RHAGEAL
Dragonblood malikanesi yavaşça gözükmeye başladı.
"Pekala Aenys bizi ne için çağırdı." Altın renkli ejderhama sordum. "Birşey den bahsetmedi ama ne konuda ne olduğunu iyi biliyorsun." Aslında konu belliydi, sınıra gidip gitmeyeceğim konusu kesin bir şekilde netleşmemişti. "Acaba hala gitmem konusunda mı ? tartışıyorlar." Diye düşündüm. Tessarion avluya iniş yaptı, ejderhadan indim ve Tessarion gölgeme girdi. Birlikte malikaneye doğru gittik, salonda Helenayı gördüm. "Helena Annem ve Babam nerdeler." Diye sordum. Helena bi an irkildi. "G-genç efendi siz miydiniz." Helena rahatladı. "Bir başkasını mı? bekliyordun." Diye sordum. "H-hayır sadece bir anda sizi görünce şaşırdım, yoksa kimi bekleyeceğim ki." "Peki Annemle, Babam nerdeler." "Patrik ve Leydi şuan çalışma odasında sizi bekliyorlar." Dedi.
"Tamam teşekkürler." Dedim ve yanından hızlıca ayrıldım. "Hem kızı sevdiğini söylüyorsun hemde böyle sert davranıyorsun." Tessarion zihin mesajı yolladı. "Kötü bir şey dediğimi düşünmüyorum."
"Sadece bir soru sordum, o kadar." Cevapladım.
"Arkana baksaydın Helena'nın suratının nasıl düştüğünü görürdün." Diye çıkıştı. "Sorun değil nedense bu aralar benden kaçıyormuş gibi hissediyorum." Çalışma odasının kapısını çaldım.
"Gel" Aenys kapının arkasından seslendi. Kapıyı açtım ve içeriye girdim. Her zamanki gibi Aberyum çalışma masasında asılı duruyordu. Aenys ve Reyla oturmuş çay içiyorlardı. "Hoş geldin tatlım." Reyla selam verdi.
"Hoş buldum anne" "artık konuya gelelim mi?" Aenys araya girip söyledi. "O zaman konuşmamıza başlayalım." Dedi. "Evet baba" Aenys çayını yudumladıktan sonra konuşmaya başladı.
"İlk öncelikle sınıra gitme konusunda konuşalım."
"Yarın sınıra gideceksin ve üç yıl boyunca orda kalacaksın, istediğin zaman eve gelebilirsin ama üç yılın tamamını orda geçireceksin." Normalde eve gönderilmezdim ama bu işte Reyla'nın parmağı olduğunu biliyordum. "Zaten çok fazla tehlikeli bir savaş yok sadece isyan çıkaran iblisleri ve sınırın güvenliğini korumak görevimiz." Dedi. "Evet baba sen nasıl istersen." Reyla gülümseyip bana baktı, beni gönderme konusunda hala kararsız olduğu yüz hatlarından belli oluyordu her ne kadar gizlemeye çalışsada kendini ele veriyordu. "Yapacağımız iş basit görünsede iblisler ile olan anlaşmamız hala ince bir ipliğe bağlı o yüzden ne olursa olsun dikkatli ol." Aenys sertçe uyardı. "Anlaşıldı baba" Aenys cevabımdan memnun kalmıştı. "O zaman gidip hazırlığını yapmaya başlayabilirsin." Basımı sallayıp odadan çıktım. Odama doğru yürüdüm. "Beklediğimden çabuk bitti." Tessarion zihnimden seslendi. "Evet bende öyle düşünüyorum." "Neyse ki olaysız bitti..." odamın kapısını açtım ve etrafa baktım. "Şimdiden özleyeceğini düşünmemiştim." Tessarion alaycı bir şekilde söyledi. Çantamı aldım ve içine kişisel eşyalarımı yerleştirdim. "Tamam gitmeye hazırım." Kapıya doğru yürüdüm ve kapı açıldı kapıyı açan Helenaydı. "Genç Efendi gidiyor musunuz?" Helena'nın yüzü düşmüştü. "Aslında yarın gideceğim ama şimdiden hazırlık yapmak istedim."
"İçeri gelsene kapıda konuşmayalım." Helena içeri girdi ve kapıyı kapattı. İkimizde birbirimize bakınca yüzü kızarmıştı, "B-ben." İkimizde aynı anda söyledik.
"İlk önce siz söyleyin Genç Efendi." Helena aceleyle söyledi. "Hayır ilk sen söyle" diye araya girdim.
"H-hayır, ben sadece..." Helena dudağını ısırdı.
"Ben artık sizinle eskisi gibi konuşamadığım için kendimi kötü hissediyorum." Dedi. Bunu söylerken ağlamamak için kendini zor tutuyordu. Sessiz kaldım.
