TESSARION
Drake kuyruğu ile Rhaegal'a vurduğundan beri iletişim kuramıyordum. Kendimi sürüklemeye çalıştım.
"Hepsi benim yüzümden..." "eğer daha güçlü olsaydım..." Rhaegal'le beraber geçirdiğim anılarım aklıma geliyordu ve kalbimde derin bir acı oluşuyordu.
Vücudumu toprakta sürükledim ama nihayetinde elimden birşey gelmiyordu... "lütfen hayatta ol..."
Drake'yi gördüm, Rhaegal'ın yanına doğru gidiyordu.
"HAYIR!!" Drake bana döndü. "Onun yerine beni al." Drake beni umursamadı ve Rhageal'a doğru gidiyordu. Son gücümüde alevlerime yükledim ve Drake'ye doğru püskürttüm. Drake çarptı ve kükredi bana doğru gelmeye başladı. Sebepsizce içimde bir rahatlama duygusu oluşmuştu. Rhaegal'ın ölümündense benim ölümüm daha iyiydi... gözlerimi kapattım son anıma kadar binicimi ve bağımı koruduğum için mutluydum... gözlerim aniden açıldı, uğursuz bir enerji etrafı sardı. Enerjinin geldiği yöne baktığımda gözlerime inanamadım. "Rhaegal?!" Aldığı yaralar iyileşmişti ve sağ kolundaki yılan rünü sağ kaşının üzerine kadar gitmişti ve sağ gözü mor olmuştu ama sol gözü kırmızıydı. Drake devasa bir kükreme ile Rhaegal'a saldırdı. Gözlerime inanamadım Rhaegal bir anda kayboldu ve Drakenin üzerinde belirdi. Sağ ayağı ile sırtına vurdu. Çarpışmanın etkisi ile yer parçalandı.
Drake'nin boynuna sapladığı kılıcı çekti. Tam kafasını kesicekken Drake çığlık attı. Ölümüne yaklaştığı andaki attığı çığla benziyordu ama sadece bana öyle gelmişti. Rhaegal anlamıştı. Canavarlar toplanıyordu , Rhaegal tepkisiz bir biçimde gelen canavarlara baktı. Çoğunda şeytani enerji yayılıyordu. Rhaegal hiçbirşey olmamış gibi Drake'nin kafasını ezdi. Gözleri ölüm saçıyordu, Hemen rüzgar adımlarını kullanıp canavarların arasına daldı kılıcıyla önüne gelen canavarları bir hiçmiş gibi parçalıyordu. Kan alevlerini kullanıp canavarların vücudunu eritiyordu. Yerden obsiyden kazıklar çıkıyordu. "Lanet olsun Buda ne böyle?" Bu uğursuz enerji tanıdıktı. "Tıpkı o zamanki gibi hissettiriyor..." "Hayır... bu daha güçlü ve daha tehlikeli." Gördüğüm sahne adeta cehennem gibiydi.
Tüm canavarlar paramparça oldu. Geriye sadece canavarların cesetlerinden geriye kalan parçalar vardı.
Rhaegal Elinde bir Troll kafası tutuyordu.
"Lanet olsun..." ormanın derinliklerinden iki Drake daha geldi. Rhaegal elindeki Troll kafasını fırlattı.
Hızlıca Drake'lere saldırdı, iki Drake'nin arasına girdi.
Drake'ler devasa pençeleri ile saldırdılar ama Rhaegal elleriyle savuşturdu. Ardından kılıcını kırmızı Drake'ye sapladı, Drake çığlıklar içinde bağırdı ama nafileydi.
Gözlerim fal taşı gibi açıldı. "Bu... gerçek mi?" Normalde ejderhalar kendi kanını kullanıp silah yaparlar ama Rhaegal Drake'lerin kanından mızrak yaptı. Eliyle kırmızı Drake'nin ağzını tuttu ve mızrağı boynuna sapladı. Siyah renkli Drake'nin gözleri korku içinde kalmıştı. Rhaegal kendi oluşturduğu dövüş tekniğini ile tekme attı. Sağ eliyle yere tuttunup bacakları ile ard arda tekmeler attı. Ardından boynu'nun altından bir aparkat vurdu. Drake neler olduğunu anlayamadan yere yapmışmıştı, Rhaegal hızlıca ayağı ile kafasını patlattı. Güneşin doğmasına az kalmıştı . "Lanet olsun Rhaegal kendine gel!!"
beni hala duymuyordu, içime bir ürperti geldi. O korkunç gözleri ile bana bakıyordu. "Hey beni tanımıyor musun? Yoksa." Şuan kendinde olmadığı çok belliydi ve beni öldürmeye geliyordu.
