RHAEGAL
Çoktan sabah olmuştu. Yataktan çıktım ve üstümü değiştirdim. "Günaydın." Tessarion zihin mesajı yolladı. "Sanada günaydın." Altın ejderham gölgemde değildi. "Şuan nerdesin." Dışarıdayım." Şaşırdım.
"Bu küçücuk odadan nasıl devasa cüssen ile çıktın?"
"Rouge bana gölgeden gölgeye seyahat etmeyi öğretti."
"Vay canına bu baya güzel bir yetenekmiş." Diye düşündüm. "Bende beğendim." Odandan çıktım ve dışarıya çıktım. "Bugün hava çok güzel." Askerler günlük antrenmanını yapıyordu. "Genç Efendi Rhaegal." Sesin geldiği yöne baktım. "Usta Cain." Hemen yanına koştum. "Sizi görmek ne güzel." Dedim. "Asıl bu soruyu benim size sormam gerekiyordu." Cain gözleriyle beni süzdü. "Son zamanlarda adınızı her yerde duyuyorum." Gülümsedim. "Sadece biraz fazla savaşlarda ön saflarda duruyorum." Dedim. "İlk geldiğinizde kötü bir ünle başlamıştınız ama şuan sizin adınızı duymayan kan şövalyesi yok." Evet ilk seferimde buraya geldiğimde askerler benim hakkımda kötü dedikodular yapıyordu ama şimdi düşündüğümden daha çabuk kötü şöhretimi düzelttim. "Bugün ne yapıyorsunuz?" Diye sordu. "Aslında antrenman yapıp ardından amcamın yanına gidecektim." Cain gülümsedi.
"O zaman bir antrenman maçına ne dersiniz." Cain eline bir kılıç aldı. "Memnuniyetle." Boyut rünümden siyah kılıcımı çektim. Antrenman alanına gittik.
"Hazır mısınız?" kılıcımı kaldırdım. "Her zaman hazırım." Cain gülümsedi. Birbirimize doğru hızlıca saldırdık. Kılıçlarımız çarpışması sırasında çıkan sesler tüm avluda yankılandı. "Eskisinden daha da hızlanmışsınız." Cain beni geriye iterken söyledi.
"Öylemi?" Rüzgar adımlarını kullanıp arkasına geçtim.
Cain anında tepki verdi. "Bu muhteşemdi." Kılıcıma kan alevleri yükledim. Cain alevlerden kaçınmak için geriye doğru adım attı. Üç vuruş tekniğini kullandım.
Yaptığım hızlı saldırıları Cain hepsini savuşturdu.
"Tekniği iyice geliştirmişsiniz." Cain'i görmezden gelip etrafımdaki rüzgarı topladım. Rüzgarlardan oluşan üç bıçak yolladım. Cain bıçakların hepsini kılıcı ile yok etti. "Hala eskisi gibi muhteşemsiniz usta." Cain eskiden gücünü bastırıp saldırırdı ama şimdi ise gücünün yarısına kadar saldığını hissedebiliyordum.
Rüzgar adımlarını kullandım ve arkasına doğru geçtim. Cain anında tepki verdi ve saldırımı savuşturdu. Yerdeki toprağı kullanarak devasa kayaları üzerime fırlattı. Kılıcımla, kayaların hepsini kolaylıkla kestim. Tüm vücuduma kan alevleri ile donattım ve Cain'in üzerine doğru tekrardan saldırdım. Cain toprağı manipüle edip etrafta taştan kazıklar oluşturdu. "Ejderha alazı." Kan alevlerinden oluşan ejderhalar, taştan oluşan kazıkları yok etti. Etrafı toz bulutları sardı. Rüzgar adımlarını kullanıp Cain'in arkasına geçtim. Cain bu sefer şaşırmıştı ama yinede anında tepki vermeyi başardı. Geriye doğru zıplayarak bir kaç adım attım. "Eski halinizden eser yok Genç Efendi." Cain ayaklarına mana topladı ve üzerime doğru hızlıca saldırdı. Saf manayı kullanıp ayaklarındaki manayı kestim. Cain yavaşlamaya başladığı sırada saldırdım. "Delici kasırga." Derin bir nefes alıp tekniğinimi ateşledim. Cain kendini sağa doğru çevirip tekniğimden kaçındı. Nefes nefese kalmıştım. Cain beni alkışladı. "Bu yaşta bu güç ilerde Patrikten bile daha güçlü olabilirsiniz." Dedi.
"İltifatların için sağol ama daha seni yenemedim." Dedim. "Üzgünüm ama kaybettiniz." Şaşırarak baktım.
"Ne?" Cain gülümsedi. "O teknikler çok fazla mana harcıyordu değil mi?" Cain haklıydı manam neredeyse bitiyordu. "Hala ayaktayım" alaycı bir şekilde söyledim. "Emin misiniz?" Cain tüm manasını saldı ve içimde bir korku oluştu. Öldürme niyeti o kadar kuvvetliydi ki. Dizlerim titriyordu. Çekirdeklerimdeki manayı tüm vücuduma gönderdim vücudum yere düşmekten kısa süreliğinede olsa vazgeçti ama Cain her adım attığında daha da kuvvetli şekilde öldürme niyeti yansıtıyordu. Yutkundum. "Lanet olsun, dayanamıyorum." Cain gülümsedi ve öldürme niyetini durdurdu. "Sanırım gerçekten dayanabiliyorsunuz." Yere yapıştım ve derin bir nefes aldım. "Bu çok güçlüydü." Nefesimi düzenlemeye çalıştım ve yüzümdeki terleri sildim. Cain elini uzattı. "Bir gün herkesten çok daha güçlü olacaksınız." Dedi. Askerler bir anda alkışlamaya başladılar. "Ne zamandan beri burdasınız." Şaşkınlıkla sordum. "Başından beri." Aralarından biri söyledi. "Gerçektende dedikleri kadar varmışsınız." Bir ses yükseldi. "Siz gerçektende Komutan Cain'i tüm gücünü salması için zorladınız." Dedi. "Aslında daha gücümün yarısından biraz fazlasını saldım." Askerler ve ben şoklar içinde kaldık.
"Nasıl bu kadar güçlü olabilirsiniz." Şaşkınlıkla sordum. "Patrik ve Lord Corlis tarafından iyice eğitildim." Cain'in bir canavar olduğunu biliyordum ama bu denli bir canavar olacağını hiç düşünmemiştim. "Gerçekten heyecanlı bir savaştı." Tessarion zihin mesajı yolladı. "Bu herif bir canavar." Dedim. "Biraz güçlüydü." Altın ejderham ciddi bir şekilde sordu. "Ne?" Şaşkınlıkla sordum. "Gerçekleri söyledim." Tessarion gerçektende yalan söylemiyordu.
"Amcanı görmediğin için onun gücünü bilmiyorsun ama ben gördüm Amcan bir canavar." Dedi.
"Eğer Amcan böyle ise Patrik'i hayal bile edemiyorum." Tessarion haklıydı amcamı doğru düzgün savaşırken görmedim sadece altın ejderhamın anılarından gördüğüm kadarıyla Yarı Tanrı alemine geçip beni durdurduğuydu. "Ve o kolundaki rün eğer onu kontrol edebilirsen gereğinden fazla sana güç getirecektir." Dedi. "Bu bilgece sözleri neye borçluyuz peki." Alaycı bir sesle söyledim. "İçimden bir bilge çıkmış olabilir." Gülümsedim. "Amcam nerde onu gördün mü?" Tessarion gölgemden çıktı. "Evet, antrenman yaptığımız mağarada." Ayağı kalktım.
"Usta Cain o zaman bir sonraki görüşmemize kadar kendinize iyi bakın." Cain gülümsedi. "Bir sonraki görüşmemizi ve yarım kalan savaşımızı iple çekiyorum." Ejderhama bindim ve havalandık.
"Yoruldum." Güne daha yeni başlamıştım ama Cain'le karşılaşıp bütün enerjimi sömüreceğini hiç düşünmedim. "Biraz dinlen aşağıya indiğimizde vaktin olmayacak." Kendimi Tessarion'un eyerine yasladım.
"Gökyüzü çok güzel görünüyor." Elimi kaldırdım.
"Acaba Gerard şuan nasıldır." Diye düşündüm. Eski arkadaşımı görmeyeli uzun zaman olmuştu şuan nerde ve nasıl olduğunu bilmemek beni endişelendiriyordu. Çekirdeklerime dokundum son zamanlarda gelişimim oluyordu ama daha fazla acı hissetmeye başlamıştım.
"Bu bedenle bile yıldızlarım zorlanıyor." Diye düşündüm. "Bu senin suçun." Tessairon zihnimden konuştu. "Büyülü enerjiden ve saf manadan yıldız yaptın iki enerji birbirine üstünlük kurmaya çalışırken seni tüketiyor." Altın ejderham haklıydı güçlü yıldızlar yapmış olabilirdim ama çok dengesizlerdi bundan dolayı bedenim dahada zorlanıyordu. "Normal bir insan bedeni olsaydı şuana kadar çoktan ölmüş olurdum." Dedim. "Normal bir bedenin olsaydı öyle bir yıldız bile yapamazdın." Altın ejderham karşılık verdi. "Evet, haklısın." Tessarion alçalmaya başladı.
Kendimi doğrulttum. "Sonunda geldik." Tessarion benim için bilerek yavaşça uçtu ama düşündüğümden daha sıkıcı bir hal almıştı. "Biraz dinlendin mi?" Kendimi esnettim. "Evet, hiç yoktan iyidir." Dedim.
Altın ejderham gölgeme girdi ve mağaraya doğru girdim. Amcam etrafa geçen seferki savaştan aldığımız kristaller eklemişti. "Bunlar ne için." Amcam mağaranın ortasında duruyordu. "Ah geldin mi?" Amcam bana döndü. "Evet, geldim." Kristallere dokundum. "Bunlar senin eğitiminde kullanacağımız materyaller." Kristallerde oldukça yüksek bir mana seziyordum. "Bunları ne için kullanacağım ki?" Amcam kristale dokundu. "Bunlar aşırı derecede mana içeriyor, bunları özümsersen ve aynı anda yıldızlarındaki manayı tüketirsen diğer yıldızına geçmek eskisinden biraz daha kolay olur." Amcamın dediği mantıklıydı. Eğer çekirdeklerimdeki manayı tüketirsem ve etrafımdaki manayı durmadan özümsersem bedenim yeni bir yıldıza ihtiyaç duyacaktır ve bu yapımını daha da kolaylaştıracaktır.
"Bu gerçekten muhteşem bir fikir." Amcam gururlandı.
"Ve senin bir avantajın daha var." Kaşımı kaldırdım.
"Avantaj mı?" Amcam sağ kolumu kaldırdı.
"Elindeki bu rün sana yıldız yapmanda en büyük yardımcın olucaktır." Elimdeki rüne baktım Barachel'in bana verdiği zaman aklıma geldi.
"Yeni yıldızımı yapmak için sabırsızlanıyorum." Elimi sıktım. "Sana güveniyorum Amca." Amcam gülümsedi.
"Hadi o zaman gel bakalım." Amcam çekirdeklerimi tuttu. Önceki dövüşten sonra az kalan manamıda çekti.
Yılan rünü aktifleşti ve durmadan mana çekmeye başladı. Amcam hızlıca bana doğru saldırdı. Etrafımdaki manayı kullanıp saldırısına karşılık verdim. "Düşündüğümden daha iyi." Ruzgar parçacıklarını ayaklarımın altına topladım ve rüzgar adımını kullandım amcamın arkasına geçtim ve sert bir yumruk attım. Amcam ileriye doğru fırladı ama
Kendini hemen düzeltti. "Dediğimi anlamış gibisin." Gülümsedim. "Evet, azda olsa çözmeyi başardım." Yeniden birbirimize saldırdık. Yumruklarımız birbirine çarptığında mağara sallanmaya başladı.
