Çalışma odama doğru gittim. Her zamanki gibi günlük sorunlarla ilgili belgelere bakıyordum. "Aenys zamanın varmı." Grayghost zihin mesajı yolladı.
"Bir sorun mu var." Grayghost sessiz kaldı. "Ne oldu." Diye sordum. "Tessarionla olan bağlantım kesildi."
Elimdeki belgeleri bıraktım. "Ne demeye çalışıyorsun."
Grayghost bir iç çekti. "Tessarion ya başka bir boyuta gitti ya da..." elimi sertçe masaya vurdum. "Yeter!!"
Kapı açıldı. "Aenys!! Bir sorun mu var." Reyla aniden odaya daldı. "Bir sorun yok." Diye çıkıştım.
"Aenys auran bütün malikanede yayılıyor, çalışanları
öldürmek mi istiyorsun." Reyla sert bir şekilde karşı çıktı. Reyla sıradan biri gibi görünsede o hala sekiz yıldızlı bir ejderha binicisiydi. "Neler oluyor Aenys."
Reyla'nın gözlerine baktım. "Grayghost bana
Tessarion'la olan bağlantısının kesildiğini söyledi."
Reyla korkudan elleri titriyordu. "Ne, nasıl ejderha kralı nasıl olurda, bir ejderha ile bağlantısı kesilir."
Elleriyle yakamı tutup çekiştiriyordu. "Grayghost bana Tessarion'un ya başka bir boyuta gitti ya da öldüğünü söyledi..." Reyla ağlayarak yakamı bıraktı.
"Aenys... oğlumu bul." Reyla'nın sesi tityordu.
Reyla'ya sarıldım. "Merak etme bulacağı onu." Dedim.
Gözlerimi açabilecek kadar bile gücüm kalmamıştı.
Sağ elimi oynatmaya çalıştım ama tepki yoktu.
"Nerdeyim ben." Diye kendi kendime düşündüm.
"Tessarion beni duyuyor musun." Altın ejderham cevap vermiyordu. Ama aramızdaki kan büyüsü sayesinde hayatta olduğunu biliyordum. Ardından ayak sesleri gelmeye başladı. "Sonunda uyandın." Dedi
Ama gözlerimi açamıyordum, kim olduğunu göremiyordum. Üstüme bir sıvı döküldü. Ayağı kalktım manam yerine gelmişti. Gözlerimi açtığımda
İki metre boyunda devasa kanatları olan üç devasa canavargördüm. "Sizde kimsiniz." Diye sordum.
"Yakında anlayacaksın." Dedi. Benimle konuşan kişi diğer ikisine el işareti ile beni almalarını söyledi.
Beni yerde sürükleyip götürdüler. Duvaralara ve devasa kapıya baktım. "Sanırım bir kaledeyim." Diye düşündüm. Dev kapı açıldı ve bir insan kalabalığı
gördüm, hepsi meraklı gözlerle bana bakıyordu.
Etrafı göz gezdirdiğimde önüme duran devasa bir taht vardı. Üstünde oturan kişi mavi gözlü,siyah saçlı, sakin bakışlı biriydi. Eliyle beni yere bırakmalarını işaret etti. İki canavar beni yere fırlattı. "Sonunda seninle tanıştık, benim adım Barachel." Sakin ses tonu ile söyledi. "Benim adım Rhaegal." Dedim.
"Bizim kim olduğumuzu biliyor musun." Dedi. "Hayır." Diye hemen cevap verdim. "Demek insanlar bizi çoktan unuttu." Diye karşılık verdi. "Siz nesiniz. Beni neden kaçırdınız." Etrafıma bakarak sordum.