Son zamanlarda Helena ile birlikte çok fazla sohbet edemedim. Helena'ya yaklaştım ve elini tuttum.
"Bunun için mi? endişelendin." "Böyle düşündüğün için üzgünüm ama ben bu aralar benden kaçtığın için seninle konuşmak istemiyordum." Bunu dediğimde Helena bir anda gözleri açıldı. "Genç Efendi..." parmağımla dudağına dokundum. "Gerek yok zamanı geldiğinde bana anlatacağını biliyorum."
"Eğer şimdi söylemek istemiyorsan sorun değil ne zaman istersen söyleyebilirsin." Bunu dediğimde Helena mutlu olmuştu, büyük bir gülümseme ile bana baktı. "Söz veriyorum, zamanı geldiğinde herseyi anlatacağım." Gülümsedim. "O zamana kadar bekleyeceğim." Dedim. "O zaman sonra görüşürüz." Helena hızlı bir şekilde odadan ayrıldı.
"Pekala, bu kadar çok merak ettiğin bir konuyu böyle kestirip atmak konusunda emin misin?" Tessarion şaşırmış bir şekilde sordu. "Ne kadar merak etsemde hepimizin kendince sırları vardır." Helena'nın benden sakladığı sırrı düşünürken aklıma reankerne olduğum konusu geldi. Kendimi onun yerine koydum ve gerçekten ona hak veriyordum. "Vay canına gerçekten bu sen misin?" Tessarion'u görmezden gelip odadan çıktım. Salona doğru gittiğimde Baela'yı gördüm.
Bana doğru koştu. "Benim küçük kardeşim nasılmış" bana sarılırken söyledi. "İyiyim abla" "sadece biraz boğuluyorum..." o kadar sıkı sarılıyordu ki nefesim kesiliyordu. "Ah üzgünüm." Hemen beni bıraktı.
"Sınıra gideceğini duydum." "Evet ama bu kadar çabuk herkesin duyacağını tahmin etmiyordum." Alaycı bir şekilde söyledim. "Küçük kardeşimin şimdiden iblis kıtasındaki sınırda nöbet tutacağını düşünmemiştim."
Baela başımı okşadı. "Ne dersin biraz gezelim mi?" Dışarıya bakarak söyledi. "Gezmek mi? Nereye gideceğiz." "Beni takip et" dışarıya doğru çıktık. Silverwing, Baela'nın gölgesinden çıktı. "Hiç ejderhalarımızı beraber uçurmamıştık değil mi?" gülümsedim. "Evet hiç beraber uçurmadık." Tessarion gölgemden çıktı. İkimizde ejderhalarımıza bindik.
"Bir yarış yapmaya ne dersin." Baela gümüş ejderhasını okşarken söyledi. "Pekala neden olmasın." Tessarion'a baktım. İki ejderha hazırlandı ve hızlıca havalandı. Silverwing gerçekten güzel ve hızlı bir ejderhaydı, iki ejderha bulutların üzerine doğru havalanmaya başladı. "Beni geçmek için çok çalışman gerekiyor." Baela daha da hızlandı. Ejderhası yıldırım hızındaydı. "Hadi onlara kendimizi gösterelim." Tessarion kükredi ve daha da hızlandı. "Geliyorum abla" altın ejderham hızlıca gümüş ejderhaya yetişmeye başladı. "Sanırım seni hafife aldım." Baela sırıttı ve gümüş ejderha hızlandı. "İnanılmaz..."
"Nasıl bu kadar hızlı gidebilirler." Tessarion şaşkınlıkla sordu. Baela bulutların arasında kayboldu.
Bulutların üzerine çıktığımda etrafıma baktım ama Baela ortalıktan kaybolmuştu. "Nereye kayboldu bunlar." Bir anda üzerimizde siyah bulutlar çöktü, yukarı baktığımda gümüş ejderha üzerimizde belirmişti. "Vay canına bunu nasıl yaptın." Merakla sordum. İki ejderha beraber uçmaya başladı.
"Bir anda ortadan kaybolmamı soruyorsan,
etrafımızdaki manayla kendimizi sardık böylece kendimizi saklayabiliyoruz." "Nasıl olduğunu görmek ister misin?" onaylarcasına başımı salladım.
Baela ve Silverwing'in etrafındaki mana toplandı ve onları gizledi. Gözlerim açıldı. "Görünmez oldu." Şaşkınlıkla etrafıma baktım. Baela bir anda ortaya çıktı. "Ablan müthiş biri değil mi?" Baela kendini övmeye başladı. "Bende deneyebilir miyim?" Merakla sordum. "Kendinizi görünmez olduğunuzu hissedin ve bedenleriniz ve ruhunuz bir olsun." Baela'nın dediklerini yapmaya çalıştım. Mana parçacıkları etrafımıza toplanmaya başladı. Tessarion'un altın pulları beyaz mana parçacıkları ile kaplandı.
Dünya sanki bir anda soyutlanmıştı. "İnanılmaz..." Tessarion'un sesi zihnimde yankılandı. Etrafıma baktım ve Baela bana bakıp gülüyordu. Görünmezklikten çıktım. "Beni görebiliyor muydun?"
Şaşkınlıkla sordum. "Evet sonuçta hala yenisin iyi bir algısı olan herkes seni fark eder." Dedi. "O zaman bu teknik üzerinde daha çok çalışmalıyım." Dedim. "Bu tekniğin adı soyutlamada diyebilirsin." Baela gururlanarak söyledi. Baela önüne baktı ve gülümsedi.
"Gün batımı çok güzel öyle değil mi?" Baela hayranlıkla söylüyordu. Gün batımına baktım her zaman gelip seyrettiğim bu manzara şuanda herşeyden güzel geliyordu. "Evet çok güzel..." ejderhalarımız gün batımına doğru uçmaya devam etti. "Artık eve dönelim mi?" Gün batımı o kadar güzeldi ki, burdan hiç gitmek istemiyordum. Gönülsüzce "pekala gidelim." Dedim.
Eve doğru uçmaya başladık. "Çok yavaşsın, biraz daha hızlan." Baela gitgide hızlanıyordu kendini ne kadar kısıtlasada hala çok hızlıydı. Tessarion'a sıkıca tutundum ve hızlanmaya başladık ama hala yetersizdi.
"Hey bu haksızlık ejderhan çok hızlı" diye iç çektim.
"Bu benim sorunum değil" Baela gitgide hızlandı. İki ejderha kanatlarını gerdi ve aşağıya doğru süzülmeye başladı. "Bu çok güzel değil mi?" Baela hızlıca inmeye başladı. Hala peşindeydim ama bir türlü yetişemiyordum. Silverwing yere yaklaştığı anda kanatlarını açtı ve kendini düzeltti aynı şekilde Tessarion'da öyle yaptı. Silverwing'e yetiştik gümüş ejderha devasa bir kükreme ile tüm kasabayı inletti.
İnsanlar şaşırmış bir şekilde bize bakıyordu.
"Sana harika birşey göstereyim mi?" Baela heyecanla sordu. "Göster bakalım." Silverwing yükseldi ve alevlerle kendini yaktı, tıpkı bir topaç gibi dönmeye başladı. Uçan bir alev topu gibiydi resmen.
"Daha iyisini yaparım." Dedim. "Ah öyle mi? göster bakalım." Tessarion yükseldi, kan alevleri ile vücudumuzu sardık. Hızlıca sağdan sola doğru dönmeye başladık, gittikçe hızlanmaya başladık tıpkı yanan bir mermi gibiydik. "Vay canına bu güzeldi."
İki ejderha yeniden yanyana uçmaya başladı.
"Bugün çok güzeldi." "Teşekkür ederim abla" Baela'ya bunu söylediğimde mutlu olmuştu, eve varmıştık. Ejderhalar avluya iniş yaptı ve ejderhalardan indik yeniden gölgelerimize girmişti ejderhalar. Eve doğru yürüdük. "Hiç biriyle beraber gün batımına uçmamıştım." Baela başımı okşadı. "Ne zaman istersen o zaman birlikte uçabiliriz" dedi.
"Sonra görüşürüz." Baela odasına doğru gitti.
"İyi geceler abla" bende odama doğru yürüdüm.
"Gerçekten güzel bir gündü." Tessarion zihnimden mesaj yolladı. "Bakıyorumda diğer ejderhalar ile iyi geçinebiliyorsun." "O sadece Quicksilver için geçerli."
Adını söylediğinde bile ona olan öfkesini hissedebiliyordum. "Hadi ama takma kafana o sadece ejderha kralı olucak diye biraz gergin." Tessarion'u sakinleştirme çalıştım. Odama girdim ve elbiselerimi bile değiştirmeden yatağa atladım. "Ah tanrım burası cok rahat." Yavaşça gözlerimi kapattım ve kendimi uykuya bıraktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ejder Soyu (1. Kitap )
Fantasy(2. Kitap yayında ) Sıradan bir paralı asker olan Edward öldükten sonra edeya kıtasının soylu ailelerinden biri olan Dragonblood ailesinin en küçük çocuğu olarak doğar. Edward yeni yaşamındaki maceraları ve en küçük oğul olmanın getirdiği zorluklar...