Bölüm 17

482 44 8
                                    

RHAEGAL
Ejderha kalesine geldiğimden beri on gün olmuştu.
Genellikle günlerimizin hepsi sabahtan öğlene kadar eğitimle geçiyordu. Bugünde o günlerden farksız değildi. Kılıcımı sıkıca kavradım ve öne doğru atıldım.
Rakibim kan şövalyelerinden Kazuya White idi.
Kazuya ağır bir kılıç taşıyordu ama bu onu yavaşlatmıyordu, aksine düşündüğümden daha hızlıydı. "Düşündüğümden iyisiniz Genç Efendi."
İkimizde nefes nefese kalmıştık. "Sende o kılıçla beklediğimden daha hızlısın." Çenemdeki teri silerken söyledim. "Hadi son bir kez daha." Kazuya başını salladı. Kılıçlarımız birbirleri ile çarpıştı. Kazuya benden daha güçlüydü o yüzden sürekli kılıçlar çarpıştığında beni bir kaç adım geriye atıyordu.
Saf manadan oluşan bir kılıç yaptım kara kılıcımla birleştirip itmeye çalıştım. "Bu sefer seni yeneceğim."
Kazuya kılıcına mana yükledi ve beni geri itti, geri itmesi ile beraber saha dışına çıktım.
"Lanet olsun yine başaramadım." Kazuya yanıma geldi ve elini uzattı. "Bu halinizle bile buradaki çoğu şövalyeden daha iyisiniz." Elini tuttum ve ayağı kalktım. "Genç Efendi Baleon'dan bile daha yeteneklisiniz, Genç efendi Baelon buraya ilk geldiğinde saldırılarıma bile tepki veremiyordu ama siz tepki vermiyorsunuz ayrıca beni biraz da olsa zorladınız." Kazuya sahayı işaret etti. Kazuya'nın durduğu yerde küçük oyuklar oluşmuştu.
"Bunlar beni zorladığınızın kanıtı." Bir iç çektim.
"Sanırım gidecek daha çok yolum var." Kazuya sırtıma hafifçe vurdu. "Kendinizi bu kadar küçük görmeye gerek yok daha çok gençsiniz." "Ve avutmak gibi olmasın ama bütün ejderhalardan daha çok potansiyeliniz var." Kalenin kapısı açıldı. Bu gelen amcam Corlis'di. "Eğitim nasıl gidiyor Evlat."
"Alışmaya başlıyorum her ne kadar buradaki eğitim farklı olsada." Aslında bu bir yalandı daha kötü eğitimler gördüm. "O zaman ana salona gel görev vakti." "Ve bir duş al leş gibi ter kokuyorsun." Dedi.
"Anlaşıldı." Kazuya'ya el salladıktan sonra kaleye girdim ve odama doğru gittim. "Güzel bir gün öyle değil mi?" Tessarion zihin mesajı yolladı.
"Evet öyle güzel bir gündü ama aynıydı." Odamın kapısını açtım. "Evet bende de aynıydı sürekli devriye gezmekten oluşuyordu, yeni yerler keşfetmek güzeldi ama biraz da olsa yorucuydu." Üstümü çıkardım ve duşa girmek için hazırlandım. "Umarım amcam önemli bir mesele için çağırmıştır." Yavaşça suya girdim. "Umarım, bende biraz savaşmak istiyorum."
Suyun sıcaklığı beni benden aldı. "Vay canına... bu su çok iyi." Dedim. "Yinede Helena ile beraber duş almayı özledim." Gözlerimi kapattım, Helena ile duş aldığım zamanki anılar aklıma geldi. Bir anda yüzüme su attım."kendine gel şuan daha önemli şeyler var."
Çabucak kendimi yıkadım ve sudan çıktım ve ana salona doğru yürüdüm. Amcam boyalı masanın önünde elindeki belgelere bakıyordu.
"Geldin mi?" "Bugün antremanınız yarıda kestiğim için üzgünüm ama saha görevine çıkacağız." Dedi.
"Saha görevi mi?" Masanın üstünden bir belge daha aldı. "Canavar ormanlarına gideceğiz."
