Bölüm 25

402 40 0
                                    

CORLİS
Ejderha kalesindeki  tüm bu belgeleri incelemek beni gerçekten yoruyordu. "Lanet sen olsun bunlar ne zaman Biticek." Belgeleri inceledim ve hepsinde ayni şey yazıyordu. "Bu kadar kaçırılan insan olduğunu tahmin etmiyordum." "Bu iş ciddileşmeye başladı." Diye düşündüm. Bardağımdaki içkiyi yudumladım
ve malikaneden gelen mektuplara baktım.
"Ah tam düşündüğüm gibi hepsi Reyla'dan." Her bir mektupta Rhaegal'ın nasıl olduğunu ve neler yaptığını merak ediyordu. Normalde Reyla şimdiye kadar ejderhasına binip tüm ejderha kalesini havaya uçurmaya çalışırdı ama Aenys bunu izin vermiyordu. "Yeğenin hiçbirine cevap vermemekte ısrarcı gibi." Rouge araya girdi. "Evet, kesinlikle Aenys'ın oğlu olduğu belli oluyor." Diye karşılık verdim. "Asıl beni şaşırtan Aenys'ın, Rhaegal'ın teklifini kabul etmesiydi." Abim asla böyle şartları kabul etmezdi  bundan yıllar önce Baelon'da böyle bir teklifte bulunmuştu bir isteği karşılığında onun bir isteğini yerine getirecekti. Aenys bunu dinlemeden reddetmişti. "Aslında bu teklif daha çok seni korumak içindi." Rouge zihin mesajı yolladı. "Biliyorum yoksa  şuan başıma neler geldiğini hayal bile edemiyorum."  Belgeleri incelemeyi bıraktım. "Bu kadarı yeter sonra devam ederim." Pencereden dışarıya baktım. "Acaba şuan Rhaegal ne yapıyordur." Diye düşündüm. "Corlis, Tessarion avluya geldi." Ayağı kalktım. "Rhaegal?" Rouge sessiz kaldı. "Üstünde yok." Hemen masamın kenarındaki kılıcımı kaptım ve dışarıya doğru çıktım.
"Kapıları açın!!" askerler beni görünce korktu ve hızlıca kapıyı açmaya çalıştı. Avluya vardığımda
Tessarion ve Rouge yan yana bekliyordu. Hemen altın ejderhanın yanına gittim. "Yeğenim nerde?" Diye çıkıştım. "Sakin ol Corlis." Rouge beni sakinleştirmeye çalıştı. "Rhaegal iyi durumda." Altın ejderhaya baktım.
"Şuan nerde." Altın ejderha bana baktı. "Sıra dağlarının orda, kaçırılan insanların olduğu yeri bulduk. Ben haber vermek için geri geldim Rhaegal orda gözcülük yapıyordu." Dedi. "Yapıyordu? derken." Diye sordum. "Ben kaleye yetişmeden önce onu fark ettiler ve oda saldırıya geçti." Dedi. "Kimlere karşı."
Altın ejderha sessiz kaldı. "..." gözlerinin içine baktım.
"Orklar ve Yetiler beraber çalışıyordu." Gözlerim bir anda açıldı. "Rouge gidiyoruz." Kızıl ejderham üstüne binmem için eğildi. "Herkes kaleyi korusun gözcüler sırayla yer değiştirsin." Öldürme niyetimi salmıştım.
"On beş kan şövalyesi hazırlansın." Altın ejderhaya baktım. "Rouge'a anılarını yolla." Başını salladı ve Rouge'a baktı. "Tamamdır, gidebiliriz." Dedi.
Kan şövalyeleri geldi. "Biz hazırız efendim." Dedi.
"Ben önden gideceğim ve vardığımda size portal açacağım hazırlıklı olun." Hepsi bir ağızdan.
"Evet efendim." Dedi. "Gidelim." Rouge kükredi ve havalandı. "Tüm hızınla." Rouge o kadar hızlı gitmeye başladı ki kale şimdiden küçük gözükmeye başlamıştı.
"Umarım biz yetişene kadar kötü bir şey olmaz." Diye düşündüm.