"Bizler Gargoyle olarak da bilinen bir Türüz." Dedi
"Gargoyle ?" Barachel gülümsedi. "Bizi tanımaman normal." Dedi. "İkinci soruna gelirsek, seni kaçırmamızın diğer nedeni çekirdeklerin." Şaşkınlıkla baktım. "Çekirdeklerim mi?" Elini kaldırdı ve beni kendisine doğru çekti. "Çekirdeklerin çok dengesiz, seni yiyip bitireceklerini bilmiyor musun." Çekirdeklerime baktım. "Çekirdeklerim sandığınızdan daha iyi durumda." Dedim. "Haklısın, nasıl hala öyle çekirdeklerle yaşıyorsun onu bile bilmiyorum." Çekirdeklerime dikkatlice baktı. "Beni sadece çekirdeklerime bakmak için cağırmadınız. Ne istiyorsunuz." Diye sertçe söyledim. Barachel gülümsedi. "Vücudunda akan Ejderha kanı, onu istiyorum." Manamı saldım. "Kanımı neden istiyorsun." Barachel ellini kaldırdı ikimiz bir anda başka bir odaya gittik. "Sana burda göstereceklerim,
Kimsenin bilmemesi gereken şeyler." Odanın içinde dev bir yatak vardı. Yatağın etrafı perdeler ile kapanmıştı, mana algılama gözlerimle içine baktığımda içinde birisi yatıyordu. "Baba." Diye ses geldi. Barachel perdeyi kaldırdı, bende peşinden gittim içinde uyuyan bir kız vardı. Bedeni zar zor hayattaydı. "Mana onu terk ediyor." Dedim. Barachel kızın elini tuttu. "Biliyorum." Dedi. "Kanımı neden istiyorsun." Diye sordum. "Gördüğün gibi kızımın durumu çok kötü, araştırdığım bilgilere göre ejderha kanına ihtiyacım vardı." Gözlerimi kıstım. "Sende beni bir mızrakla adamlarına vurdurttun, böylece kanımı alabileceksin." Barachel kafasını kaldırdı. "Yaptığımdan pişman değilim." Dedi.
"Neden sana yardım edecekmişim." Diye sertçe söyledim. Barachel ayağı kalktı. "Senden kızıma yardım etmeni istiyorum. Karşılığında ne istersen yapmaya hazırım." Güzel bir teklifti ama bir sorun vardı. Neden benden kanımı zorla almak yerine benden istiyordu. "Ejderham nerede." Diye çıkıştım.
Barachel elini yeniden kaldırdı. Zindana gitmiştik.
"Tessarion!!" Diye bağırdım. Altın ejderham zincire vurulmuş bir şekilde baygın yatıyordu. "Umarım ona birsey yapmamışsınızdır." Öldürme niyetimi gösterirken söyledim. "Merak etme ona zarar vermedik, sadece vücudundaki tüm manayı özümsedik." Barachel'e döndüm. "Kanımı istiyorsun öyle değil mi?" Barachel kafasını salladı. "Peki neden benden isteme zahmetine girdin, isteseydin benden zorla alabilirdin." Barachel gülümsedi. Elini yeniden kaldırdı ve kızının olduğu odaya yeniden gittik."Düşündüğümden zekisin ama senden zorla alsaydım.Hem halkımın itibarı lekelenirdi. Hemde büyü bir işe yaramazdı." Dedi. "Neden sizin halkınız hakkında bir kayıt yok." Diye sordum. "Halkımız biraz gizli yaşamayı tercih ediyor." Dedi. "Bizi bilen sadece biri var." Pencereden dışarıya bakarak söyledi . "Kim?" Diye sordum, gülümsedi. "İzaya Dragonblood." Dedi. Gözlerim şaşkınlıkla açıldı."Kurucu atamız sizi nerden tanıyor." Diye sertçe sordum. "Üzgünüm ama bu bilgiyi öğrenmek için henüz erken." Diye karşılık verdi.
"Kanımı istiyorsan, sorularıma cevap vereceksin." Diye karşılık verdim. "Üzgünüm ama bu bilgiyi paylaşmamak için İzaya'ya söz verdim." İlginç hayatımda hiç Gargoyle diye bir tür duymadım.
İzaya bunları biliyordu, Dragonblood kayıtlarında bile böyle bir bilgi yoktu. "Burası neresi, neredeyim ben."
Barachel yeniden bana baktı. "Şuan başka bir boyuttayız, burası Westeriya kıtası." Dedi.
"İlk defa duydum, Edeya'dan başka kıta olmadığını sanıyordum." Dedim. "Bilmediğin daha çok şey var."
Diye karşılık verdi. "Şimdi bana kanını vericek misin."
Barachel sakinliğini bozdu ve sordu. "Bunu düşünmem lazım, buna hemen cevap veremem." Diye söyledim.
"Sana düşünmen için zaman vereceğim. Bu sırada seni burda misafir edeceğim." Bunu anlamıştım.
Kanımı alana kadar beni bırakmayacaktı.
"Ophir buraya gel." Kapı açıldı bir insan çıktı.
"Emredin, Kralım." Dedi. Barachel bana döndü. "Misafirimize etrafı gezdirin, benim misafirim olduğunu unutmayın." Ophir eğildi. "Siz nasıl isterseniz Kralım." Odadan dışarı çıktım, Ophir'i takip etmeye başladım. "Nereye gidiyoruz." Diye sordum.