"Hey benim, beni hatırla kendine gel!!" Rhaegal bir anda yanımda belirdi. Boynuzumdan tuttu ve beni kaldırdı. "Lanet olası piç kurusu... beni şimdiden unuttun mu?" Bir hançer yarattı ve tam bana saplayacakken arka taraftan sesler geldi. İkimizde sesin geldiği yöne baktık gelenler kan şövalyeleriydi.
"Çabuk geri gidin,olabildiğince burdan kaçın."
Albert ve diğerleri şaşkınlıkla bana baktıklar. İçlerinden beri canavarları görünce dehşetler içinde geriye doğru adım attı. Rhaegal beni fırlattı ve kan şövalyelerine saldırdı. "Siz iyi misiniz? Genç lord!!"
"Lütfen kendinize gelin!!" Rhaegal hızlıca Albert'in göğsüne doğru sayısız yumruk attı. Albert ne olduğunu anlayamadan geriye doğru uçmuştu. Diğer şövalye saldırdı ama nafile Rhaegal hızlıca karın boşluğuna doğru tekme attı. Ardından kafasını tutup paramparça etti. Kaçmaya çalışan şövaylerleri yakaladı ve teker teker parçalara ayırdı. Geriye bir tek Albert kalmıştı.
"Lütfen Genç Lord merhamet edin..." Albert yerde sürünürken merhamet için yalvarıyordu.
"Rhaegal seni piç kendine gel." Rhaegal Albert'i yerden kaldırdı ve sağ kolunu Albert'in kalbine geçirdi.
"Seni piç kurusu." Rhaegal bana baktı. Bana doğru saldırdığı sırada aniden geri çekildi.
"Yeğenim'in içinden böyle canavar çıkacağını düşünmemiştim." "Bu ses?" Corlis öldürme niyetini salmıştı. Rhaegal onun bir tehdit olduğunu anlamıştı.
Kızıl ejderha Rouge yanıma geldi. "Sen iyi misin?"
"Şuan mı? Hayır hiç iyi değilim." Rouge üzerimde bir büyü yaptı ve tüm yaralarım iyileşti. "Lanet olsun sonunda..." Corlis kılıcını çekti Rhaegal'da aynı şekilde yaptı. "Bütün bunların hepsini sen mi? Yaptın gerçekten." Etrafına bakarken söyledi. Rhaegal tepki vermedi.
"Kim olduğunu bilmiyorum ama o beden senin değil."
Rhaegal hızlıca saldırdı ard arda saldırlar sonucunda.
Corlis geri çekilmek zorunda kaldı. Her ikiside kan alevlerini kullandı. İki alev birbirine çarptığı anda iptal oldu. Rhaegal kendi tekniği olan üç vuruş'u kullandı.
Yumruğu ile böbrek, diyafram ve kalbe doğru hızlıca vurdu. Corlis geriye doğru fırladı. "Lanet olsun o yenilecek mi?" Rouge gülümsedi. "Şu işi biraz ciddiye al." Dedi. "O benim yeğenim ona karşı sert olmamı mı? İstiyorsun." Rhaegal, Corlis'in olduğu yere tekme attı ama Corlis kaçındı. "Sanırım bundan kaçınmasaydım
sonum pek iyi olmaya bilirdi." Corlis hızlıca Rhaegal'a saldırdı. "Dayanamıyorum..." çok fazla öldürme niyeti vardı vücudum kaldıracak kadar güçlü değildi.
Rhaegal rüzgar adımlarını kullanarak Corlis'in arkasına geçti ve karın boşluğuna tekme attı ama Corlis tekmeyi tuttu ve Rhaegal'ın bacağını kesti.
"Hey ne yapıyorsun!!" Endişe içinde bağırdım.
"Merak etme parçası hala bizde yerine katabiliriz."
"Bu herif çıldırmış." Rhaegal geriye çekildi. Tek ayakla ayakta durması zorlaştı. Corlis bunu fırsat bilip saldırdı. Rhaegal kaçmaya çalışsada Corlis onun kafasından tutup yere yapıştırdı. Ardından vücuduna mana aşıladı. Rhaegal'ın vücudunu saran Yılan rünü kayboldu. "Beni bu kadar zorlayacağını düşünmemiştim." "Tanrım tıpkı baban gibi o sakin tavırla nasıl savaşabilmeyi becerebiliyorsun." Corlis ayağa kalktı, hemen Rhaegal'ın yanına gittim. "Ona mana aşılamamın durduracağını nerden bildin?" Corlis bana baktı. "Çünkü saldırılarında mana içermiyordu ve yıldızlarından mana çıkmıyordu."