RHAEGAL
Orklar ve Yetileri kesmeye devam ettim. Etraf Ork ve Yeti cesetleri ile dolmuştu. Üstüm kan ve kir içinde kalmıştı ama hala Ork lideri hala kılını kıpırdatmadı. "Gelin sizi pislikler." Kılıcımı sıkıca kavradım. Manam hala vardı ama çok fazla dayanmazdı. Üstüme bir Ork daha geldi. Kılıcımla saldırıya geçtim, saldırımı engelledi arka cebimden hançer çıkardım ve kafasına sapladım. Nefes nefese kalmıştım. Hala anlamadığım bir konu vardı Orklar neden tek, tek saldırıyordu. Çekirdeklerimde bir acı oluştu. Çekirdeklerimi tuttum. Dizlerimin üstüne düştüm.  "Lanet olsun neler oluyor..." devasa bir acı çekirdeklerimde belirmişti. Dişlerimi sıktım ve kılıcıma tutunup ayağı kalktım. Ayakta zar zor duruyordum ama  burda kaybetmemeliydim. Hapsedilen insanlara baktım. Hepsi korku ve endişe içinde bana bakıyordu. Sağ koluma baktım. "Yardım et..." yılan rününü aktif etmeye çalıştım ama aktif olmuyordu. Bir yeti elinde bir buz mızrağı yaratıp saldırdı. Saldırısını atlatırken ayağım kaydı ve yere düştüm. Yeti mızrağını bana saplamaya çalışırken sağa yuvarlandım ve saldırısından kaçındım. Kan alevinden bir ok yaratıp gözüne sapladım. Ağzıma giren çamuru tükürdüm. O kadar yorgundum ki ayağı kalkamıyordum. Manam tükenmek üzereydi.
"Ortaya çık seni lanet olası." Diye bağırdım. Yılan rününü aktif olmasını bekledim ama hala aktif olmamıştı. Aklıma  eski yaşamımdaki en iyi ve tek arkadaşım Gerard geldi. "Acaba şuan ne yapıyordur." Orklar etrafıma toplanmaya başladı ama saldırmayı kestiler. "Bitirin işimi artık." Orklar tepki bile vermedi. Orklar bir anda etrafımdan çekildi ve Ork lideri bana baktı. "Seni değerli bir rakip olarak düşünmüştüm ama sanırım seni fazla gözümde büyütmüşüm." Dedi. O an bilinç altımda karmaşık duygular oluştu. "Değersiz, değerli."
"Kim için değerliyim." "Kim için değersizim."
Gözlerimden yaşlar akmaya başladı ve boğazımda bir acı oluştu. "Ben kim için değerliydim ki?" Gözlerimi kapattım aklıma Reyla geldi. Belki tam olarak gerçek annem olmasada  o benim annemdi.  Beyaz saçları ve kırmızı gözleri sadece sevgi ile bana bakıyordu. Ama bir anda  görüntüsü yok oldu ve hiç İstemiyeceğim birinin yüzü belirdi. "Kayzer..." bana acınası bir yüz ifadesiyle bakıyordu tıpkı beni öldürdüğü zaman ki gibi dişlerimi sıktım. "İntikamımı almadan ölmeyeceğim!!" dedim.  Bir anda sağ kolumda bir acı oluştu. "Sonunda harekete geçtin." Yılan rünü aktif olmuştu ve manam yeniden dolmaya başlamıştı. Ayağı kalktım, bana arkasını dönüp giden Ork lideri durdu.
"Daha yeni başlıyoruz." Ork lideri bana döndü.
"Ne demiştin." Öldürme niyetim gösterdim. Ork lideri yumrukları ile göğsüne vurdu. Orklar geri çekildi ve bağırmaya başladılar. Bunu duymuştum Ork lideri direkt olarak kendi savaşacağı zaman Orklar bağırmaya başlarmış. Kılıcımı tuttum. Yılan rününe baktım. Her zamankinden daha parlaktı ve eskisi gibi  durmadan mana çekmiyordu.  "Başlayalım." Ork lideri dev bir balta alıp saldırdı. Rüzgar adımlarını kullanıp onu geriye doğru püskürtmeye çalıştım ama saldırısının altında ezildim. "Hızlısın ama yeterince güçlü değilsin." Tekrardan rüzgar adımlarını kullanıp geriye doğru kaçtım. Ork liderin saldırısı yere çarptı.
Kan alevlerini kılıcıma uyguladım. Yeniden saldırdım. Göğsüne doğru hızlı bir saldırı yaptım ama Ork lideri kendini saldırımı atlattı. Hemen manadan bir kılıç oluşturup saldırdım. Ork lideri sıyrıldı ama kolunda bir çizik oluştu. Ork lideri kolundaki çiziğe baktı ve dökülen yeşil kanı yaladı ve delice bir kahkaha attı.