Ophir arkasını bile dönme bile zahmetinde bulunmadan. "Size etrafı göstereceğim." Etrafıma baktığımda her yerde Gargoyle süslemeleri ve heykelleri vardı. Salonun ortasında duran devasa bir tabloyu gördüm. "Kralımız ve ailesi." Diye karşılık verdi Ophir. Barachel'in kızı yeşil gözlü siyah saçlıydı.
Karısının mavi saçları ve yeşil gözleri vardı.
"Prenses,Kralınıza benzemiyor." Dedim. Ophir
"Merhum Kraliçemiz gibi güler yüzlüdür prensesimiz."
Demek Kraliçe öldü. Yolumuza devam ettik. Beni yerde sürükleyen iki muhafız gördüm. Bana baktılar. "Ophir, mahkum neden serbest geziyor." Diye sordu. "Kralımızın misafiri olduğunu için Nabereus."
Diye karışlık verdi, yanındaki diğer muhafız gülümsedi."Ejderhanın vurduğumda, yüzünün halini görmen lazımdı." Gözlerimi kıstım ve öldürme niyetimi gösterdim. "Demek Ejderhamı vuran sendin." Diye karşılık verdim. Bir anda yüzündeki gülümseme yok oldu. Mızrağını kaldırdı, bana vurmaya çalışırken.
"Ne yaptığını sanıyorsun, Sargon." Ophir mızrağın ucundan tutup sordu. Sargon mızrağını geri çekti.
"Bu iş burda bitmedi, çocuk." Arkasını döndü ve gitti.
"Sizler dönüşüm geçirebiliyor musunuz." Diye sordum Ophir'e "bizler sizin gibi değiliz. Dönüşüm geçirebiliriz." Dedi. İnanılmaz böyle bir şey'in olduğunu ilk defa görüyordum, yolumuza devam ettik.
Balkona çıktığımızda etrafa baktım, etraf çok güzeldi. Edeya kıtasında bile böyle güzel manzaralar yoktu. Geniş ve güzel arazileri vardı, insanlar güler yüzlüydü.
"Burası çok güzel." Dedim. Ophir gülümsedi.
"İlk defa böyle bir yer için, böyle sözler duyuyorum." Dedi. Şaşkınlıkla baktım. "Westeriya kıtası hep savaş halindedir, şuan bile savaştayız." Dedi. Sormak istiyordum ama bu benim meselem olmadığını biliyordum. "Gidelim, görmek isteyeceğiniz yerler vardır." Ophir tekrardan içeri girdi onu takip ettim.
Kaleden çıktık, avlunda içerde karşılaştığım iki muhafız aralarında düello yapıyorlardı. Sargon mızrak kullanıyordu. Nabereus iki başlı bir balta kullanıyordu. Sargon mızrağının uzunluğu ile avantajı eline alıyordu ama Nabereus baltası ile mızrağın ona yetişmesine izin vermiyordu. Sargon büyülü enerjiyi mızrağına geçirdi ve tuhaf yeşil bir alev yarattı. Nabereus'da aynı şekilde yeşil alevleri çağırdı. İki muhafız birbirlerine yeniden çarpıştı. Sargon geriye doğru itildi. Havada kendini toparladı ve kanatlarını çıkardı. Yüksek bir hızla Nabereus'a saldırdı. Nabereus baltasını sıkıca kavradı ve Sargon'a doğru zıpladı.
İki muhafız havada çarpıştı. Çarpışmanın etkisi ile ikisi geriye itildi. Sargon mızrağı ile hareketler yapmaya başladı. Kendini yeniden topladı ve saldırdı, eskisinden daha hızlı bir şekilde saldırıya geçti. Nabereus'a hızlı bir tekme attı. Dengesini kaybetmesine sebeb oldu, mızrağı ile Nabereus'un ayağını saldırdı. O saldırı ile Nabereus yere düştü,
Sargon mızrağı ile Nabereus'un boynuna doğrulttu.
"En azından savaşmasını biliyor." Dedim Ophir'e bakarak. Ophir kahkaha attı. "Komik birşey mi var Ophir." Sargon bize bakarken sordu. "Hayır, sadece misafirimiz komik birşey söyledi." Sargon sinirli bir şekilde bana baktı. "Ne söylediğini merak ettim." Sargon sertçe sordu. "Sadece savaşmasını biliyormuş dedim." Sargon'un yüzündeki damarlar belirgin olmaya başladı. "O zaman bir düello'ya varmısın."
Gülümsedim. "Memnuniyetle kabul ediyorum." Dedim. "Ophir, misafirimize biraz sert davransam sıkıntı çıkma değil mi." Sargon gülümseyerek sordu.
Ophir sessiz kaldı. "Merak etme, sert olman daha iyi olur." Dedim. Düello sahasına gittik, boyut rünümden
Siyah kılıcımı çıkardım. "Güzel kılıç çocuk." Dedi,
Sargon. "Bu kılıçla seni yeneceğim." Dedim.
Siyah ejderhamla Rhaegal'ın uğradığı kasabaya doğru uçtuk. "Onu en son hissettiğin yer burasımı." Diye sordum siyah ejderhama. "Evet en son burda onu hissediyordum." Kasaba'nın ortasına iniş yaptık. İnsanlar Grayghost'u görünce hem dehşet hemde merak içinde toplandı. "Buranın yetkilisi kim." Orta yaşlı bir adam çıktı. "Benim sayın Patrik, adım Hector." Dedi. "Oğlum en son buraya geldi, birşeyler söyledi mi." İnsanlar kendi aralarında konuşuyordu.
Hector sakin bir tavırla. "Bize sınırdaki kasabaya gideceğini söyledi." Grayghost'a baktım. "Tam rotaya göre gidiyormuş." Dedi, siyah ejderham. Kasabalıların arasından bir kız çıktı. Korku içinde bana bakıyordu.
"Genç Efendi Rhaegal'a bisey mi oldu." Endişeli bir şekilde sordu. "Onu bulamıyoruz, burdan gittikten sonra aniden ortadan kayboldu." Dedim. Kız yere düştü ve gözleri yaşardı. "Oğlun birinin kalbini çalmış gibi görünüyor." Grayghost dalga geçerek söyledi.
"Şuan yeri ve zamanı olmadığını iyi biliyorsun." Sert bir şekilde karşılık verdim. Kıza doğru yaklaştım.
"Size başka birşeyden bahsetti mi." Kız cevap vermedi,
onun yerine başını salladı. "Gidelim, kimse bişey bilmiyor." Dedim Grayghost'a , ejderhamın üstüne bindim. "Aenys, birşey bulabildin mi?" Reyla ejderhası aracığıyla zihin mesajı yolladı. "Hayır, bir iz bile yok."
Reyla'nın sesi gitgide kötüye gidiyordu. "Fhenix ailesi mi yaptı." Anka'larla ezelden beri düşmandık ama bunu yapabilecek cesaretleri olmadığını biliyordum.
"Böyle birşey yapabilecek kadar cesaretli değiller."
Reyla'nın öfkesini ve üzüntüsünü hissedebiliyorum.
"Aenys bütün kıtayı ayağı kaldırman gerekse bile oğlumu bul." Reyla açıkça beni tehdit ediyordu.
"O senin oğlun olduğu kadar, benimde oğlum olduğunu unutma sakın." Sertçe Reyla'ya çıkıştım.
"Gerekirse tüm kıtayı yok ederim ama oğlumu bulacağım." Siyah ejderhama baktım. "Nereye gidiyoruz." Diye sordu. "Arama alanını genişlet."
Grayghost devasa kanatlarını hızlıca çırptı. "Ne kadar genişleteyim." İpleri iyice sıktım. "Tüm boyutları ara."
Sargon uzun mızrağı ile düz bir şekilde saldırdı.
Mızraktan kaçındım ve kılıcımla saldırdım. Sargon atlatmayı başarmıştı. "Beklediğimden iyisin çocuk."
Sargon gülümseyerek söyledi. "Sende beklediğimden iyi mızrak kullanıyorsun." Dedim. Sargon mızrağını yeşil alevlerle kapladı. Hızlı bir şekilde saldırdı.
Saf manayı kullanarak, yeşil alevleri iptal ettim.
Sargon şaşkınlıkla baktı. "Bunu nasıl yaptın." Gülümsedim. Kılıcımı kan alevleri ile kapladım.
Sargona doğru hızlıca hamle yaptım. Sargon kendini toplardı ve beni geriye doğru itmeye çalıştı. Rüzgarla kendimi düzelttim, ani saldırı yaptım. Sargon ne olduğunu anlayamadan geriye itildi, kan alevlerinden oluşan bir alev topu yaptım ve Sargon'a attım. Sargon kolayca engelledi. Hiç beklemeden yeniden saldırdım.
Sağ kolunu az da olsa kestim. "Bu küçük sıyrıkla beni yenebileceğini mi düşündün." Parmağımı ufak bir kesik açtım, parmağından kan damlası yere düştü.
"Aslında kaybettin." Dedim. Sargon şaşkınlıkla baktı.
"Bu uğraşlarımın sebebi sende bir çizik açıp kanını akıtmaktı." Parmağımdaki kan yere düştü.
"Kan manipülasyonu." Dedim. Sahada kızıl rünler çıktı. Sargon yarasını tutmaya başladı. "Bana naptın sen!!" Kılıcımı Sagron'a doğrulttum. "Buna kan büyüsü deniyor." Sargon'un yarası genişlemeye başladı, kanlar etrafa saçılıyordu. "Bununla beni yenebileceğini mi düşündün." Sargon yeşil alevlerle yarayı kapatmaya çalıştı. "Hayır. Bu sadece seni oyalamak içindi." Hızlıca saldırdım ve Sargon'un sağ kolunu kestim.
Kılıcımı Sargon'un boynuna doğru doğrulttum.
"Kaybettin." Dedim. Bizim düellomuzu izleyen insanlar şaşkınlıkla bana baktılar, Ophir'e döndüm.
"Çok mu abarttım." Şaşkınlıkla sordum.
"Hayır, aslında eğlenceliydi." Dedi. "Eğlenceniz bittiyse buraya gelebilir misiniz." Barachel balkondan bize seslendi. Barachel'i gören insanlar hemen eğilmeye başladı. "Hemen geliyoruz Kralım." Ophir seslendi. Tekrardan kaleye girdik. "Güzel maçtı, tıpkı bir ejderhadan beklendiği gibiydi." Barachel'e baktım.
"Ne kadarını gördün." Diye sordum. "En başından beri izliyordum." Dedi. "Hey Rhaegal beni duyuyor musun." Altın ejderham bana seslendi. "Tessarion."
Şaşkınlıkla söyledim. "Ejderhan uyanmış gibi." Barachel bana baktı. "Nerdesin Tessarion." Altın ejderham sesi yorgun geliyordu. "Zindan gibi bir yerdeyim boynumda zincirler var, manamı engelliyor."
Altın ejderhamı ilk defa bu halde görmüştüm.
"Beni hemen ejderhama götür." Dedim. "Zaten onun yanına gideceğiz." Dedi. Barachel yeniden elini kaldırdı ve zindanlara gittik. Altın ejderhamı görünce yanına koştum. "Sen iyi misin." Tessarion'u okşadım.
"Ejderhan oldukça hırçın biri, yaralı olmasına rağmen seni korumak için elinden geleni yapıyordu." Barachel altın ejderhaya bakarken söyledi. "Rhaegal bu herifi öldürmek istiyorum." Tessarion dişlerini Barachel'e gösterirken zihin mesajı yolladı. "Merak etme burdan kaçmak için bir plan düşünmeliyiz." Altın ejderhamın manası neredeyse tükenmişti. "Portal açabilseydik Burdan hemen kaçabilirdik." Diye düşündüm.
"Ejderhamı serbest bırakın." Barachel elini kaldırdı ve bütün zincirler kırıldı. "Bu dev ejderhayı kalede nasıl gezdirmeyi düşünüyorsun." Ophir bana bakarak sordu.
"Gerek yok." Tessarion seslice söyledi ardından gölgeme girdi. Şaşkınlıkla gölgeme baktım. "Bunu nasıl yaptın." Tessarion'a zihnimden sordum.
"Yaşlı Grayghost öğretti." Dedi. "Neden daha önce böyle birşey yapabildiğini söylemedin." Dedim.
"Hiç sormadığın için bende söylemedim." Altın ejderha dalga geçerek söyledi. "Seninle bunu tartışmayacağım."dedim. "Ben manamı toplayacağım
gerektiğinde beni uyandırmayı unutma." Dedi ve uykuya daldı. "Düellodan sonra yorulmuşsunuzdur,
odanı çoktan hazırladım." Kafamı onaylarcasına salladım. Barachel elini kaldırdı ve odanın önüne geldik. "O zaman sonra görüşmek üzere." Dedim.
Barachel bana baktı. "Sonra başbaşa yeniden sohbet edelim." Dedi ve gitti. Odanın kapısını açtım ve yatağa kendimi attım. "Lanet olsun, nasıl birşey'in içine düştüm ben." Dedim kendi kendime. "Yarın ilk işim bu işi halledip eve geri döneceğim." Dedim ve uykuya daldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ejder Soyu (1. Kitap )
Fantasy(2. Kitap yayında ) Sıradan bir paralı asker olan Edward öldükten sonra edeya kıtasının soylu ailelerinden biri olan Dragonblood ailesinin en küçük çocuğu olarak doğar. Edward yeni yaşamındaki maceraları ve en küçük oğul olmanın getirdiği zorluklar...