"Sorgulaman bitti ise kaleye geri dönelim burdaki işimiz bitti." Güneş ortaya çıkmaya başladı. Corlis, Rhaegal'ı kucağına aldı ve ejderhasına doğru gitti.
"Gidip güzel bir duş alıp uyumak istiyorum." Ejderhasına bindi ve havanlandı. Rhaegal'ın yerdeki bacağını aldım ve peşlerinden uçtum. Kaleye vardık.
Yol boyunca Rhaegal uyandığında amcasına neler söylemesi gerektiğini düşünmeye çalıştım ama aklıma birşey gelmedi. Kalenin avlusuna iniş yaptık ve askerler etrafımıza toplandı herkes Rhaegal'ı görünce şoklar içinde kalmıştı. "Üstad'ı çağırın yerine takmamız gereken bir bacak var." Bunu gerçekten sıradan bir şekilde söylemesi beni ürpertiyordu.
Ejderhasından indi ve nazikçe Rhaegal'ı kucakladı. Yanıma geldi ve Rhaegal'ın bacağını aldı bende o sırada Rhaegal'ın gölgesine girdim ve odasına doğru gittik. Corlis yavaşça Rhaegal'ı yatağına bıraktı ve kapı çalındı. "İçeri girin." Kapı açıldı ve içeriye uzun sakallı yaşlı bir adam girdi. "Beni çağırmışsınız lordum." Saygı ile Corlis'in önünde eğildi. "Evet Üstad, gördüğün gibi yerine takmamız gereken birşey var."
Üstad nazikçe gülümsedi. Bacağı aldı yerine yerleştirdi. Bir takım büyülü sözler söyledikten sonra bacak tamamen yerine oturmuştu.
"Herşey için teşekkürler Üstad." Corlis önünde yavaşça eğildi. "Bu benim görevim Lordum sonuçta Genç Ejderhaların hayatta kalması herşeyden önemlidir."
"Bundan sonrası bende geri kalanı ile ben ilgileneceğim Üstad." Üstad başını salladı ve odadan çıktı. Corlis'in üzerindeki nazik gülümseme kayboldu.
Hemen Rhaegal'a döndü ve çekirdeklerine mana aşıladı. Rhaegal yavaşça gözlerini açmaya başladı.
RHAEGAL
Gözlerim açılıyordu. "Banane oldu..." gözlerimi ovarken aklıma en son savaşta olduğumuz anısı geldi.
Hemen yataktan kalktım. "Sonunda uyandın." Amcam karşımdaydı ve ciddi gözlerle bana bakıyordu ilk defa onu böyle ciddi bir yüz ifadesi ile görüyordum.
"Rhaegal" bu ses Tessarion'dan geliyordu. "Bir şey çaktırma ama herşeyi gördü özellikle sağ kolundaki yılan rününü." İçimde bir ürperti oluşmuştu ama elimden birşey gelmeyecekti ne söylersem söyleyeyim herkes bu gerçeği öğrenecekti ama nasıl bir yalan uydurmalıydım. "Gargoyle'ları öğrenmelerine izin veremeyiz." Tessarion'a zihinden mesaj yolladım.
"Sanırım böyle sessiz durduğuna göre Ejderhan sana herşeyi anlattı." Corlis bana yaklaştı ve sağ kolumu tuttu. "O şey neydi ve nasıl o hale dönüştürdü seni."
Bunun olacağını düşünmemiştim ama başka çarem kalmamıştı. "Amca ben bunu sana söyleyemem." Yüzümü duvara çevirdim. Corlis bir anda kahkahalara boğuldu. "O zaman bende zorla öğrenirim." Bir anda yüzündeki gülümseme yok oldu. Elini başıma doğru götürmeye çalıştı ama elini tuttum ve iç çektim.
"Tamam sana herşeyi anlatacağım." Tavrımı ciddileştirdim. "Ama sana nasıl güveneceğim?" Corlis gülümsedi. "Tıpkı bir Ejderhadan beklenildiği gibi."