"Benim adım Melkor seni düşmanım olarak kabul ediyorum." "Yıllardır savaşıyorum ama senin gibi cılız biri ilk defa kanımı akıttı." Melkor'un yüzündeki heyecanlı bakışları daha da şiddetlenmişti. Kılıcımı Melkor'a doğrulttum. "Gel bakalım." Birbirimize saldırdık silahlarımız birbirine çarpıştığında. Sesler etrafa yayıldı. Savaş şiddetini artırmaya devam etti. Hızlıydım ama güç konusuna gelince hala zayıftım. 
"Tanrılar kesinlikle beni can sıkıntısından kurtardı." Melkor  daha da sert olmaya başladı elimden sadece onu engellemek geliyordu. "Kaç tane rüzgar adımı kullandım." Diye düşündüm artık Melkoru bir şekilde yenmenin bir yolunu bulmalıydım.  Amcamın eğitimdeki dedikleri aklıma geldi. "Rüzgar parçacıkları..." etrafımızdaki mananın hepsinin bir parçacık haline olduğunu söylemişti sadece bizim gibi asil kan taşıyan insanlar bunları rahatlıkla ayırt edebiliyormuş. Rüzgar adımlarını kullanmaya çalışırken etrafımdaki mana parçacıklarına odaklandım. Hepsinin belirli bir rengi vardı. Rüzgar yeşil renkteydi hemen hepsini vücuduma doğru çekmeye çalıştım. Rüzgar adımlarını yeniden kullandım. "İnanılmaz." O kadar hızlı adım atmıştım ki Melkor bile beni fark edememişti. "Sen onu nasıl yaptın." Melkor şaşkınlıkla sordu. Amcamın dediklerini az da olsa anlamıştım. "Manayı hisset, manayı kabul et." Melkor sinirli bir ifade ile bana baktı. "Neler şacmalıyorsun." Diye çıkıştı. Vücudumun etrafına mana toplanmaya başladı. Yılan rünü daha da parlayama başladı. "Demek böyleydin." Derin bir nefes aldım ve saldırıya geçtim. Artık Yılan rününde az da olsa çözmeyi başarmıştım. Her bir kılıç darbemde Melkor geriye doğru itilmeye başladı. Kendisini bile bu olaya çok şaşırmıştı. Hızlıca yeniden saldırdım ve o daha ne olduğunu anlayamadan kolunu kestim. "Seni küçük..." Melkor çıldırmış bir şekilde saldırmaya başladı. Hareketleri çok düzensizdi ve neler yapacağı belli oluyordu. Kılıcımı Melkor'un karnına sapladım. Gözlerinin içine baktım. "Ben kazandım." Dedim. Melkor saldırmaya devam etti geriye çekildim. Karnına sapladığım kılıcı çekti ve attı. Manadan bir kılıç yarattım ve saldırıya geçtim. Rüzgar adımlarını kullanıp arkasına geçtim. Diğer kolunu da kestim. Melkor acı içinde bağırmaya başladı. "Sizi pislikler saldırın." Melkor diğer orklara bağırdı ama kimse kılını bile kıpırdatmadı. Melkor artık ölümünü kabullenmişti. Bana saldırdı ama bu saldırı onun öldürmem içindi. Teklifini kabul ettim ve kılıcımı Melkor'un göğsüne sapladım. Melkor'un cesedi yere düştü. Arkadan bir alkış çalma sesi geldi. "Sayende o aptaldan kurtuldum artık ganimet'in yarısını bölüşmek gibi bir derdim olmayacak." Bu Melkor'un yanında gördüğüm Yetiydi. "Amacınız ne bilmiyorum ama insaları bırakacaksınız." Yeti gülümsedi. "Sizi pislikler komutayı ben devralıyorum şu veledi öldürün." Dedi Yetiler saldırma için pozisyon aldı ama Orklar ne yapacaklarını bilemediler. "Dedim ki hepisiniz şu veledi öldürün!!" Öldürme niyetini saldı Orklar korkup bana saldırdılar. Manadan kılıcımı doğrulttum.
