ortasındasındayız." Dedim,ama Elf savaşçı beni görmezden geldi. Peşinden koştum ama gördüğüm manzara karşısında ne yapacağımı bilemedim.İlk defa bu kadar dehşet verici bir şey görmüştüm. Her tarafta elf cesetleri ve parçaları,mavi alevlerle yanıp kül oluyorlardı. Elflerin korumakta olduğu Prens... Kafası bedeninden kopmuş bir halde,Kayzer'in elinde duruyordu. Bunu gerçekten bir çocuk mu yapmıştı.
İmkansız Kayzer yerde diz çökmüş elf savaşçısını gördü ve gülümseyerek ona doğru yaklaştı. Biraz önce beni öldürmek isteyen bu savaşçı şimdi tüm umudunu ve savaşma isteğini kaybetmiş bir şekilde. Korku ve hüzün içinde Efendisinin cesedine bakıyordu. kayzer elf savaşçısının yanına gidip,suratına tekme attı. Elf savaşçı bu tekmeye karşılık bile vermedi. Kayzer'in tekmesi ile yerde yapışmıştı. "Prensin acı ve korku içinde onu öldürmemem için af dilerken nerelerdeydin." Diye gülerek konuşuyordu." Onu görmeliydin,sizin korkusuz dediğiniz Prensiniz bu kadar aptalca bir ölüme doğru koşuyordu." Kayzer elf savaşçının karşılık vermesini bekliyordu,ama elf savaşçı tepki bile vermiyordu. Kayzer onu tekmelemeye devam ediyordu. Açıkçası cok fazla sinirlenmiştim. Karşımızdaki düşman bile olsa bu kadar kötü muamele görmeyi hak etmiyordu.Öne doğru atıldım ve Kayzer'in kolundan tuttum."Artık yeter,elfi yeterince hırpaladın bu kadarı yetmezmi Efendisinin ölümü onu nasıl bir halde bıraktığını,
görmüyor musun?" Kayzer beni geriye doğru itti." Çek o pis ellerini üzerimden,senin gibi işe yaramaz biri nasıl olursa bana dokunmaya cürret eder!!" Diye tükürdü. Kılıcını çekti ve bana doğru saldırdı,saldırısından kaçındım. Ona doğru hamle yaptım,hemen saldırımı engelledi. Birrden vücudunu kızıl bir mana örtüsü sardı. Fhenix ailesinin sonsuz alev formülü yakından görmek bile ürperticiydi.
Özellikle yaydığı aura bedenim bu savaşı kazanamayacağımı söylüyordu, ama kaçamazdım. Bu haddini bilmez velete bir ders vermeliydim. Hemen saldırıya geçtim. Kılıçlarımız birbirleriyle çarpıştı cebimden bir hançer çektim ve kayzer'e doğru fırlattım, ardından Demirden çivilerle etrafını
sardım,böylece kaçacak yeri olmadığını,
düşünüyordum.Galiba bana öyle geliyordu. Devasa alevlerle önüne çıkan her şeyi yiyip bitirdi. Kafasını kaldırıp bana baktı ve "senin gibi bir aptal benim alevlerimi aşabileceğinimi sandı." Diye sakin bir ses tonu ile konuştu alevlere şekil vermeye başladı. Alevlerden oluşan 4 yılan üstüme doğru geldi. Sıcaklık çok fazlaydı ,hemen burdan kaçmaya calıştım ama alevler tüm ormanı yok ediyordu. Önüne çıkan herşeyi yiyip bitiriyordu. Hemen topraktan oluşan bir duvar yarattım kendime, ama alevler duvarı kolaylıkta tüketiyordu. Alevler o kadar sıcaktı ki. Dayanılmaz bir ortamdı, adeta cehennem yer yüzüne gelmişti. Sebepsiz bir şekilde ,Anka kuşu yerinden kıpırdamıyordu. Kayzer'in bana saldırmasına rağmen,
Anka kuşu'nun sessizce izlemesiydi. Normalde Efendisinin saldırdığı kişiyi,şuana kadar parçalaması gereken yaratık. Sessizce kavgamızı izliyordu.Tek çarem pelerinime güvenmekti ısı dayanıklı olsa bile,
böyle bir aleve karşı direnmekte zorluk çekiyordu. Kalan manamı ayaklarıma topladım ve bir hamle yapmak için doğru fırsatı bekledim. Kayzer öldüğümü düşünüp alevleri kesti. Pelerinim manamı gizlediği için sanşlıydım, mana izimi takip edemiyordu. Kayzer arkasını döndü ve Anka kuşuna doğru gitmeye başladı. "İşte beklediğim fırsat." Diyerek. Saldırdım Kayzer'e yetişmek üzereyken, Anka kuşu bir anda kafasıyla önüme geçip üstüme alevler yağdırdı.Yere yapışmıştım.Vücudum eriyordu,burda bitiyor muydu? Gerçekten ölüyordum.Kayzer hafif adımlarla yanıma doğru yaklaştı ve yere tükürerek." Hak ettiğini buldun böyle sinsi saldırıların bende işe yarayacağını mı? Düşündün gerçekten." Kayzer bana arkasını dönüp gidiyordu. Sonn anlarımın aptal bir veletle geçtiğine inanamıyorum. En azından düzgün bir şekilde ölseydim. Gözlerim yavaşca kapandı, kendi kendime.