"O zaman sana kan sözleşmesi yapmayı teklif ediyorum." "Kan sözleşmesi mi ?" Corlis elini geriye çekti ve parmağını kesti. "Ejderhalara özel bir tekniktir. Kan sözleşmesi mutlaktır eğer sözleşme şartları nasıl yapılmışmışsa kimse onun dışına çıkamaz." "Eğer çıkarsan bedelini canınla ödeyeceksin." Bu anlaşma hem çok iyi hemde çok kötü bir teklifti ama başka seçeneğim yoktu.
"Pekala kabul ediyorum." Corlis gülümsedi.
"O zaman beni taklit et." Parmağımı kestim ve kanımı akıttım. "İlk maddeyi söylüyorum o zaman."
"Ne olursa olsun burda konuşulan burda kalacaktı ve kimseye bahsetmeyeceğiz." Corlis bunu söylediğinde mutlu olmuştum. "Sıra sende Rhaegal." Başımı salladım. "Ne olursa olsun ikimizde birbirimize doğruları söyleyeceğiz." Bu bariz bir şekilde yalandı ama bazılarını anlatmak zorundaydım.
"Pekala o zaman anlaşma kabul edildi." Kan damlaları büyüdü ve bir zincire dönüştü zincirler ikimizin elini birbirlerine kenetledi ve ortadan kayboldu.
"İlk sorum ; Dün geceki halin nasıl oldu."
"Bilmiyorum." Düz bir şekilde cevapladım. "Ne!?" Corlis cevabım karşısında şaşkına döndü.
"Tamam diğer soruya geçiyorum."
"Bunu başka kim biliyor." Ses tonu ciddiydi.
"Senden başka bilen sadece Ejderham."
Corlis hiç anlamadığım şekilde mutlu oldu.
"Sağ kolundakini nerden buldun." Kızıl gözleri çok ciddi bakıyordu. "Sekiz yaşımda başıma gelen olayı hatırlıyor musun?" Corlis çenesini ovuşturdu.
"Kaybolduğun zaman mı?" Başımı salladım, Corlis bir an duraksadı. "O mağarada böyle güçlü birşeyi bulduğuna inanamıyorum." Gözlerim açıldı.
"İşte fırsat!!" Kendi kendime düşündüm. "Babam o mağaranın orda olmasının bile anormal bir olay olduğunu söyledi." İçim bir anda ferahlamıştı konuyu böyle kapatabilirdim. "Orda bunu nasıl buldun?"
"A-anlamadım." Corlis neyden şüphelenmişti.
"Mağaraya girdiğin gibi anlamadın değil mi?"
"Aslında mağarada Barachel adında bir adam ölüm döşeğindeyken koluma geçirdi ve bisey söylemeden yok oldu." Anlattıklarımın hepsi doğruydu. Barachel bana mağarada vermişti ve bunun ne olduğunu konusunda birşey bile söylememişti.
"Onu nasıl aktif ediyorsun." Corlis kolumu tutup kaldırdı. "Aslında bende bilmiyorum sadece manam tükendiği zaman kendiliğinden aktif oluyor." Corlisten garip bir hava yayılmaya başladı. Yutkundum.
"Bu herif'in akıl sağlığı yerinde olmayabilir." Tessarion zihnimden mesaj yolladı. Devasa bir kahkaha attı.
"Gördün mü? Aenys senin bile bilmediğin birşeyi biliyorum artık senden bir konuda iyiyim." Diye gururlanmaya başladı. Tuhaf bir şekilde baktım.
"Bugün iyice dinlen çünkü yarından itibaren sana cehennemi yaşatacağım." Gözlerinden heyecan fışkırıyordu. "Cehennem mi?" Şaşkınlıkla baktım.
"Evet bana mana'nan bitince devreye girdiğini söyledin değil mi?" "O zaman bende mana'nı bitirdikten sonra onu zorla aktif etmeye çalışacağım."
Bir an irkildim. "Ve sen o rünü kontrol edene kadar devam edeceğiz, nede olsa zamanımız bol." Sanırım burada kalacağım süreç düşündüğümden daha kötü olucak...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ejder Soyu (1. Kitap )
Fantasy(2. Kitap yayında ) Sıradan bir paralı asker olan Edward öldükten sonra edeya kıtasının soylu ailelerinden biri olan Dragonblood ailesinin en küçük çocuğu olarak doğar. Edward yeni yaşamındaki maceraları ve en küçük oğul olmanın getirdiği zorluklar...