"Kızıl ay yaklaşmaya başladı, gidip ormanı temizlememiz lazım." Belgeleri bana uzattı.
"Kızıl ay mı?" Belgeleri elime aldım.
"Yılda bir olan bir ay dönüşümü, bu ay dönüşümü yüzünden canavarlar daha da saldırganlaşıyor."
"Korumamız gereken kasabalar ve insanlar var."
Belgelere baktığımda Canavar ormanlarına yakın kasabalar işaretlenmişti. "Lyden, Estren, Rowan kasabaları."
"Lyden kasabasına ben ve bir düzine birlik gideceğiz."
"Rowan kasabasına sen ve bir düzine birlik gideceksiniz." Amcam boyalı masada kasabaların üzerini ejderha şeklindeki taşlarla işaretliyordu.
"Ve son olarakda Estren kasabasına Cain ve bir düzine birlik gidicek." Cain'in adını duyunca şaşırdım.
"Usta Cain burda mı?" "Cain sınırdaki en büyük komutanlardan biri burda olması doğal." Onu görmeyeli uzun bir zaman olmuştu, benim üçüncü yıldız olduğumu duyunca şaşıracağını biliyordum.
"Şimdi gidip birliklerini topla" bana bir belge daha uzattı. "Bunlar senin birliğin onları bul ve ne yapacağın sana kalmış." Elimdeki belgeleri masaya geri bıraktım. "Anlaşıldı." Salondan dışarıya doğru çıktım. Kapıya doğru yol aldım.
"Sonunda biraz macera yaşayacağız." Tessarion zihin mesajı yolladı. "Evet sonunda biraz heyecan ve aksiyon bir arada olucak."
Kalenin kapıları açıldı ve dışarıya çıktım.
Kan şövalyeleri dışarıda bekliyordu.
"Kan şövalyesi Albert Brain ve ekibi kimler?" Şövalyeler bana baktı aralarından biri el kaldırdı ve ortaya çıktı. "Benim Genç Lord." Gülümsedim, bana mızrak fırlatan kişi suan tam karışımdaydı.
Elimi uzattım."Seninle bir ekip olduğum için kendimi şanslı hissediyorum." Albert elimi tuttu.
"Bende Genç Lord." Kılıcına baktım. "Gitmeden önce seninle kısa bir antrenman maçı yapmak isterim."
Albert gülümsedi ve küçümseyici bir bakış attı.
"Emin misiniz? Genç Lord, kendimi kısıtlamakta biraz amatörüm." Bir kahkaha attım ve ciddi bir şekilde baktım. "Ne tesadüf ? Bende öyleyim." Albert cevabım karşısında sinirleri bozuldu. Onunla bu antrenman maçı yapmamın nedeni belliydi, eğer lideri yenersem geri kalanında bana itaat edecektir. "Pekala o zaman başlayalım." Siyah kılıcımı çektim , Albert'te aynı şekilde kılıcını çekti. Şövalyelerden biri. "Başla." Dedi.
Albert hızlıca bana doğru atıldı. Kılıçlarımız çarpıştı.
Rüzgar adımını kullanıp onu geriye doğru ittim.
Albert şaşırmış gözlerle bana baktı. "B-bunu nasıl yaptınız." "Herkesin kendince teknikleri vardır, değil mi?" Albert cevabım karşında sinirlenmiş olsada, ona öylece söyleyeceğimi sanmıyordu herhalde.