"Daha aydınlık bir yer bekliyordum." Diye düşündüm. Bir anda gözlerim açıldı." Tebrik ederim Leydim,bir oğlunuz oldu." Ne oğul mu? Kim? Neler oluyor burda.Yeniden mi doğdum ama nasıl." Diye çıkıştım. Beni doğuran kadına doğru baktı. İnci gibi beyaz saçları ve bir yakut gibi kırmızı gözleri vardı. Gözlerinde hem yorgunluk,hemde sevinç bakışları, hayatımda hiç bu kadar güzel gözler görmemiştim. Yanında duran diğer kadına baktım, hizmetli gibi giyinmişti ve tuhaf tuhaf hareketleri vardı.Kapı açıldı,
hizmetli hemen eğildi. " Hoş geldiniz,Patrik sizi tebrik ederim. Sağlıklı bir oğlunuz oldu." Diyerek yavaşça başını kaldırdı." Karşımda duran kişi benim babam demek." Diye düşündüm. Saçları bir kömür gibi siyah renkliydi. Tıpkı bir model gibi keskin yüz hatları vardı.
Gözleri beni elinde tutan kadın gibi yakut gibi kırmızı gözleri vardı,Ama beni elinde tutan kadın gibi değildi.
Bakışları daha sert ve korkutucuydu.Bana baktı ve ses vermeden arkasını dönüp gitti."Tanrım insan birazda olsa sevinir Aenys ." Diye çıkıştı. Beni doğuran kadın.Arkasına bile dönme zahmettinde bulunmadan kafasını çevirip,tek gözüyle bana doğru baktı. "Bu sevinecek bir durum değil, hala savaştayız.İblisler kapımıza kadar dayandı,şuan Edeya ne kadar karmaşık olduğunu çok iyi biliyorsun." Kafasını çevirip yoluna devam etti. biyolojik annem sinirlenmişti. bunu fark eden hizmetli onu sakinleştirmek için" Leydi Reyla bildiğiniz gibi savaştayız. Patrik Aenys çok meşgul ,o yüzden bu davranışlarını göz ardı edin lütfen." Diyerek sakinleştirmeye çalıştı. "Demek annemin adı Reyla babamın adı Aenys."Bir iç çektim ve " tekradan doğduğuma hala inanamıyorum. En azından Edeya'da olduğumu biliyorum,ama odanın büyüklüğüne bakarsak soylu bir aile olmalı."Diye düşündüm. Reyla beni alıp beşiğe bıraktı ve anlımdan öptü."İyi ki doğdun Rhaegal ."Dedi."Demek adım Rhaegal en azından muhteşem bir annem var diye düşündüm." Reyla hizmetli kıza döndü." Helena gelip Rhaegal'la ilgilenir misin. Hemen geleceğim." Dedi ve Helena benim yanıma geldi. bana baktı." Genç Efendi Rhaegal Dragonblood. Sizin gibi birisi büyüyünce bu ailenin sıradaki Patriklerine aday olucak." Diye söylendi.Helena bunu söylerken bi anda saşırdım.