"Daha güçlü." Amcam diğer yumruğunu bana yolladı. Diğer elimi kullanıp onu tuttum. Gücü karşısında yere yapışıyordum. Ayaklarımın altındaki yer kırıldı. Bağırdım ve amcamı geriye doğru atmayı düşündüm. Ama onun yerine amcam bileğimden tutup beni havada ters çevirdi. Neler olduğunu anlayamadan yere yapışmıştım. "Bu güzeldi." Elimi kaldıracak gücüm kalmamıştı ve yılan rünü kaybolmuştu bile. Amcam elini uzattı. "Bence çok iyiydin." Elini tutup yerden kalktım. "Sana öyle geliyor olmalı." Dedim.
"Seni yerinden bile kaldıramadım." Amcam ufak bir kahkaha attı. "Şuanki halinle beni mi? Devirmeye çalışıyorsun." Dedi. "Daha sana tam gücümü bile göstermedim." Amcam manasını saldı. On yıldızının tamamı gözüktü. Mavi renkli on yıldız hepsi büyülü enerjiden oluşmuştu. Diğer yıldızlara göre daha büyüktüler bunu nedeni belliydi. Yarı Tanrı alemi. On yıldızdan ötesi olmadığı bilinir, vücut yeni bir yıldız yaratmak yerine manayı diğer yıldızların etrafına toplar ve onu daha da büyük hale getirir. Ailelerden gelen mana formülleri burda dahada etkili olmaya başlar. Çünkü formül yıldızların gelişiminde büyük rol oynar. Tıpkı bizim Kızıl kan formülümüz gibi direkt olarak vücudumuzu güçlendirir böylece manayı daha kolay kullanıp depolayabiliriz. "Pekala hadi devam edelim." Amcam yanıma yaklaştı ve manamı yeniden çekti. Yılan rünü yeniden aktif oldu. Tekrardan birbirimize saldırdık. Rüzgar adımlarını kullanıp amcamı şaşırtmaya çalıştım ama beni fark edip karşı hamle yaptı. Tam karın boşluğuma doğru sert bir yumruk. Vurmanın etkisi ile bir kaç kemiğim kırıldı ve ağzımdan kanlar çıktı. "Çok mu sertti?" Amcam alay edercesine söyledi. "Beni öldürmek gibi bir niyetin mi var?" Amcam güldü. "O şey aktif olduğu sürece böyle bir saldırıdan kolay kolay ölmezsin." Amcam haklıydı yılan rünü aktifti ve beni iyileştiriyordu. Ayağı kalktım ama dengemi kaybettim ve yere düştüm. Amcam halime bakıp eğlenirken, yılan rünü parlamaya başladı ve etrafımdaki kristallerden mana çekmeye başladı.
Amcam bir anda ciddileşti ve beni izledi. Büyülü enerji ve saf mana kalbimin etrafına doğru çekilmeye başladı ve bir anda durdu. Amcam yanıma geldi ve heyecanla yıldızlarıma baktı. "Vay canına demek böyle oluyor, yeni bir yıldız oluşmadı ama neredeyse oluşacaktı." Yılan rünü kayboldu. "Sanırım böyle devam edersek kısa sürede diğer yıldızını oluşturabilirsin." Amcam elini uzattı ve ayağı kalktım. Üstümü temizledim.
"Sanırım yeni yıldızımı oluşturma vaktim gelmişti." Amcam gülümsedi. Artık güçlenmeye başladım şuanki halimle bile neredeyse eski halime yetişmek üzereydim. Gülümsedim. İlerde ne kadar güçleneceğimi tahmin bile edemiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ejder Soyu (1. Kitap )
Fantasy(2. Kitap yayında ) Sıradan bir paralı asker olan Edward öldükten sonra edeya kıtasının soylu ailelerinden biri olan Dragonblood ailesinin en küçük çocuğu olarak doğar. Edward yeni yaşamındaki maceraları ve en küçük oğul olmanın getirdiği zorluklar...