"Gerçekten bunu kullanmak zorundamıydın. Akşam bize çok lazım olacağını bilmiyor musun?" Tessarion zihin mesajı yolladı. Tessarion haklıydı, şuan her bir rüzgar adım değerliydi ama bu maçı kazanıp onlara liderlik yapacağımı göstermem gerekiyor. Şövalyeler sadece onlardan güçlü kişilere itaat eder. Kılıcımın etrafını mana ile kapladım. Kara kılıç daha da uzun hale geldi.Hızlı şekilde saldırdım. Albert savuşturmaya çalışsada ard arda saldırmaya devam ettim. Albert yavaş yavaş geriye doğru itilmeye başladı. Tekrardan hızlı bir saldırı yaptım ve dengesini kaybetti. Karın boşluğuna sert bir tekme attım. Albert yere düştü ve kan tükürdü. Gözlerini açtığında şaşkınlık ve öfke bir arada bana bakıyordu. Kılıcımı Albert'in boynuna doğrultmuştum. "Ben kazandım." Herkes şaşkınlıkla bana bakıyordu. "Güzel maçtı." Elimi uzattım Albert elimi tutup yerden kalktı. Ekiptekiler gücümü gördüğüne göre artık emirlerime uyacakları yüzlerinden belli ediyordu. "Pekala o zaman söyle yapalım." Bakışlarımı ciddileştirdim.
"Herkes hizaya girsin." Şövalyeler şaşkınlıkla bana baktı. Öldürme niyetimi saldım. "Dediklerimi duymadınız galiba." Şövalyelerden biri önce çıktı.
"H-hayır Genç Lord, B-biz sadece komutan Albert'den emir alırız." Şövalye yaklaştım ve öldürme niyetimi dahada belirginleştirdim. "Artık yetki bende" dedim.
Şövalye tepkimden dolayı korktu ama geri adım atmadı. Kılıcımın kabzası ile sert bir şekilde karın boşluğuna vurdum. Şövalye dizlerinin üzerine çöktü.
Saçlarından tutup yüzüne baktım ve kulağına fısıldadım. "Bir daha emirlerime karşı çıkarsan seni öldürürüm." Şövalye korkudan hızlıca başını salladı.
"T-tamam efendim." "Şimdi yerine geç ve bekle."
"Hemen efendim!!" Şövalye hemen ayağı kalktı ve diğerlerine onu örnek alıp hizaya girdi.
"Hepiniz disiplinden yoksun gibi görünüyorsunuz, hepinizi tek tek eğitme gerekecek gibi duruyor."
"İlk önce hepiniz bu geceki savaşa hazırlanın."
Hepsinin yüzündeki ifade bariz bir şekilde belli oluyordu. Dokuz yaşındaki bir çocuktan emir almak , gururlarına yediremiyorlardı. "Eğer siz yönetmek istiyorsanız memnuniyetle savaşmaya hazırım." Kılıcımı tuttum. "Ama ölmeye hazır olsanız iyi olur."
Gözlerini korkutmak için Tessarion gölgemden çıktı.
Aurası dehşet verici şekilde korkutucuydu. Tessarion'u gören şövalyeler tedirgin oldular.
"Şimdi tekrar ediyorum." "Yönetimi devralmak isteyen biri varmı?" Şövalyeler sessizce baktılar. "..."
"Bende öyle düşünüyordum." Tessarion'un üzerine bindim. Albert öne çıktı. "Şimdi ne yapacağız komutanım." Gülümsedim. "En azından biri durumu çabuk kavradı." Tessarion zihin mesajı yolladı.
"Akşam için hazırlanın ve benden emir bekleyin."
Tessarion havalandı. "Onları eğitmek biraz zaman alıcak." "Haklısın ama onları düzgünce eğitirsek çok sadık birer askerlere dönüşebilirler." Altın ejderham dağın üzerine yükselmeye başladı. "Burdan manzara
daha güzelmiş." "Her zaman gördüğüm bir manzara."
Dedi. İblis diyarı ile Edeya arasındaki tek savunma hattına baktım. "Tek bir aileyiz ama Edeya kıtasının sınırını koruyoruz, sanırım insanlar bize çok güveniyor." Tessarion dağın tepesine kondu.
"Gücümüzden dolayı diğer haneler bizden çekiniyor."
Altın ejderham haklıydı, kıtadaki en güçlü haneyiz.
İnsanlar bizimle müttefik kurmak için herşeylerini feda etmeye hazırlar. Saatler yavaşça ilerlemeye başladı. "Artık gitme vaktimiz geldi." Tessarion dağdan aşağı inmeye başladı. "Sonunda biraz da olsa macera."
