RHAEGAL
Annem bana bakıp gülümsüyordu, onu göreceğimi hiç düşünmemiştim.
"Bu gerçekten sen misin?" Dedim.
"Başka biri olmamı mı bekliyorsun?"
"H-Hayır, sadece biraz şaşırdım, sonuçta sen..."
Annem aniden yanımda belirdi ve yanağımdan akan göz yaşını sildi, ağladığımı bile fark etmemiştim.
"Benim tatlı çocuğum, bu zamana kadar iyi savaştın," dedi.
"Anne..." gözlerimdeki yaşları tutamadım, tıpkı bebekler gibi ağlamaya başladım. Ne kadar silmeye çalışsam o kadar çok ağladım, annem başımı okşayıp bana sarıldı. Daha önce hissettiğim bu sıcaklık, Rhaegal olarak doğduğum zaman ki gibiydi... tüm hayatım boyunca bu kadar rahatlamış hissetmemiştim.
"Yanındayım oğlum, senin hep yanında olacağım. Fiziksel olarak olmasam bile," annem elini kalbime götürdü.
"Her zaman burada olacağım, ne zaman yardıma ihtiyacın olursa olsun hep seninleyiz. Annen ve baban hep burada olucak."
Anneme sıkıca sarıldım, onu çok özlemiştim. Bu benim duygularım değildi, bunlar Lugia'nın duygularıydı.
"Anne sizi seviyorum," dedim.
"Bizde seni çok seviyoruz Lugia, seni yalnız bıraktığımız için üzgünüm. Bunu kendi istediğimizle yapmadık, elimide olsa bunu düzeltmek isterdim ama artık bunlar için çok geç."
Anneme baktım, güzel yeşil gözleri ile bana bakıyordu, onu böyle güzel ve iyi bir şekilde görünce kendimi mutlu hissettim.
"Seni gönderen İzaya mıydı?" Dedim.
Annem gülümsedi, "onun gibi güçsüz biri beni canlandıracak kadar kendini özgüvenli mi sanıyor?" Dedi.
"Ne?" Şaşkınlıkla sordum. Annem o kadar güçlü müydü? İzaya onu gönderen kişi sanıyordum.
"Ben kendimi dirilttim, sonuçta oğlumu eğitmem gerektiğini gördüm. Kılıç tekniklerin çok ilkel daha önce bu kadar kötü bir kılıç tekniği görmemiştim."
"Elimden gelenin en iyisini yaptığımı sanıyordum ama elimde olan öğretmenler bunlar anne, senin çok güçlü bir kılıç ustası olduğunu duymuştum. Seni bir keresinde savaşırken izledim."
Annem aniden gururlandı ve mutlu oldu.
"Ben çağın en güçlüsüydüm, herkes benimle birlikte olmak istiyordu ama hiçbiri beni tatmin edecek kadar güçlü değildi. Babamın bana ölmeden önce söylediği bir şey vardı ; güçlü eşler güçlü çocuklar getirir."
Anneme baktım, annem öksürdü ve bana baktı.
"Tamam devam edelim, dediğim gibi savaş alanında kimse benim kadar güçlü değildi. Belkide ben öyle düşünüyordum, yeni Dış Tanrı Kralı Amura karşıma çıkana kadar. Şimdiye kadar gördüğüm en güçlü savaşçı olabilirdi, tüm silahları ve teknikleri üst düzeyde kullanıyordu. Onun gibi birdiyken daha önce hiç karşılaşmamıştım."
"Vay canına," hayranlıkla annemi dinledim.
"Peki ona nasıl evlenme teklifi ettin?" Diye sordum.
Annem biraz utandı, parmakları ile oynamaya başladı.
"Aslında çok ani oldu, karşı karşıya geldik ve savaştık beni çok zorladı. Onun savaşından çok etkilenmiştim ve onun karşına geçip şöyle dedim : sen çok güçlüsün benimle evlenip çocuk yapar mısın?" Dedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ejder Soyu (1. Kitap )
Fantastik(2. Kitap yayında ) Sıradan bir paralı asker olan Edward öldükten sonra edeya kıtasının soylu ailelerinden biri olan Dragonblood ailesinin en küçük çocuğu olarak doğar. Edward yeni yaşamındaki maceraları ve en küçük oğul olmanın getirdiği zorluklar...