RHAEGAL
Portaldan geçip evime geri geldim, sürekli Tessarion ile olan anılarım aklıma gelip duruyordu. Canımdan çok sevdiğim ve uğruna her şeyi yapacağım dostum benim için kendini feda etmişti.
"Unuttun mu? Senin için her şeyi yapmaya hazırım ben. Sen ne karar alırsan al her zaman seni destekleyeceğim, sen benim için herkesten daha değerlisin."
Bu sözler aklıma geldikçe yüzümde bir gülümseme ve gözlerimde yaşlar oluşuyordu. Malikenenin önündeki askerler beni gördüler ve kılıçlarını bana doğru doğrultular. Öldürme niyetimi saldım.
"Baelon öldü sizde aynı kaderi paylaşmak istemiyorsanız burdan hemen gidin."
Askerler beni dinlemedi ve üzerime doğru geldi. Bir iç çektim ve boyut rünümden kara kılıcımı çıkarmaya çalıştım... Düşünceler daldım kara kılıcımı Baelon'u öldürmek için kullanmıştımz, babamdan geriye kalan son eşyayıda kaybetmiştim.
"Sanırım başka çarem yok."
Manadan bir kılıç oluşturdum ve saldırdım, önüme gelen tüm kan şövalyelerini yok ettim. Ejderha dağından gelmeye başlayanlarıda kan alevlerine bırakıp yok ettim, yarım saatlik bir sürenin ardından tüm alan cesetler ile dolmuştu.
"Evim..."
Malikenin içine girdim, zayıf bir mana izi hissetim.
"Bu...? Anne..."
Mana izinin geldiği yöne doğru koştum, zindanlardan geliyordu. Rüzgar adımını kullanıp hızlıca gittim, annem zindanda elleri zincirlenmiş bir şekilde ve karnına saplanmış bir bıçakla yerde yatıyordu.
"Anne..."
Hızlıca onu yerden kaldırdım, annemin kızıl gözleri solmak üzereydi.
"Anne... Anne!!"
Göz yaşlarıma hakim olamadım ve ağlamaya başladım.
"Re....y"
Annemin sesi güçlükle çıkıyordu.
"Anne bana bak..."
Annem bana döndü, beni görünce yüzünde bir gülümseme oluştu. Elini uzatıp yanağıma dokunmaya çalıştı, elini tuttum ve yanağıma dokundurdum.
"Sana inanıyordum... Benim küçük oğlum."
Annemin gözlerindeki ışık söndü ve böylece ailemden geriye kalan son kişiyide kaybetmiştim... artık rüzgarda savrulan bir yaprak gibiydim. Sevgi duygumu kaybetmiştim onun yerine sadece görebildiğim tek şey hüzündü. Boğazımdaki hiç gitmeyen yumru daha da büyüdü, kalbim delinmişti... Ailemi ne kadar çok sevdiğimi şimdi anlamıştım.
"Neden ben... Tanrılar bana bir şans daha verdi ama neden böyle bir şekilde geri aldı."
Göz yaşlarım annemin yüzüne düştü, annemin dağınık saçlarını topladım.
"Beni bu dünyaya getirdiğin için teşekkür ederim Reyla... Sen dünyanın en iyi ve nazik annesiydin."
Kan alevlerini kullandım ve annemin cansız bedenini yaktım. Benim için önemli olan son kişide böylelikle elimde can vermişti, ellerim kanlar içinde kalmıştı. Tüm ailemin kanı ellerimdeydi, ne yapacaktım.
"Galiba o Succubus bana geleceği gösterdi," diye düşündüm.
Akademi sırasında gördüğüm hayallerin hepsinin gerçek olacağını tahmin etmemiştim, neden ben? İntikam peşinde koşacağım için miydi? Yoksa tüm yaptığım hatalar yüzünden mi? Ne yapmalıydım? Ölmek bir çare miydi? Ailemin yanına gitmeli miydim?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ejder Soyu (1. Kitap )
Fantasy(2. Kitap yayında ) Sıradan bir paralı asker olan Edward öldükten sonra edeya kıtasının soylu ailelerinden biri olan Dragonblood ailesinin en küçük çocuğu olarak doğar. Edward yeni yaşamındaki maceraları ve en küçük oğul olmanın getirdiği zorluklar...