Altın ejderham heyecanlıydı. "Evet burda sıkılmaya başlamıştım, Corlis bütün yıl nasıl burda kalabiliyor anlamıyorum." Corlis amca, ona  gelen bütün evlilik tekliflerini reddedip ejderha kalesine yerleşmişti.
Sadece savaşmaktan zevk aldığını söylüyorlar.
"Aslında hakkındaki söylentiler doğru olduğunu düşünüyorum, sonuçta ejderhası Rouge'da tıpkı onun gibi savaşmaktan zevk aldığını söyledi." Kalenin avlusuna iniş yaptık. Sorumlu olduğum ekip orda beni bekliyordu. Ejderhamdan indim ve şövalyelere baktım.
"Hazır mısınız?" Hepsi bir ağızdan bağırdı. "Evet Efendim!!" gülümsedim. "Hepiniz benden daha çok canavarlarla mücadele ettiniz ve daha çok kızıl Ay'ı gördünüz." Tessarion zihnimden kahkaha attı, bunun doğru olmadığını oda biliyordu. Eski yaşamımda çok fazla canavarla mücadele etmiştim.
"Bügun görevimiz sorunsuz bir şekilde kızıl Ay'ı atlatmak, ne olursa olsun insanları koruyacağız."
Artık gitme vakti gelmişti, Tessarion gölgeme girdi.
"Hadi şimdi gidip biraz canavar keselim." Hepimiz portal kapısına doğru gittik, amcam ve ekibi orada duruyordu. Bize döndü. "İlk gerçek üst düzey koruma görevin için hazır mısın?"
"Düşündüğünden daha hazırım." Dedim.
"O zaman yarın görüşürüz." Amcam portal kapısına gitti ve kayboldu. Sıra bize gelmişti. Portalın yanındaki asker. "Rowan kasabasının koordinatları hazır."
Portal hazırlandı ve portalda doğru gittik.
"Artık bu bedenin sınırlarını daha çok zorlamanın vakti gelmişti." Kendi kendime söyledim.
Portala girdik ve Rowan kasabasına gelmiştik.
Sakin ve huzurlu bir kasabaydı. İnsanlar bizi görünce hem endişe hemde mutlu oldular.
"Hala zamanımız var, çevre hakkında bilgi toplayalım."
Kasaba'nın merkezine doğru gittik.
"Rowan kasabasına hoş geldiniz." Yaşlı bir adam bizi karşılamak için bekliyordu. "Siz kimsiniz?" Diye sordum. "Ben kasabadaki yetkili kişiyim adım Eather."
"Tanıştığımıza memnun oldum Eather, benim adım
Rhaegal Dragonblood." Eather ismimi duyunca sevindi. "Genç ejderha kasabamıza şeref verdiniz, bir ejderhanın geleceğini bilseydim daha iyi bir hazırlık yapardım." Dedi. "Gerek yok buraya eğlenmek için gelmedik görevimiz için geldik." Dedim.
"Ah artık zamanı geldi demek." Dedi.
"Öncelikle insanların sığınacağı bir yer var mı?"
Eather başını salladı. "Evet bugünler için hazırlanmış olan sığınağımız var." "İsterseniz size gösterebilirim."
"Albert siz sığınağı kontrol edin, ben yukarıdan kasabaya bakacağım." Albert onaylarcasına başını salladı. Tessarion gölgemden çıktı. Eather altın ejderhayı görünce şaşkın gözlerle bakıyordu.
Altın ejderhama bindim. "Birazdan burda buluşuruz."
Tessarion havalandı ve kasabanın üzerine çıktı.
"Kasabanın dışında savunma yapmayacak mıyız? Neden kasabayı kontrol ediyoruz." Tessarion zihin mesajı yolladı. "Evet ama herşeye hazırlıklı olmalıyız."
"Nelerin olacağını bilmiyoruz." Kasabaya dikkatlice baktım çok fazla giriş noktası vardı,ara sokaklar çok azdı. "Düşündüğümden zorlu olabilir burayı savunmak." Dedim. Kasaba'nın merkezine doğru iniş yaptık. İnsanlar her zamanki gibi şaşkınlıkla ve merakla Tessarion'un güzelliğine bakıyordu. Bu duruma alışmıştım ama Tessarion hala alışamamıştı.