"Hepinizi geberteceğim." Hızlıca saldırdım ve önüme çıkan Orkları kestim. Yetilerin lideri insaların olduğu yere doğru gidiyordu. "Onlardan uzak dur!!" Yeti lideri bana bakıp gülümsedi ve kafesten küçük bir kız çıkardı. Sanki dünya yavaşlamıştı duyabildiğim sadece kalp atışlarım ve kızın ağlama sesleriydi. Dişlerimi sıktım ve bağırdım. Kan alevleri sesime kulak verdi ve etrafımdaki herşeyi yakıp yok etmeye başladılar. Orklar ve Yetiler kaçmaya başladı. Yılan rünü vücudumda daha da yayılmaya başlamıştı. Yoluma çıkan her şeyi yok ettim. Bir adım daha attığımda çekirdeklerim aşırı yüklenmeye başladı. Yere yapıştım. "Neler oluyor..." çekirdeklerimde dayanılmaz bir acı oluşmaya başladı. Yeti liderine baktım. Korkunç bir kahkaha attı ve küçük kızın kafasını eliyle parçaladı.
"Oruspu çocuğu!!" Kendimi yerden sürükleyip yanına gitmeye çalıştım ama her hareket ettiğimde çekirdeklerimde dayanılmaz bir acı oluşuyordu. Çekirdeklerime baktım. Üç yıldız parlamaya başlamıştı ve kendi etrafında dönüyordu, döndükleri zaman birbirlerine değdikleri anda dayanılmaz bir acı bedenimde oluşuyordu. Yeti lideri birine daha çıkardı.
"İnsanları kurtarmaya geldin değil mi? o zaman gelde kurtar." Dedi. Ne yapsamda kendimi doğrultamıyordum. "Sanırım her şey bitti..." diye düşündüm. Yeti lideri tekrardan küçük bir kızı gözlerimin önünde öldürecekti. "Hey bana bak yoksa eğlenceli olmaz." Dedi. Gözlerimi devirdim artık Burda öleceğimi kabul etmiştim. Yeti lideri öldürmese bile çekirdeklerim beni tüketiyordu. Yeti lideri sinirlenmiş bir şekilde kızı fırlatıp yanıma geldi. Saçımdan tutup beni kaldırdı. "Ölüyorum deme sakın daha yeni eğlenmeye başlamıştım." Cevap vermeden sustum.
"O zaman sen ölmeden ben seni öldüreceğim." Pençelerini tam bana saplayacakken dağ paramparça oldu. Devasa dağ'ın ortasında bir delik oluştu ve parçaları buraya geliyordu. "Neler oluyor!!" tozlar çekilmeye başladı. Neredeyse elli metre boyunda devasa kızıl bir ejderha deliğin diğer tarafından buraya geliyordu. Gülümsedim. "Keşke biraz daha hızlı olsaydın." Ardından kızıl ejderha hızla delikten geçip yanımıza doğru geldi. Yeti lideri kolu titremeye başladı beni bırakıp kaçmaya çalıştı ama Rouge devasa pençeleri ile onu yakaladı ve parçaladı. Amcam ejderhasından atlayıp yanıma geldi. "Sen iyi misin?" Endişeli bir şekilde sordu. "Daha iyi olmamıştım." Diye alay ettim. Gülümsedi ve çekirdeklerime baktı.
"Neler oluyor." Çekirdeklerim sürekli olarak mana çekiyordu yılan rünü sayesinde hayatta kalıyordum. Amcam beni tuttu ve çekirdeklerime mana aşıladı. Çekirdeklerim olduğu yerde durdu ve yılan rünü aktif olmayı bıraktı. Ayağı kalktım. "Artık iyiyim." Dedim. Bir adım attım ama ayaklarım ağrıyordu. "Lanet olsun çok fazla rüzgar adımı kullandım." Diye düşündüm. "Bekle biraz hemen ayaklanma." Altın ejderham yanıma indi. "Sen iyi misin?" Tessarion endişeli bir şekilde sordu. "Bu kadar gecikeceğini düşünmemiştim." Dedim. "Elimden geldiğince hızlı gelmeye çalıştım." Amcam beni kaldırıp ejderhama bindirdi. "Orda dur ve kıpırdama gerisini bize bırak." Dedi. Boyut rününden bir madalyon çıkarıp portal açtı. Kan şövalyeleri çıkmaya başladı. "İnsanların güvenliğini sağlayın ardından tüm canavarları yok edin." Kan şövalyeleri hızlıca harekete geçti. Rouge havalandı ve etrafta kaçmaya çalışan canavarları yaktı.
"Artık endişelenme ve kendini iyileştirmeye bak." Amcamın tavsiyesine uyup kendimi altın ejderhama yasladım ve canavarların parçalanmasını izledim.

Ejder Soyu  (1. Kitap ) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin