RHAEGAL
Babamın dün dediklerinden sonra herkes heyecan ve mutluluk duyguları içindeydi. Baelon şaşkınlıkla bakıyordu. Sonuçta o Şövalye ilan edildiğinde. On altı yaşındaydı. "Şimdiden şövalye ilan edilmek sanırım birisi kıtada iyice ünlü olucak." Tessarion zihin mesajı yolladı. "Evet, sanırım kıtadaki tüm dikkatler üzerimize çekilecek." Odamın penceresinden dışarıya baktım. "On iki yaşında şövalye ilan edildi. Edeya kıtası ve Dragonblood tarihindeki en güzel ejderhaya biniyor. Bundan daha ne iyi olabilir ki?" Diye alay etti Tessarion. "Bu komik değil." Dedim. Ortaklıkta bir telaş vardı. Kral, malikaneye gelecekti ve herkes bir hazırlık içerisindeydi. "Haberciler şimdiden geldi mi?"
Dışarda kalabalık oluşmaya başladı. "Eh insanlar merak ediyor bu normal." Dedi Tessarion. Bir iç çektim. "Lanet olsun, kendimi göstermek zorunda mıyım?" Habercilerden biri beni fark etti. Hemen kendimi pencereden uzaklaştırdım. "Bu yakındı." Tessarion kıkırdadı. "Bir planım var." Gülümsedim.
"Hayır, kesinlikle yapmayacağım." Tek kaşımı kaldırdım. "Daha söylemedim bile." Diye çıkıştım.
"Aklından geçenin ne olduğunu biliyorum o yüzden yapmak istemiyorum." Dedi Tessarion. "Lütfen." Şirinlik yaparak söyledim. "O yüzünle Leydi Reyla'yı kandırabilirsin beni değil." Diye tersledi.
"Aptal ejderha." Kapım çalındı. "Gel." Kapı açıldığı ve içeriye gelen Helenaydı. "Genç Efendi." Önümde eğildi. "Bunu bana yapmaman gerektiğini söylemiştim." Helena başını okşadı. "Bazı alışkanlıklar değişmez." Gülümsedim. "Bir şey mi oldu?" Helena hemen ciddileşti. "Leydi Reyla hazırlanmanızı söyledi."
Derin bir iç çektim. "Zaman geldi desene." Helena başını salladı. "Evet, şövalye ilan edilme zamanınız geldi." Tatlı bir yüz ifadesi ile söyledi. "Tamam, ben yıkanıp geliyorum." Dedim. "Ah ben beraber yıkanırız sanıyordum." Helena bunu söylediğinde yüzüm kızardı. "Yoksa Genç Efendi benimle yıkanmak istemiyor mu?" Merakla baktı. "H-hayır, alakası yok seninle yıkanmak isterim ama olmaz..." Helena kıkırdadı. "Küçükken ben olmadan yıkanmazdınız ama." Tessarion zihnimden gülmeye başladı.
"Kendim yıkanabilirim." Diye tersledim. Helena bir kahkaha attı. "Siz nasıl isterseniz Genç Efendi ama ihtiyacınız olursa çağırırsanız gelirim." Gülümsedi ve odadan çıktı. "Ah sonunda eğer biraz daha ısrar etseydi. Zorla onu dışarı atmak zorunda kalacaktım."
Yıkandım ve tören kıyafetlerimi giydim. Siyah uzun bir cübbe üzeri ailemizin simgesi olan kılıç tutan bir ejderha resimleri ile süslenmişti. Üzerine kırmızı bir pelerin giydim. Ailemizin kanını temsil ediyordu. Aynadan kendime baktım. "Pekala, iyi görünüyorum."
Kara kılıcımı sol tarafıma bağladım. Ardından kapı açıldı. "Tatlım hazır mısın?" Annem bana baktı ve gözleri şaşkınlıkla açıldı. "Olmamış mı?" Diye sordum.
"Muhteşem olmuşsun." Gülümsedi. "Tıpkı babanın gençliğine benziyorsun." Dedi. Yanıma geldi ve yanağımı okşadı. "Seninle gurur duyuyorum tatlım." Annem bana sarıldı. "Hadi gidelim." Başımı salladım.
Beraber odadan çıktık ve malikaneden çıktık. Çoktan Her şey hazırlanmıştı bile, avluda devasa bir platform kurulmuştu. Kral ve ailem orda bekliyordu. Merakla bana bakan haberciler ve insanların önünü kesen kan şövalyeleri vardı. Şövalyelere uzun bir yol oluşturmuştu platforma doğru giden. Ailemizdeki tüm ejderhalar ve Tessarion'da oradaydı. Annem önden gitti ailemin yanına. Kral elinde uzun altın kaplamalı bir kılıçla bekliyordu. Ardından babam bana başını salladı. Platforma doğru yürüdüm. Kan şövalyeleri hepsi birden kılıcını çekip üstümde tuttular. Arkamda kalanlar kılıçlarını indiriyordu. Platforma doğru gittim ve Kralın önünde eğildim. "Rhaegal isminin ilki Dragonblood Hanesinden. Batının ve Hesteria krallığının koruyucusu. Herkesin huzurunda seni şövalye ilan ediyorum." Kral kılıcı sağ ve sol omzuma hafifçe vurdu. İnsanlar ve şövalyeler alkışlamaya başladı. Ejderhaların hepsi birden gökyüzüne alevler gönderdi. Ailem'e baktım hepsi mutluluk ve gurur duyarmışcasına bana baktı. Ayağı kalktım. Kara kılıcımı çektim ve gökyüzüne doğru kaldırdım.
Şövalyeler birden bağırmaya başladı.
"Kara Kılıç Ustası." "Kara Kılıç Ustası." Yeni hayatımın böyle güzel başlaması beni mutlu etmişti. İlk defa insanlar tarafından kabul edilip sevilmiştim. Bir ailem olmuştu, beni seven bir aile. Hayatımın geri kalanının her gününün böyle mutlu ve güzel geçmesini istiyordum. Ailemin ve en yakın arkadaşım olan Tessarion'la beraber geçireceğim sonsuz bir hayat.
Bir gülme sesi zihnimde yankılandı zaman durmuştu. Kafamı çevirdim hemen babamın arkasında duran kişiyi gördüm. Beyaz saçları ve mor gözleri muhteşemdi. "Mutoh..." gülümsedi. "Buna fazla alışmasan iyi olur. Zamanı geldiğinde o kızıl gözlerinden bir gün her şey alınıcak."
Ciddi şekilde baktım. "Ne demeye çalışıyorsun."
Kahkaha attı. "Zamanı geldiğinde göreceksin." Mutoh yok olmaya başladı ve yine gizemli konuşup kayboldu.
Aileme baktım. Amcalarım ve teyzem gururla bana bakıyordu. İlerden sesler gelmeye başladı.
"Çekilin önümden." İnsalanları tersleyip bu tarafa doğru geliyordu. Kıyafetleri ve yürüyüş tarzından asil olduğu belli oluyordu. Tıpkı kraliyet ailesi gibi Siyah saçları ve siyah gözleri vardı. "Nerelerdeydin Andrew." Kral ciddi bir şekilde baktı. "Üzgünüm baba, ben." Kralın oğlunun burda olduğunu bilmiyordum. "Demek prens." Diye düşündüm. Yanıma geldi. "Demek şövalye sensin."
Tiksindirici bir bakışla baktı. "Buraya gel, Andrew." Kral sert bir bakış attı. Prens Andrew bakışlardan korku ve hemen Kral'ın arkasına geçti. "Abi nerelerdeydin." Kral'ın kızı Emma söyledi. Lucia, abisine göre daha sevinç ve neşe doluydu. Ayrıca siyah saçlar ve siyah gözlere sahipti.
Kral bana baktı ve yanıma geldi. İnsanlara baktı.
"Bugün yeni bir şövalyenin doğusunu kutlamak için toplandık. Krallığımızın en asil ailelerinden biri olan Dragonblood ailesinin en genç üyesi. Yeni nesilinin böyle güçlü bir şekilde gelmesi huzur verici. Krallığımızın yeni koruyucularının doğuşunu kutlamak benim için onurdur." Dedi.
"Bu gece yeni şövalyemizin doğusunu kutlayacağız." İnsanlar alkışladı. Yemekler ve içecekler dağıtıldı. Bende gizliden içiyordum. Eğer yakalansaydım sanırım Reyla beni öldürebilirdi. "Ah genç ve asi olmaya başladık öyle mi?" Ağzımdaki içkiyi döktüm.
"Göründüğü gibi değil Amca." Corlis amcam yanıma geldi. "Merak etme, seni ele vermem sonuçta bu senin partin." İçim rahatlamıştı. Prens Andrew içki içip sapıtmıştı. "Gerçekten gelecekteki Kral bu mu olucak?" Amcam bana değişik bir bakış attı. "Lanet olsun sesli söyledim." Diye düşündüm. "Evet, krallığı bu çocuk yönetecek." Amcam iç çekerek söyledi.
"Eğer krallığın başına geçtiğinde bile böyle olursa sanırım isyan çıkarabilirim." Diye alay ettim. Amcam kahkaha attı. "Eğer öyle bişey yaparsan benide dahil et." İkimizde güldük. Helenayı gördüm. İnsanlara içecek dağıtıyordu. Prens Andrew'e içecek götürdü. Prens'in bakışlarından kötü bişey olacağını sezmiştim.
"Ben geleceğim amca." Dedim. Prens Andrew, Helena'nın kolunu tutmuştu. Hemen yanına gittim.
"Helena, bu pelerini odama götürebilir misin?" Helena beni görünce hem şaşırdı hemde rahatlamıştı.
"Siz nasıl isterseniz Genç Efendi." Kan kırmızısı Pelerini çıkarıp Helena'ya verdim. Prens Andrew yaptığıma sinirlenmişti. "Bir sorun mu var?" Biraz öldürme niyetimi saldım. Andrew korktu.
"Hayır, bir sorun yok." Dedi. "O zaman eğlenmenize devam edin Prens Andrew." Dedim ve ordan uzaklaştım. Arkamı dönüp gitsem bile sinirlendiğini hissedebiliyordum. "Ah bizim çapkın Ejderha kalbini çaldığı kızlardan birinin yanına mı koştu? Ne asilce bir davranış." Amcam benimle alay etti. "Komik değil." Dedim. Amcam güldü. "Bence çok komikti özellikle o Prens'in sinirlenme anı." Dedi. "Tamam, belki biraz komikti." Tessarion yanıma geldi. İnsanlar şaşkınlıkla Tessariona bakıyordu. "Vay canına o çok güzel." Kalabalıktan bir ses geldi. Bir muhabir yanıma koştu.
"Gerçekten söylenenler doğruymuş. Ejderhanız saf altından yapılmış sanki." Heyecanla sordu.
"Ah evet öyle söylüyorlar." Diye yanıtladım.
"Ejderhalar tarihinde bu kadar güzel bir ejderha olmadığını duydum. Bu doğru mu?" Bu herif beni bunaltmaya başlamıştı. "Aslında Ablam ve Abimin ejderhasıda çok güzel." Dedim. "Evet ikiz gümüş ejderhalar onlarda çok güzel ama sizin ejderhanızın renginin eşi ve benzeri yok." Muhabir sinirlerimi bozsada dedikleri doğruydu. Tessarion'un eşi ve benzeri olmayan bir rengi vardı. "Evet, öyledir ama o benim en iyi arkadaşım. Böyle bir renge ve güzelliğe sahip olmasaydı bile yine onu çok severdim." Tessarion kafasını bana yasladı. Bende ona sarıldım. İnsanlar bize bakıp alkışladı. "Demek bir ejderha ile binicisi arasındaki bağ bu." Muhabir heyecanla bize bakıp dediklerimi yazıyordu. Tessarion yüzümü yaladı. "Ah hey neden böyle birşey yaptın." Yüzümü temizlemeye çalıştım her yerim salya olmuştu. İnsanlar bize bakıp gülüyordu. Amcam kolunu omzuma attı ve beni kendine doğru çekti.