"Dragonblood mu?Edeya yaşayan en asil ailelerden biri mi. Ejderhalara binen aile,kafam karışmıştı. Daha yeni ölmüştüm ve yeniden doğmuştum. Üstüne Dragonblood ailesine mi reankarne oldum."Tanrım daha neler olucak diye düşünürken kapı açıldı. Reyla içeriye girmişti. " Benim küçük Rhaegal'ım ne yapıyor."beşiğe doğru gelirken mutlu bir şekilde söyledi. "Ne yapabilirim ki. acaba bu bedenle."Kendi kendime düşündüm.Reyla beni kucağına aldığında,
zırh benzeri bir kıyafet giymişti. Odadan çıktık, kocaman bir salonu vardı. her tarafı Ejderhalarla süslenmişti. "Gerçektende dragonblood ailesine mi reankarne oldum. Buu küçük kalbim bunlara dayanamaz." Diye düşünürkenkapıdan çıktık. Dışarda bizi devasa bir Ejderha bekliyordu. Zümrüt gibi yeşil renkli pulları, tıpkı bir gökyüzü gibi masmavi gözleri vardı. tek cümleyle muhteşem bir Ejderhaydı. Devasa dişleri ve bakışları öldürücü bir aura yapıyordu. Reyla bana baktı." Hazır mısın?" Dedi. "Ne-Neye hazır mıyım?" Ejderha'nın sırtına bindi. Eyerdeki ipleri tuttu. "Gidelim Aurora."Dedi. Ejderha kükredi ve
havalandı."Bu gerçek mi? Daha bir kaç saat önce doğdum. Beni Ejderha'nın sırtına bindirip gökyüzüne mi çıkarıyor.Bu kadın çıldırmış." Ejderha yükselmeye devam etti.Kanadını her çırptığında resmen gökyüzünün efendisi benim diyordu. Bulutların üstüne doğru çıktı ve devasa bir kükreme etrafa yayıldı.
İnanılmazdı,gökyüzünü hiç böyle görmemiştim.Güneş o kadar parlaktı ki bakmadan duramıyordum. Reyla bana bakarak." Bu muhteşem değil mi? Artık gezimiz bitmek üzere ." bunu dediği anda,içimde bir ürperti oluştu ve Ejderha bi anda dalmaya başladı."Bu kadın çıldırmış." Dedim. Kendi kendime, Ejderha kanatlarını gerdi. Aşağı doğru süzülürken Reyla mana ile vücudumu destekledi. Ejderha havayı deldi ve ses hızını aştı. Deniz'in üstüne geldiğinde, kanatlarını açtı. Sakince uçmaya başladı, bu inanılmazdı."Bu Dragonblood ailesinin gücümü." İlerde beni neyin beklediğini daha da merak ediyorum. Önümdeki manzara beni gerçekten bu kıtada yaşamadığımı düşündürdü. 30 yaşıma gelmiştim ama hayatımda hiç bu kadar mutlu ve huzurlu hissetiğim bir an olmamıştı.Reyla her ne kadar çılgın biri olsada muhteşem bir ejderha binicisiydi ve ejderhası Aurora inanılmazdı.Güneşin batışını izlerken devasa Dragonblood arazisine baktım.İnanılmaz derece muhteşemdi. Her tarafında ejderha heykelleri ile süslenmiş araziler ve devasa bir dağ vardı. Dağ'ın hemen altında Dragonblood malikanesi vardı. Malikaneyi kaplayan, iki devasa Ejderha kanatları ile muhteşem duruyordu.Ne kadar hayal olduğunu düşünsemde bu gerçekti. Gerçekten yeniden doğmuştum ve Dragonblood ailesinin bir çocuğu olmuştum. Reyla beni geri beşiğe bıraktı." İyi geceler Rhaegal." Dedi ve anlımdan öptü.Pencereden dışarı bakıp" bu hayatımda yapamadığım her şeyi yapıcam ve Kayzer Fhenix seni parçalarına ayıracağım." Diye yemin ettim kendi kendime...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ejder Soyu (1. Kitap )
Fantasy(2. Kitap yayında ) Sıradan bir paralı asker olan Edward öldükten sonra edeya kıtasının soylu ailelerinden biri olan Dragonblood ailesinin en küçük çocuğu olarak doğar. Edward yeni yaşamındaki maceraları ve en küçük oğul olmanın getirdiği zorluklar...