RHAEGAL
Gözlerimi yavaşça açtım, yine aynı kulübede yatıyordum. Her seferinde buraya gelmek beni gerçekten bezdirmişti, babam yine aynı şekilde bana bakıyordu.
"Hep aynı şekilde durmak zorunda mısın?" Diye sordum.
"Evet, böyle yapmak eğlenceli."
Kendimi kaldırdım, bedenim hala ağrıyordu. Yıldızlarım neredeyse benden ayrılmak istiyor gibiydi.
"Neden böyle oldu?"
"Çok fazla Kaos Mührünü kullandın, bedenin bunu kaldıramadı. Aşırı derecede yüklendiğin için artık yıldızlarına baskı yapmaya başladı, bundan dolayı böyle ağrıması normal ama merak etme kendine gelirsin."
Bir iç çektim ve yatağa geri uzandım, son savaşta kendime aşırı yüklediğinimi biliyorum. Çok fazla dinlenmeden ard arda savaşlara girdim, bir sınırım olduğunu biliyordum. Ama şimdi ortaya çıkması...
Babam anlıma hafif vurdu, "merak etme seni her türlü iyileştiririm ama ondan önce biraz dinlenmen gerekiyor. Çünkü son savaşacağın canavar sıradan bir canavar değil."
"O kadar güçlü mü?"
Babam gözlerini kıstı, "Azhula ; Altın Çağ dediğimiz Dış Tanrıların en güçlü olduğu dönemde ortaya çıkan bir canavar. Gücü ve yetenekleri benzersiz seviyede, en güçlü yeteneği ise boynundaki Dokuz Diş."
"Çok mu güçlü?" Dedim.
"Dokuz Diş ; amacı tüm saldırılara uyum sağlamak, eğer bir saldırıdan etkilenirse ve o saldırı onu öldürmezse, bir daha aynı saldırıyı yaparsan o saldırıya karşı bağışıklık kazanır."
Şaşkınlıkla gözlerim açıldı, "ne? Bu nasıl bir güç böyle? Böyle bir canavar nasıl var olabilir."
"Celestialler bile o canavardan çok korkardı, sağ eline bezle bağlanmış olan kılıç etraftaki enerjileri kesebilir, eğer dikkatli olmazsan o kılıcı yıldızlarına saplayıp seni öldürebilir."
Babamı ilk defa bu kadar ciddi görüyordum, Azhula ile savaşmak düşündüğümden daha zor olucak gibiydi.
"Şimdi ne yapacağım peki?" Dedim.
"Merak etme baban yanında her zaman sana yardım edecek."
"Benimle birlikte mi savaşacaksın?" Dedim.
"Hayır ama sana yardımcı olacağım, tek başına savaşmana izin veremem. Yoksa annen bana kırılır."
"Bak bu içimi rahatlattı, benim işimi kolaylaştırırsın," diye alay ettim.
Babamın bana yardımcı olmasını beklemiyordum ama onun sayesinde daha kolay bir şekilde savaşı bitebilirdi.
"Baba, sen mi güçlüsün yoksa annem mi?" Diye sordum.
Babam bana bakıp gülümsedi, "ben daha güçlüyüm. Sen doğmadan önce yaşayan en güçlü varlık bendim."
"Demek o kadar güçlü... peki annemi daha önce neden öldürmedin?"
"Aslına bakarsan o bana çocuk yapmayı teklif ettiğinde onu öldürecektim ama sonra onun bir kaçık olduğunu düşünüp bıraktım. Onunla savaşmak eğlenceliydi, ondan başka kimse benimle savaşamıyordu. Zamanla onu seveceğimi düşünmemiştim, onunla evlenip mutlu olmak istedim. Sonra sen doğdun hayatımda yeni bir anlam oluşmuştu, artık savaşmama gerek yoktu. Tek ihtiyacım seninle vakit geçirebilmekti."
Ailemin beni bu kadar çok sevdiğini bilmek beni mutlu ediyordu, onlarla yeniden birlikte olmak istiyorum. Birlikte geçireceğimiz vakit, benim için çok değerli bir şekilde geçmeliydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ejder Soyu (1. Kitap )
Fantasy(2. Kitap yayında ) Sıradan bir paralı asker olan Edward öldükten sonra edeya kıtasının soylu ailelerinden biri olan Dragonblood ailesinin en küçük çocuğu olarak doğar. Edward yeni yaşamındaki maceraları ve en küçük oğul olmanın getirdiği zorluklar...