"İşte benim Yeğenim." Eliyle sertçe saçlarımı okşadı. Gülmeye başladım. "Amca yavaş ol." Daha sert yapmaya başladı. İnsanlar bize bakıp gülüyordu.
"Amca ve yeğeni arasındaki bağ bu." Muhabir elindeki deftere durmadan notlar yazıyordu. Zaman geçmeye başladı ve çoktan gece olmuştu. İnsanlar yavaştan dağılmaya başladılar. "Bugün düşündüğümden daha uzun sürmüş gibi hissediyorum." Her tarafım ağrıyordu. "Sonunda bitti." Tessarion uyumak için dağ'ın içine girmişti. "Burada uyumayı özlemişim." Tessarion'un mutlu olduğunu fark edebiliyordum.
"Mutlu olduğunu görmek güzel." Dedim. Malikenin içine gittim. Helena yanıma geldi. "Genç Efendi bugün yaptıklarınız için teşekkür ederim." Dedi.
Gülümsedim. "Merak etme seni korumak için her zaman buradayım." Dedim. Helena mutlu olmuştu.
"O zaman ben işime geri dönüyorum." Dedi.
"Elbette o zaman sonra görüşürüz." Dedim.
"Görüşürüz Genç Efendi." Helena hızlıca uzaklaştı.
"Onu bu kadar özlediğimi hiç fark etmemiştim." Diye düşündüm. "Fazla düşünme o zaman." Tessarion zihnimden konuştu. "Hey sen uyumuyor muydun?" Diye çıkıştım. "Hayır, seni dinliyordum. Çapkın Ejderha." Diye kıkırdadı. "Bu komik değil." On bir yaşımdayken ejderha kalesinden kaçıp hanlarda kızlarla takılmaya gitmiştim amcam beni bulup zorla kaleye geri götürmüştü. Üzerimdeki beni büyük gösteren kolyeyi alıp kırmıştı ve o günden sonra bana çapkın ejderha demişti. "Bir keresinde seni Leydi Reyla'ya şikayet etmekle tehdit etmişti." Tessarion kıkırdayarak söyledi. "Evet, beni affetmesi için ayaklarına kapamıştım." O günlerin yeniden gelmesini istemiyordum. Salonda oturdum. "Bu iyi geldi." Sabahtan beri ayaktaydım ve buda benim ayaklarımın ağrımasına sebep olmuştu. Hizmetçilerden biri geldi ve önümde eğildi. "Genç Efendi Rhaegal, Patrik Aenys ve Leydi Reyla sizi çalışma odasında bekliyor." Dedi.
"Beni mi?" Hizmetçi başını salladı. "Tamam, sen gidebilirsin Melly." Tekrardan önümde eğildi ve gitti.
Ayağı kalktım. "Acaba bir sorun mu var?" Diye düşündüm. Çalışma odasına doğru gittim ve kapıyı çaldım. "Gelebilirsin." Kapıyı açtım. "Tam zamanında geldin bizde senden bahsediyorduk." Dedi annem.
"Benden mi?" Şaşkınlıkla sordum. "Evet, geç otur." Dedi babam. Koltuğa geçtim ve annemin karşısında oturdum. Annem heyencanla bana baktı.
"Sana önemli bir haberimiz var." Dedi.
"Haber mi?" Annem heyecanla başını salladı. Babam bana baktı. "Seni Elf prensesi ile nişanladık." Çok sade ve hızlı bir şekilde söyledi. "Hey ben söyleyecektim." Annem, Babama somurttu. Ben şaşkınlıkla onları dinliyordum. Tessarion zihnimden. "Aman Tanrım!!" Diye kahkahalar atmaya başladı. Ben hala olayın şokları içindeydim. Ne diyeceğimi bile bilemedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ejder Soyu (1. Kitap )
Fantasy(2. Kitap yayında ) Sıradan bir paralı asker olan Edward öldükten sonra edeya kıtasının soylu ailelerinden biri olan Dragonblood ailesinin en küçük çocuğu olarak doğar. Edward yeni yaşamındaki maceraları ve en küçük oğul olmanın getirdiği zorluklar...