"Sanırım düşündüğümden daha popüler olucaksın." Alaycı bir şekilde zihnimden mesaj yolladım.
"Tüm bu gözler beni sinir ediyor." Albert ve diğerleri geldi. "Sığınak nasıldı." "Yerin altında devasa demir kapılarla kaplıydı, düşündüğümüzden daha sağlam."
Gökyüzüne baktım hava kararmaya başladı.
"Pekala insanları ve ihtiyaçlarını toplayana kadar vakit gelir." Dedim. Eather'a baktım. "Gidip insanları sığınağa toplayalım." Eather başını salladı ve insanları toplamaya gitti. İnsanlar kısa bir süre sonra toplandı ve Eather durumu onlara açıkladı, insanlar yavaşça sığınaklara doğru gitmeye başladı. Bende o sırada Tessarion'a yaslanmış bir şekilde bekliyordum.
Albert yanıma geldi. "Bütün kasabalılar sığınağa girdi efendim." Kendimi düzelttim. "Çok güzel." Hava iyice kararmıştı. "Şimdi bütün şövalyeler buraya toplansın."
Şövalyeler hepsi etrafıma toplandılar, Eather'dan aldığım kasabanın haritasını açtım.
"Planımız canavarla ormanda savaşmak ve onları kasabaya ne olursa olsun ulaştırmamak ama eğer işler ters giderse hepinizin ne olursa olsun sığınağı korumanızı istiyorum." Şövalyeler onaylarcasına başını salladı ve hepsi bir ağızdan. "Anlaşıldı!!" Tessarion'a bindim. "Ben önden gidip durumu kontrol edeceğim ve onları mümkün olduğu kadar oyalamaya çalışacağım." Tessarion havalandı ve gökyüzüne çıktık.
Ay hala kızıl'a dönmemişti, Tessarion'un altın pulları ay ışığı ile harika bir renge bürünüyordu.
"Rhaegal canavarları görüyorum." Gözlerimi Tessarion'un gözleri ile birleştirdim. Uzak mesafeleri sanki yanındaymışım gibi görebiliyordum.
Canavarlar toplanmaya başlamıştı ve buraya yaklaşıyordu. "Hadi gidip bi selam verelim." Tessarion hızlandı. Canavarların yanına geldik çok fazla Goblin ve Hobgoblin vardı. Tessarion alevleri ile yakmaya başladı, Goblinler çığlıklar içinde kaçıyordu. Tessarion durmadan alevleri ile yakıyordu. "Hobgoblinleri hedef al, onlar daha tehlikeli." Tessarion, Hobgoblinleri yakmaya başladı goblilerine göre daha dayanaklı oldukları için alevlere daha çok dayanıyorlardı ama Tessarion yaktıktan sonra alçalıp pençeleri ile kafalarını koparıyordu. Devasa bir kükreme ile yere indik. Tessarion etrafını yakarak ilerliyordu. Goblinler
Kaçmaya çalışıyordu ama Tessarion'un alevleri ağaçlara bulaşmıştı bile üzerimize atlamaya çalışıyorlardı ama Tessarion onları kan alevleri ile eritiyordu. Ay yavaşça kızıl olmaya başladı, canavarların gözleri kırmızıya dönüştü ve dahada güçlendiler artık Tessarion'un alevleri onları hemen öldüremiyordu. "Hemen havalan." Tessarion gökyüzüne doğru uçtu. Arkamızdan bir Goblin ağaca tırmanıp üstümüze atlamaya çalıştı ama hızlıca saf manadan bir Kılıç yaptım ve onu kestim.
"Sanırım daha da zeki olmaya başladılar." Heyecanlanmaya başladım. "Uzun süredir bu kadar heyecanlı hissetmemiştim." Canavarlar toplanmış bana bakıyorlardı...

Ejder Soyu  (1. Kitap ) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin